GENELKURMAY BAŞKANLIĞI “Batı Harekat Konsepti” 1997

 

 

GENELKURMAY BAŞKANLIĞI

“Batı Harekat Konsepti” 1997

1. DURUM:

a. İrticai faaliyetlerin halihazır durumu:

  1. Türkiye Cumhuriyeti, halihazırda, kuruluşundan bugüne kadarki en büyük irticai tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır. Milli görüşçüler, Radikal islamcılar ve tarikatlar gibi bütün irticai grupların müşterek amacı: şeriata dayalı İran benzeri bir “İslam Cumhuriyeti” kurmaktır.
  2. Bu gruplar hedeflerine ulaşmak yönünde büyük bir kararlılık ve inançla ilerlemekte, toplum içinde ekonomik, sosyal, siyasi, eylemsel ve psikolojik etkinlik sağlayarak önemli mesafeler kat ettikleri gözlenmektedir.
  3. Anılan kesim, halen stratejileri gereği ülkemizde laikliği dinsizlik olarak algılayan bir kitlenin oluşumuna yönelik bir propagandaya, kurumlaşma ve kadrolaşma faaliyetlerine ağırlık vermiş bulunmaktadır.
  4. Hedeflerine ulaşmak için insan ve finans faktörlerinin önemini çok iyi kavramış olan irticai grupların, amaçları doğrultusunda insan gücünün yetiştirilmesi ve bu insanların devletin kilit noktalarında görev alarak kadrolaşma gayretlerini organize etmesi, aldıkları mesafe dikkat çekmektedir. Diğer taraftan bazı İslam ülkelerinin desteği ile birlikte tesis edilen ortaklıklar ve yurtiçinde kurdukları şirketler ve bazı belediyelerin desteği ile toplanan bağışlarla büyük bir ekonomik güce sahip olmuşlardır.
  5. İrticai kesim; ülkedeki mevcut ortamdan azami derecede istifade ederek daha da güçlenmekte ve böylece kendi ideolojisi doğrultusundaki icraatını, gittikçe artan bir kasıt ve cüretkarlıkla gerçekleştirme imkanı bulmaktadır.
  6. Anayasa’nın temel ilkelerinden laiklik ilkesinin korunmasında
    önemli bir yaptırım niteliği taşıyan Türk Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesinin yürürlükten kaldırılması ve mevcut yasaların uygulanmaması irticai kesimin önünü açmış, böylece irticai akımların büyük bir ivme kazanmasına neden teşkil etmiştir.
  7. Bugün önemli bir çok devlet kadrosu irticai kesimin eline geçmiş bulunmaktadır. Milli Eğitim ve Emniyet teşkilatına sızılmış, bir çok mahalli idare ve kamu iktisadi teşebbüslerinin büyük bir bölümünde altyapı tesis edilmiştir.
  8. İrticai kesim; amaçlarına ulaşmada en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetleri’ni görmektedir. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerine sızma girişimlerini büyük bir gizlilik içerisinde ve inatla sürdürmektedir. İrticai kesim belirlenen hedefin tahakkuku amacıyla; bir taraftan İmam Hatip Okulu mezunlarının Harp Okullarına girmesi yönünde, yasa değişikliği dahil çeşitli alanlarda mücadele verirken, diğer taraftan Askeri Lise. Harp Okulları ve üniversitelerdeki askeri öğrencilerle, astsubaylara ve uzman erbaşlara el atmaktadır.
  9. Küçük rütbeli asker kişilere öncelikle ulaşmak isteyen irticai kesim; bir taraftan yıllar sonra kendisinin arzuladığı şeriata dayalı devletin Silahlı Kuvvetlerini komuta edecek ordu mensuplarını elde etmeyi, diğer taraftan da nihai amacına ulaşmadaki en büyük engeli oluşturan Atatürkçü ve Laik Türk Silahlı Kuvvetlerini kendi amaçlarına hizmet eder bir hale getirmeyi düşlemektedir.
  10. İrticai gruplar, belirtilen bu girişimlerine ilaveten Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde çeşitli problemlere sahip değişik rütbelerdeki askeri personele yaklaşarak, bunları Nurcu, Süleymancı, Nakşibendi ve Kürtçü-İslamcı subaylar ve astsubaylar olarak bölmek suretiyle, tarikatlar bazında ele geçirerek kendi saflarına katılmaları yönünde yoğun girişimlerde bulunmakta, böylece Türk Silahlı Kuvvetlerini içeriden parçalayarak birlik ve beraberliğini ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.
  11. Anılan kesim, Türk Silahlı Kuvvetlerini dine karşı bir kuruluş olarak göstermeye yönelik girişimlerini sinsi bir şekilde, aralıksız devam ettirmekte ve böylelikle halk ile TSK’nın karşı karşıya gelmesine neden olacak ortamı arzulamaktadır.
  12. İrticai kesim, gençliğe verdiği önem çerçevesinde yoğun bir şekilde eğitim ve öğretim kurumları açmakta, açtığı bir çok özel o- kul vasıtasıyla Atatürk düşmanı binlerce gencin yetişmesini sağlamaktadır. Diğer taraftan camilerdeki imamlar vasıtasıyla din duygulan sömürülerek irticai bir toplumun süratle büyümesine ve halk desteğinin kazanılmasına büyük önem vermekte. dini eğitim veren kurumları vasıtasıyla tabana ulaşma ve var cilanı genişletme avantajını kaybedeceği korkusu ile kesintisiz 8 yıllık temel eğitime karşı çıkmaktadır.
  13. İrticai gruplar. İslamî yaşama geçişi sağlamak maksadıyla dinî eğilimlerin güçlü olduğu bölge ve beldelerde uygun ortam hazırlamak için girişimlerde bulunmakta, kılık-kıyafet kanununa aykırı, çağdaş giyisilerden uzak insanların serbestçe dolaşmasına müsaade etmekte ve böylelikle bir taraftan bu kesime motivasyon kazandırmakta, diğer taraftan da kendileri gibi olmayanları etkilemeyi ve soyutlamayı hedeflemektedir.
  14. Ayrıca ülkemizdeki özgürlük ortamı irticai kesim tarafından en üst düzeyde kullanılmak suretiyle, amaçları doğrultusunda yayın yapan görsel ve yazılı basın vasıtasıyla halkın dinî duyguları istismar edilmekte ve kitleler etki altına alınmaya çalışılmaktadır.
  15. Diğer taraftan, Atatürk ilke ve inkılaplarının bu ülke insanına ait değerlerden kaynaklanmadığını, bunların Yahudi profesörlerinin Türk toplumunu kendi inançları doğrultusunda yönlendirme gayretlerinin ürünü olduğunu ileri sürmek suretiyle, milletin güvenini yıpratmaya, Atatürk düşmanlığını körüklemeye ve Atatürk ilke ve inkılaplarının mimarının Yahudiler olduğunu topluma empoze etmeye çalışmaktadır.
  16. Bu gruplar, toplum tarafından kabullenilmiş bir çok kutlamalara alternatif olarak, amacı ve gerekçesi belli olmayan ve genelde “Fetih Gecesi” olarak isimlendirilen kutlama günleri düzenlemek suretiyle irticai duyguları güçlendirmeyi, toplumda var olan müşterek değerleri ortadan kaldırmayı ve insanları çağdaş yaşamdan soyutlamayı amaçlamaktadır.
  17. İrticai kesim, kendisine kaynak olarak oluşturulan tarikatların ve radikal İslamî grupların faaliyetlerine nihai amaçtaki birliktelik nedeni ile bir taraftan göz yumarken, diğer taraftan toplumsal tepkilerin boyutlarına paralel olarak bu kesimlerle ilgilerinin bulunmadığını veya bu kesimlerce yaratılan ve toplumu rahatsız eden olayların kendilerine mal edilemeyeceğini ifade ederek, kendilerini aklamak için çaba sarf etmektedir.
  18. Bahse konu gruplar, iktidarın silahla ele geçirilmesi gerektiğinde ihtiyaç duyacağı silahlı gücü yaratma ve silah temin etme yönünde büyük atılımlar göstermekte ve bu maksatla başta radikal İslamî gruplar olmak üzere hızla silahlanmakta, irticai görüşü benimseyen personelin bu konuda eğitilmesi için Milli Gençlik Vakfı tarafından inşa ettirilen öğrenci yurtları içerisinde atış poligonlarına yer vermekte ve “Özel Koruma Timleri” teşkil ederek irtica ordusunun altyapısını oluşturmaya gayret etmektedir.
  19. Bu kesim kendi ideolojisini ülkeye yerleştirmek ve hakim kılmak doğrultusunda, halihazırda ülkenin en hassas konusunu oluşturan “Güneydoğu Sorunu”na tanınan “Kürt Benliği” olgusundan hareketle çözüm olarak “Müslüman kardeşliği” ilkesini önermekte, bu çerçevede Bölücü Terör Örgütü ile ilişkiye girmekten kaçınmamakta ve örgütü kendi amaçları için kullanmanın yollarını aramaktadır.
  20. İrticai kesim, bir devleti devlet yapan, ulusu birbirine kenetleyen ortak hasletlerden dil birliği, yurt birliği ve ülke birliği gibi temel değerleri “Din birliği” bazınca ele alıp işleyerek, Türk halkının bu müşterek değerlerini ortadan kaldırmayı ve Türkiye Cumhuriyeti devleti toprakları üzerinde bir ulus bilinciyle yaşayan halkımızı, bu hasletlerden koparıp ümmetçilik temelinde yapılandırma amaçlanmaktadır.
  21. Bugün için; halkı maddi ve ahlaki açıdan sömüren, ümmet toplumu oluşturma yönünde onların dini duygularını istismar eden. onları kul mantığı ile emellerine hizmette kullanan irticai kesim; teşkilatlarının ve üyelerinin çoğalması yönünde azami gayret göstermekte ve lehlerine sonuç verecek her türlü toplumsal olayı istismar etmektedir.
  22. Sonuç olarak, Atatürk’ün kurduğu laik Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiç bir döneminde görülmeyen irticai bir tehdit ile karşı karşıya bulunmaktadır. Ülkenin içinde bulunduğu durum tehlikeli bir gidişin sinyallerini vermektedir. Ülkemiz sonu belli olmayan bir karanlığa doğru hızla yol almaktadır.

b. İrticai faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlendirme:

  1. Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit:
    1. Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE-1996) istatistiklerine göre; nüfusumuzun yüzde 20’lik dilimi (14 000 000 kişi) milli gelirin yüzde 5,24’ünü; ikinci yüzde 20’lik dilimi milli gelirin yüzde 9,61’ini almaktadır. Bu miktar kişinin yaşamını zorla idame ettirebileceği yoksulluk sınırı civarında bir rakamdır.
    2. Türkiye’de gelir dağılımının dengesizliğinden dolayı açlık, sefalet ve yokluk sınırında olan yüzde 40’lık dilimi kapsayan bu insanlar için her türlü istismarın yapılabileceği ve bilhassa din faktörünün kolaylıkla işlenebileceği bir ortam hazırlanmaktadır. Nitekim dini politikaya alet eden siyasi partiler ve gerici örgütlerin bu konuyu, parasal desteği öne alarak çok iyi istismar ettiği, gerek 1994 mahalli idareler seçimleri ve gerekse 1995 yılında yapılan milletvekilleri seçimleri sonuçlarında açıkça görülmektedir.
  2. İşsizlikten kaynaklanan tehdit:
    1. Devlet İstatistik verilerine göre, ülkemizde genel işsizlik oranı yüzde 6,8’dir. Bu oran kentlerde yüzde 9,3 kırsal kesimde yüzde 2,9 düzeyindedir. Kentsel kesimlerde 15-24 yaş grubundaki lise ve daha yüksek eğitimli gençler arasında işsizlik oranıysa yüzde 30,3’tür.
    2. İşsizlik; aileleri, dolayısıyla toplumu manevi olarak çöküntüye sürüklemektedir. Bu insanlar geçmişten gelen inançlarının da etkisi altında kalarak, dine daha fazla sarılmaktadır. Bu durumdaki bir toplum, dini siyasete alet etmek isteyen siyasi parti ve irticai gruplar tarafından kolayca istismar edilebilmektedir.
    3. Diğer taraftan, son senelerde irticai çevrelerce bir çok sahada kurulan holdingler, bankacılık ve finans hizmetleri veren şirketler çığ gibi büyümektedir. Bu şirketler ulaştıkları mal varlığı, istihdam ettiği personel miktarı ve ticari faaliyetleri ile Türkiye ekonomisinde söz sahibi olmuşlardır. Bu kuruluşlar halk arasında işsiz ve fakir kesimin sığınacağı bir liman gibi görünmektedir. Fakir ve orta seviyedeki katmanlar ve emekli bir çok subay ve astsubay bu kuruluşlarda görev almaya çalışmaktadırlar. Bu husus istismarı daha da artıracak bir ortam yaratmaktadır.
  3. Türk milletinin dinine, örf ve adetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit:
    1. Osmanlı İmparatorluğu, geniş toprakları üzerinde yaşayan değişik tebaadaki halkın birlik ve beraberliğini sağlamak için dine büyük önem vermiştir. İmparatorluğun parçalanmasını müteakip kurulan Türkiye Cumhuriyeti: temel ilkeleri Anayasa ile belirlenmiş ve hukukun üstünlüğüne dayandırılarak dinin yönetim üzerindeki etkisine son vermiştir ancak, asırlarca sürdürülen dini yönetimin etkileri, hala varlığını sürdürmektedir.
    2. Demokrasiye geçişi müteakip, her dönemde halkın dini inançlarını, örf ve adetlerini kendi çirkin emellerine alet eden din istismarcısı irticacı unsurlarla karşılaşılmıştır. Bunlar, fakir, eğitimsiz ve cahil halkı çeşitli dinî masallarla, hurafelerle ve batıl düşüncelerle kolayca kandırarak demokratik ve laik devlete zarar vermişlerdir. Diğer taraftan halkın dinî duyguları istismar edilerek Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da isyanlar başlatılmış ve Cumhuriyet yönetimi ve ülke bütünlüğü ciddi şekilde tehdit edilmiştir.
  4. Eğitim sisteminden kaynaklanan tehdit:
    1. 1990 nüfus sayımına göre; Türkiye’de 6 ve daha yukarı yaş grubunda okuma yazma bilmeyenler nüfusun yüzde 19.6’sını teşkil etmektedir. Okur yazar erkek nüfusun yüzde 73,6’sı ilkokul mezunu veya herhangi bir eğitim kurumunu bitirememiştir. Kadınlarda bu oran yüzde 81.6’dır.
    2. Bu tabloyu değerlendirdiğimizde, temel eğitimi 8 yıl kabul edersek, nüfusun yüzde 35’i temel eğitim görmemiştir. Bu grubun tamamına yakın kısmı, milli gelirden en az pay alan birinci ve ikinci dilim içindedir.
    3. Nüfusun yüzde 85’inin teşkil eden bu eğitimsiz gruba yaklaşmak ve onları kandırmak çok kolay olacaktır. Bu gruptaki insanları kandırmak için kullanılacak en etkili yöntem de halkın dini duygularını istismar etmektir.
    4. Ayrıca irticacı çevreler, çocuklarımızı kendi istekleri doğrultusunda eğitmek için büyük gayret içerisindedir. Bu kapsamda. 610 imam hatip lisesinde, kabiliyetli, zeki. çalışkan ve fakat çoğu yoksul ailelerin çocuğu yaklaşık 600 000 öğrenci şeriat esaslarına göre yerleştirilmektedir. Bu okullardan mezun olanların sayısı 1 100 000 (bir milyon yüz bin)’dir. Bu, mevcut ihtiyacın 13 katıdır. Okullarda ve yurtlarda çocuklara açıkça Atatürk düşmanlığı aşılanmaktadır. Şeriatçı görüşü benimseyen bu personel kamu kurum ve kuruluşlarına yerleştirilerek devlet kuşatılmaya çalışılmaktadır.
    5. Mevcut seçim yasası ve eğitim sisteminin devam etmesi halinde; 2000 yılı Milletvekili Genel Seçimlerinde milli görüşçü partilerin din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 34’ü ile tek başına iktidara gelerek, ülkede dine dayalı devlet düzenini kurabilecek her türlü değişikliği yapabilecekleri. 2005 yılı Milletvekili Genel Seçimlerinde ise yaklaşık 6 500 000 (altı buçuk milyon) ilave din eğitimli seçmenin etkisiyle toplam oyların yüzde 67″sini alarak her konuda mutlak çoğunluğu elde edebilecekleri değerlendirilmektedir.
  5. Diğer devletlerin rejim ihraç gayretlerinden kaynaklanan tehdit:
    1. İslam ülkeleri, özellikle İran. planlı olarak şeriat esaslarına dayalı bir rejimin Türkiye’de kurulması için maddi ve manevi her türlü desteği sağlamaktadır.
    2. Diğer taraftan; S. Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri.. Libya. Cezayir ve Mısır da, Türkiye’deki legal ve illegal İslamî kuruluşlarla İslamî rejim ihraç çalışmalarına katılmaktadır. Ayrıca Bosna-Hersek. Çeçenisten ve Afganistan’daki İslamî örgütler de rejim ihracı konusunda dolaylı olarak araç olmaktadır.
    3. Bu ülkeler. İslamî rejimi ihraç konusunda hedef kitle olarak gelir seviyesi çok düşük halkı seçmektedir. Özellikle büyük şehirlerin çevresindeki varoşlarda ve gecekondu bölgelerindeki fakir halka maddi yardım sağlamaktadır. Bu yardımlar tarikat, vakıflar, dernekler, belediyeler ve siyasi partiler vasıtasıyla yapılmaktadır.
  6. İrticacı örgüt, tarikat, vakıf ve derneklerin mali gücünden kaynaklanan tehdit:
    1. Bu örgütler halkın dini duygularını örf ve adetlerini, geleneklerini istismar ederek aidat, yardım ve hibe gibi usullerle trilyonlarca lira para toplamakta ve sağladıkları menkul ve gayrimenkullerle büyük maddi imkanlara ulaşmaktadırlar.
    2. Bu yardım ve hibeleri yapanların arasında milli gelirden en üst seviyede, yüzde 49,94’lük pay alan yüzde 20’lik dilimdeki kişiler yoğun olarak yer almaktadır. Bu durum, ticaret, siyaset ve tarikat üçgeninin ana hatlarının ülkemizde nasıl işlediğini göstermektedir.
    3. Örgütlerin yurtiçi kaynaklan;
      1. Bu çevrelerin oluşturduğu iş takip büroları
        vasıtasıyla; teberru, bağış, hediye vb, gibi
        adlar altında toplanan yardımlar.
      2. Çeşitli adlarla kurdukları dernekler vasıta
        sıyla elde edilen gelirler.
      3. Kendi aralarındaki dayanışma sayesinde kurdukları şirketler, fabrikalar, holdingler ve bankalardan sağlanan gelirler.
      4. Hacı adaylarının hac organizasyonu ve kurban derilerinden sağlanan gelirler.
      5. Özel okullar, dershane, yurtlar, belediyeler ve bunların kendilerine müzahir paravan şirketlere verdikleri işler nedeniyle elde ettikleri gelirler.
      6. Kara paranın parti, vakıf, dernek ve belediyelere bağış gibi usullerle aktarılarak aklanmasıyla elde edilen gelirlerdir.
    4. Örgütlerin yurtdışı kaynaklan:
      1. Türkiye’de İslami devrim yapılmasını arzulayan ve bu yolda çalışan İslam ülkeleri,
      2. Bu çevrelerin yurtdışında kurdukları örgüt, vakıf, dernek ve şirketler,
      3. Türkiye’nin bölünmesi ve yıkılması ile kendisine menfaat sağlayan ülkeler (Yunanistan, Ermenistan, GKRY gibi),
      4. İrticai örgütlerin yürüttükleri silah ve uyuşturucu kaçakçılığı,
      5. Kara para aklamak suretiyle elde edilen gelirlerdir.
    5. Belediyelerin sağladığı destekler:
      1. 1994 mahalli idareler seçim sonuçlarına göre; 14 büyükşehir belediyesinden 6’sında (Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Erzurum, Kayseri ve Konya), ayrıca 68 ilden 17’sinde olmak üzere, toplam 23 ilde Refah adayları belediye başkanlıklarını kazanmışlardır.
      2. Bu illerde özellikle Ankara, İstanbul, Kayseri ve Konya’da irticacı icraatlar dikkati çekecek kadar ileri götürülmüştür. Bu belediyelerde fakir ve yoksul halk üzerinde çok etkili olunmuştur. Bu insanlara yapılan maddi yardımlarla irticacı eylem ve faaliyetlerde bulunmaları sağlanmaktadır.
  7. Yazılı ve görsel basın ve yayın organlarından kaynaklanan tehdit:
    1. İrticacı unsurlar taraftar kazanmak ve yandaşlarını eğitmek maksadıyla geniş bir medya grubu oluşturmaya çalışmaktadırlar. Halen hemen hemen her şehirde irticayı destekleyen gazete ve mecmua çıkartılmakta, radyo ve televizyon istasyonlarından yayın yapılmaktadır.
    2. İrticacı medya, adil düzen safsatası ile, fakir halkın dini duygularını, örf ve adetlerini istismar ederek, görüşleri doğrultusunda kamuoyu oluşturmaktadır.
  8. Anayasal ve yasal mevzuat:
    1. Anayasa’da Türkiye Cumhuriyeti, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanmakta ise de; son yıllarda seçim sistemi ve siyasi partilerin yaklaşımlarından kaynaklanan nedenler, diğer taraftan seçmenin ekonomik sıkıntısından yararlanacak biçimde oyların ekonomik çıkar karşılığı satın alınması olaylarının çokça yaşanması, bugünkü parlamentonun ve bu seçim sistemiyle seçilecek yeni parlamentoların demokratik kurallara uygunluğunu ve demokrasi açısından meşruluğunu tartışılır hale getirmektedir.
    2. Cumhuriyetimizin niteliklerinden en önemlisi olan laiklik karşıtı görüşler, milli iradenin üstünlüğü aldatmacası altında topluma özümsetilmeye çalışılmaktadır. Şeriat propagandası ve din örgütlenmesine demokrasi ve özgürlük adına gösterilen hoşgörü sonucu, bugün şeriat yandaşları Anayasa’nın laiklik ilkesinin bile tartışılabileceği bir ortamı hazırlama çabasındadırlar. Bunlar halkın iradesi kavramını istismar ile cihad dedikleri şer’i devrimi öncelikle bir seçim başarısı ile gerçekleştirme peşindedirler.
    3. Demokrasinin nimetlerinden istifade ederek iktidar olduklarında aynı yöntemle iktidardan uzaklaştırılabileceklerini ummak ise gaflettir. Toplumu baskı altında tutacak, kendi görüşlerinin dışındaki fikirlerin gelişmesini her türlü zorbalıkla engelleyebilecek militan güçleri şu an bile vardır.
    4. Gerici çevrelerin emellerine ulaşması ancak Silahlı Kuvvetlerin etkisiz hale getirilmesi ile mümkün görülmektedir. Bu eylemin iki türlü yapılabileceği değerlendirilmektedir. Bunlardan birincisi; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içerisine sızılması suretiyle pasifize edilmesi; ikincisi ise; tam iktidara gelindiğinde yasal düzenlemelerle Silahlı Kuvvetlerin yetkilerinin kısıtlanmasıdır.
  9. Yukarıda belirtildiği üzere, Anayasa’da değişiklikler yapılması veya cihad ilan edilerek bir ayaklanmaya girişilmesi, ancak halk desteğinin kazanılmasıyla mümkün olabilecektir. Bu husus için ise halen gelir dağılımı, işsizlik, eğitimsizlik ve cehalet gibi faktörlerinden etkilenen nüfusun yüzde 40’ını (28 milyon) teşkil eden bir kitle mevcuttur. Nitekim gerici çevreler, devleti ele geçirmek için militan kadrolarını tamamlamışlar ve bunu gittikçe geliştirmektedirler. Her fırsattan yararlanarak militanlarını devlet organları içerisine süratle yerleştirmeye devak etmektedirler.
  10. Tamamiyle irticai örgüt ve partilerin lehine, laik ve demokratik cumhuriyet taraftarlarının aleyhine gelişen bu şartlar ve ortamda süratle değişiklik sağlanamadığı taktirde 2000 yılında meşru yoldan iktidarı ele geçirecekleri ve yanlarına aldıkları halk desteğiyle de Cumhuriyetin temel niteliklerinde istedikleri şekilde değişiklik yapacakları, eğer bugünden ciddi ve köklü tedbirler alınamaz ise, önümüzdeki bir kaç yıl içinde mücadele etme ve önlem alma imkanının bile kalmayacağı değerlendirilmektedir.

2. MÜCADELE ESASLARI:

a)      Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne yönelen terör tehditi, Türk Silahlı Kuvvetlerinin başarı ile sürdürdüğü iç güvenlik harekatı sonucu büyük çapta etkisiz hale getirilmiş ve baskı altına alınmış, buna karşılık devletin laik ve demokratik yapısını hedef alan irticai faaliyetler ciddi bir tehdit oluşturmaya başlamış ve terörle mücadelede olduğu gibi bu tehdide de Türk Silahlı Kuvvetlerinin birinci önceliği vererek bilinçli ve kararlı bir mücadele başlatma ve ısrarla sürdürme zarureti doğmuştur.

b)      İrticai faaliyetlerin daha fazla gelişmesini önlemek ve ulaştığı bu seviyeden daha alt seviyelere çekerek Cumhuriyetin temel nitelikleri olan Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olma özelliklerini ilelebet muhafaza etmek maksadıyla, köklü tedbirler alınmasına ihtiyaç duyulmuştur.

c)      Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini koruma ve kollama yükümlülüğünün bilincinde olarak, siyasi çatışma ve polemiklerin üstünde kalmak suretiyle yüce Türk Milletinin büyük çoğunluğunun beklentileri ve duyarlılığı paralelinde, bütün ağırlığını irticanın daha fazla mesafe katetmesini önlemede kullanacaktır.

d)      İrtica olaylarının önlenmesine yönelik tüm çalışmalarda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülke ve ulusal birliğimizin teminatı, sembolü ve aziz milletimizin büyük ekseriyetle güvendiği tek kurum olduğu hiç hatırdan çıkarılmayacak ve bu misyona zararı dokunabilecek tüm davranışlardan titizlikle kaçınılacaktır.

e)      Bu tehdide karşı alınacak tedbirleri güçleştiren, sınırlayan ve risk oranını artıran iki önemli sebep mevcuttur. Bunlardan birincisi, halkımızın yüksek ve temiz dini duygularını istismar eden grupların alınacak her tedbiri çarpıtarak karşı bir silah olarak kullanabilecekleri; ikincisi ise, Cumhuriyetimizin temel nitelikleri olan laik, sosyal ve hukuk devleti özelliklerini Türk Silahlı Kuvvetleriyle müştereken korumak ve kollamak durumunda olan resmi kurum ve kuruluşlara irticai unsurların sızmış olmasıdır. Bu nedenle, kullanılacak temaların çok titiz olarak seçilmesi suretiyle halkın manevi duygularının incitilmemesi ve işbirliği yapılacak diğer unsurların seçimi büyük önem arz etmektedir.

f)       İrticai unsurlar ve onların sözcüsü durumunda olan basın ve yayın organları ile doğrudan tartışma ve polemiğe girmek yerine, Atatürkçü çizgide olan kurum, kuruluş, dernek, basın ve yayın organlarının devreye girmesini sağlamak ve onlara destek vererek halkın bilinçlenmesine katkıda bulunmak bir yöntem olarak tercih edilmelidir.

g)      Terörle mücadelede uygulanan ve olumlu sonuçları görülen “Köy uygulamaları” benzeri uygulamaların başlatılması ve
halkla bütünleşerek desteğinin tam olarak sağlanması en önemli husus olarak çalışmalarda dikkate alınmalıdır.

h)      İrticai unsurların hedeflerine ulaşmada en büyük engel olarak gördükleri Türk Silahlı Kuvvetlerini günlük siyasi çekişmelerin içine çekerek yıpratmaya ve halkın Türk Silahlı Kuvvetlerine olan güvenini sarsmaya çalışacakları mevcut uygulamalarından da görülmektedir. İrticai unsurların ve yayın organlarının bu tür yıpratıcı faaliyetlerine karşı bütün ülke sathında infial ve tepki uyandıracak projeler geliştirilmeli ve bir aksiyon planı hazırlanarak. Silahlı Kuvvetler temsilcilerinin dışındaki Atatürkçü kişi ve kurumların neler yapabileceği planlanmalıdır.

i)        Fikir ve düşünce yapısı olarak gericiliğe şiddetle karşı olan ancak ilmi yetersizlik ve yol yöntem bilmeme nedenleriyle tepkisini gösteremeyen veya yanlış yöntemlerle hareket ederek fayda sağlamak yerine irticanın daha fazla değer kazanmasına sebep olan kişi, kurum ve kuruluş temsilcileri ile basın ve yayın mensupları aydınlatılmalı ve yönlendirilmelidir.

j)        Gericiliğe karşı din aleyhtarı propagandalar yapmak, duygusal ve aşırı sert tepkiler vermek ve şov yapmakla bir yere varılamayacağı kesin olarak bilinmeli, bu yanlış metotların gericileri kahramanlaştırmaktan ve sanki İslamiyetin temsilcisi onlarmış havasına sokmaktan başka işe yaramayacağı, tüm Atatürkçü kesime, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri personeline çok iyi anlatılmalıdır.

k)      Basın ve yayın organları ile laik Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği mümtaz bilim ve din adamlarının yönlendirilmeleri ve yüreklendirilmeleri halinde mücadeleye çok büyük fayda sağlayacakları ve irticacıları kendi silahlarıyla vuracakları değerlendirilmektedir. Bu nedenle mahalli basın ve yayın organları da dahil olmak üzere üniversite öğretim üyeleri, aydın din adamları ve halk arasında itibar sağlamış değerli şahsiyetlerle samimi ilişkiler içinde bulunulmalı ve onlardan yararlanma yolları araştırılmalıdır.

l)        Ülkenin sürüklendiği karanlığı gören laik kesim, Türk Silahlı Kuvvetlerinin varlığından ve bir gün mutlaka bu gidişata dur diyeceğinden emin olmanın rahatlığı ve uyuşukluğu içindedirler. Türk toplumuna, bir taraftan Türk Silahlı Kuvvetlerinin anayasa ve kanunlarla kendisine verilen Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma ve kollama görevini yapacağını doğal bir şekilde izah ederken, özellikle irtica ile mücadeleyi Türk Silahlı Kuvvetlerine ihale eden bu laik kesime de toplumsal görevlerini yerine getirmeleri ve Türk Silahlı Kuvvetlerini siyasi polemiklerin içine çekmenin sakıncaları hatırlatılmalıdır.

m)    Emekli Silahlı Kuvvetler personelinin şahısları adına da olsa basın ve yayın organlarında açıklama yapmaları önlenmeli veya en azından kontrol altında bulundurulmalıdır.

n)      Devlet organlarındaki irticai yapılaşma ve kadrolaşma dikkatle izlenmelidir. Kilit makamlara getirilen insanların faaliyetleri takip edilmeli ve tespit edilen usulsüzlüklerinin güvenilir şahıslar marifetiyle adli makamlara intikal ettirilmesi sağlanmalıdır.

o)      İrticai faaliyetlerin beşiği durumundaki okul, dershane ve kursların kontrol altına alınabilmesi için subay / astsubay ve güvenilir devlet memurlarının öğretmen eşlerinin gönüllü olarak bu okullar ve dershanelerde görev almaları sağlanmalıdır.

p)      İrticai örgütlerin kontrolü ancak öğrenci yurtları, özel okullar, dershaneler takip edilmeli, Cumhuriyet ilke ve niteliklerine aykırı tutum ve faaliyetleri mutlaka yargıya intikal ettirilerek en azından takip ve kontrol edildikleri izlenimi uyandırılmalıdır.

q)      Türk Silahlı Kuvvetleri personeli büyük çoğunluğu ile kışlaların içinde veya hemen yakınındaki lojmanlarda oturmaktadır. Kısıtlı olan boş zamanlarını değerlendirmek ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla genellikle askeri tesislerden (Orduevi, Ordu pazarı, Askeri gazinolar vb.) istifade etmektedirler. Bu yaşam tarzı personelimizi bazı dış etkilerden korumak gibi bir fayda sağlamakla beraber halk tabakasıyla araya bir mesafe sokmakta ve halkın nabzını tutmayı ve onları birebir etkilemeyi ve yönlendirmeyi önlemektedir. Terörle mücadelede olduğu gibi irtica ile mücadelede de önemli olan halkın destek ve güveninin sağlanmasıdır. Bu maksada matuf bazı projelerin geliştirilmesinde fayda mütalaa edilmektedir.

r)       Üst kademelerde yapılan bazı çalışmalar ve düşünce sistemi alt kademelere kadar ya aktarılamamakta ya da sadece icra ile ilgili hususlar aktarılmakta, neden ve niçin sorularının cevabı personelin kendisine bırakılmaktadır. Bu uygulama ile çok önemli o- lan bazı konularda inanç birliği sağlanması güçleşmekte ve sanki küçük rütbeli personel ile komuta katı arasında iletişim eksikliği ve görüş farklılıkları olduğu gibi bir izlenim çıkmaktadır. Bu mahzuru giderici tedbirler “Bilmesi gereken prensibi” çerçevesinde sıralı komutanlıklarca alınmalıdır.

s)       Er ve erbaşlar ile yedek subayların Atatürk ilkeleri, laik ve demokratik hukuk devleti normları doğrultusunda yetiştirilmesi büyük önem arz etmektedir. Bu imkan Türk Silahlı Kuvvetleri için çok büyük bir fırsattır. Ancak bu konuda beyni yıkanmış olarak kıtaya gelen bir personelin vasat eğitimcilerle eğitilmesi de mümkün görünmemektedir. Bu nedenle özel tedbirler alınmalı ve bu konudaki eğitim faaliyetlerinin seçilmiş, konusunda uzman personel tarafından yapılması sağlanmalıdır.

t)       İrtica ile mücadelede kullanılacak en güçlü öge. psikolojik harekattır. Batı Çalışma Grubu’nda ve konuyla ilgili görevlerde, çalıştırılacak personelin bir plan dahilinde psikolojik harekat kursunda geçirilmeleri sağlanmalıdır.

u)      Şeriat düzenini yaşama geçirmek isteyenler, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının din devleti kurulmasına kapalı olduğunu bildikleri için gerçek amaçlarını açıkça ifade etmek yerine yine İslamdan aldıkları güçle takiye yapmaktadırlar. Bundan dolayı halkın şeriat düzeni veya başka bir deyişle siyasal İslamın amaçları konusunda bilgilendirilmesi gerekli görülmekte bu görev de laik düşünceye inananlara düşmektedir. Bu aşamada Türk Silahlı Kuvvetleri’nin rolü ise bu kişileri bularak devreye sokmaktır.

v)      Ekonomik istikrarsızlık, özellikle terörün de devreye girmesiyle hız kazanmıştır. Ekonomik istikrarsızlığın sosyal dengeleri de olumsuz etkilediği açıktır. Türkiye, terörle mücadelenin yanı sıra ekonomik ve sosyal hayatını düzene sokacak siyasi istikrara da muhtaçtır. Türk Silahlı Kuvvetleri, bir taraftan terörle mücadeleyi sürdürürken, diğer taraftan ekonomik ve sosyal hayatın iyileştirilmesi için siyasi mekanizmayı devreye sokmaya çalışmaktadır. Bu konudaki faaliyetler ısrarla sürdürülmelidir.

w)    Türk aydınının halktan kopukluğuna karşılık din elitinin halka yakınlığı da İslami Hareketin güç kazanmasında önemli bir etkendir. Laik aydınların halkla paylaşılacak ortak temalar bulması, yakınlaşması ve onun hizmetinde olduğunu hissettirmesi son derece önemlidir. Şüphesiz ki eğitimdeki atılımlar, fikri paylaşımı ve dolayısıyla bütünleşmeyi hızlandıracak ve Türk insanının bu milletin ferdi olmaktan onur duymasını kolaylaştıracak bir yoldur, fakat yeterli değildir. Eğitimin yarattığı sınıf farkının halka hizmetle dengelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Ö- zellikle laik düşünceyi benimsemiş sivil toplum örgütlerinin bu bütünleşmeyi sağlayıcı yoldaki faaliyetlerine hız vermeleri sağlanmalıdır.

x)      Bu konuda basiretli davranması gereken bir diğer kurum ise medyadır. Medyanın kamuoyunu bilinçlendirmedeki rolü son derece önemlidir. Ancak laiklik ilkesine olan bağlılığından asla kuşku duyulmayacak olan bazı büyük medya kuruluşlarının, laiklik ve demokrasiye olan bağlılıklarını, rating savaşlarının önünde tutmayı da ulusal bir görev kabul etmeleri gerekmektedir. İslami hareketin oyun alanı içinde sürdürülen ve hukuk devletinde yaşanıldığını neredeyse unutturacak boyuta gelen fikir tartışmalarında, Türk halkı çoğu halde tarikatçılarla şeriatçıların görüşleri arasında bir tercih yapmaya itilmektedir. Laikliği savunan aydınların İslamiyet konusundaki bilgisizlikleri ise hemen her programda irticacıların tartışmadan zaferle ayrılmalarına yol açmaktadır. Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun hassasiyeti, medya kuruluşlarının da maddi çıkarların önüne milli çıkarları almalarını zorunlu hale getirmiştir. Bu konuda medya patronlarının ve çalışanlarının yönlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

y)      Dini ahlakla özdeşleştiren bir anlayışın yaygınlığı nedeniyle, irticai görüşün daha dürüst bir topluma kapı açacağı inancı, halkın oylarını yönlendiren en önemli sebeplerden birini teşkil etmektedir. Bu nedenle demokratik süreç içinde halkın siyasal iradesi İslami görüş lehine bir artış gösterirken bu tercihin din devletine değil, dürüst ve refah içinde bir toplum özlemine yöneldiği çok açıktır. Ancak, halkın iradesinden güç alan Siyasal İslamın, bu iradeyi İslam devleti lehine kullanacak bir çoğunluğa kavuşması halinde Türkiye antidemokratik bir sürece adım atma tehlikesiyle yüz yüze gelebilir. Bu sebeple “temiz toplum” yolunda başlatılan mücadelenin kamuoyunu tatmin edecek biçimde sonuçlandırılması büyük önem taşımaktadır. Türk halkının, demokratik rejimin temiz bir topluma ulaşmayı sağlayacak güçte olduğuna inanması, alternatif rejimlere özenmemesi bakımından büyük önem taşımaktadır.

z)      EMASYA ve Sıkıyönetim planlarının uygulamaya konulması halinde takip edilecek harekat tarzları kontrol altında tutulması gereken kritik noktalar ve topluluklar iyi analiz edilerek muhtelif harekat tarzları belirlenmeli ve harekat tarzlarının hepsinde bu gruplar Silahlı Kuvvetleri mazlum halka ve İslama karşıymış pozisyonuna düşürmeyi, bu sürede halkla karşı karşıya getirmeyi planlayacakları bir faraziye olarak dikkate alınmalıdır.

aa)   Batı Çalışma Grubu oluşturulan her kademede irticai olay ve faaliyetlerle bir bilgi bankası oluşturulmalıdır. Bu bilgi bankasını oluşturmak ve cari faaliyetleri takip etmek maksadıyla çok iyi bir istihbarat ağı kurulmalı ve bu sistemde görev yapacak personel irtica yanlılarının ve irtica karşıtı güçlerin dezenformasyon faaliyetlerine karşı eğitilmelidir.

bb)  Atatürk’ün Türk ulusu için söylediği “Asıl olan iç cephedir” sözü Türk Silahlı Kuvvetleri içinde, kendi bünyesi içinde esas alınmalı ve irticai görüşe sahip olmuş veya eğilimli personel derhal temizlenmelidir. Kendi iç cephemizi sağlam tuttuğumuz sürece bütün tehditlerin üstesinden gelineceği inancı beyinlere işlenmelidir.

3. SONUÇ:

a)      1946 yılından itibaren çokpartili demokrasiye geçiş ile birlikte din yeniden siyasete alet edilmeye başlanmış ve bugünün çağdaş Türkiye’sinde ihmal edilemeyecek bir konuma gelmiştir.

b)      İrticai kesim gayesine ulaşabilmek için bir çok alanda planlı ve sistemli faaliyet içindedir. 60 yıllık bir süreç içerisinde planlı olarak ideoloji haline getirilmeye çalışılan “Dini esaslara dayalı devlet anlayışı”nın ancak kısa, orta ve uzun vadeli çözüm tarzları içeren devlet politikaları ile önlenebileceği tartışılmaz bir gerçektir.

c)      Ancak yaşanan sorunun özünde, irticanın devletin bir kısım unsurlarının göz yumması ile mesafe kat etmesi bulunmaktadır. Sorun bir yanıyla bir siyasal iktidar meselesidir. Bu nedenle soruna halkın sahip çıkması ve geniş cephe oluşturması gerekmektedir. Bu hususu gerçekleştirmede Türk Silahlı Kuvvetleri gereğinden çok fazla öne çıkmadan ve günlük siyasi mücadelenin içerisinde görünmeden, Atatürkçü güçlere gereken desteği vermelidir.

d)     İçinde bulunduğumuz şu dönemde, “Atatürk’ün gençliğe hitabesi”ni tekrar okumaya ve iliklerimizde hissetmeye ihtiyacımız olduğu inancındayım. Bahsedilen gün gelmiştir. Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri bu mücadeleden de yüzünün akıyla çıkacaktır. Muhtaç olduğu kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Gereğini arz / rica ederim

Genelkurmay Başkanı emriyle / namına

Orgeneral Çevik Bir

Leave a Reply