Öğretmen Dünyası Dergisi

Öğretmen Dünyası Dergisinde Çıkan Makalelerden Seçmeler

  1. Eğitimde Drama: Kırmızı Başlıklı Kız (Nisan 2002)
  2. Müzik Eğitimi ve Ders Kitapları Üzerine

Eğitimde Drama:
Kırmızı Başlıklı Kız

Değişik öğretmen gruplarına verdiğim drama kurslarında ve Gazi Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Ana Bilim Dalı son sınıf öğrencilerine verdiğim Pedagojik Drama derslerimde “Sıcak Sandalye” tekniğini öğretmek amacıyla “Kırmızı Başlıklı Kız” masalını kullandım. Bu sırada çok hoş anılarım oldu.Öğretmen Dünyası okurlarıyla bunları paylaşmak istiyorum.
“Her öykünün sorgulanacak bir kahramanı vardır” ilkesinden yola çıkar, buna “Öykünün görünmeyen kahramanını sorgulama”yı eklerim. Hedefim soru soran, sorgulayan, analiz eden, çözüm üreten insanlar yetiştirmeleridir. Özetle, masalın içerisinde yaşanan soruna (dramatik duruma) neden olan kişi veya kişiler saptanır ve Sıcak Sandalye tekniği ile sorgulanır.
Tekniğin öğrenilmesi için katılımcı öğretmenlerle tıpkı ilköğretim çağındaki çocuklarla çalışıyormuşuz gibi drama yaparım.
Isınma ve grubu kaynaştırma oyunları yaptırdıktan sonra dairede oturup yönlendirici komutlara başlarım:

1. “Kırmızı Başlıklı Kız” masalını anımsayalım. (Oturma sırasına göre herkes masala bir cümle ekler. Bu, grupla tamamlama tekniği ile anımsatmadır; kendinden önce anlatılanları dinleme gereği duyulur ve dikkati kendinden öncekine yöneltir. Ya da masalın tamamını bilen bir kişi anlatabilir, onun eksikleri grupça tamamlanır.)

2. Masalda on yaşlarında olan bir kız çocuğunun yaşadığı tehlikeler, sorunlar, dramatik durumlar var. Bunlara neden olan kahramanı belirleyeceksiniz. İkili eşleşin ve birlikte karar verin. (Sağlı sollu dönerek ikili eşler tartışarak bir kahraman belirler.)

3. Belirlediğiniz kahramanı nedenlerinizi de açıklayarak sırayla söyleyin.
Bu komutuma, değişik gruplarda aldığım yanıtlardan bazıları:
-Kurt. Çünkü, hem kurnaz hem acımasız. (Bunu önerenlere, “O bir hayvan, o kendi kurtluğunu yapıyor” yanıtları verilir.)
-Kırmızı Başlıklı Kız. Çünkü, annesi ona dikkatli ol, öteki yoldan git demişti. Annesinin sözünü dinlemedi. (Bunu önerenlere, “O bir çocuk, tehlikenin nereden geleceğini anlayacak yaşta değil” yanıtları az sonra gelir.)
-Annesi. Çünkü daha kendini koruyamayacak yaştaki bir çocuğu tek başına tehlikelerle dolu bir ormana gönderiyor.

4.Şimdi hepimiz Sosyal Hizmet Bürosunda çalışan uzmanlarız. Yarım daire şeklinde oturalım. Ben Kırmızı Başlıklı Kız’ın komşusu olarak size şikayete geldim.
“Kasabanın kenar mahallesinde oturuyorum. Bir komşum var, kızını tek başına her gün ormana gönderiyor. Geçen gün çocukcağız büyük bir tehlike atlattı, avcı olmasaydı ölecekti. Çocuk için endişeleniyorum.”
İkili eşleşin, şikayete gelen komşu ile bürodaki uzman olarak rol paylaşın, karşılıklı konuşun. Süreniz bir dakika. (Bu ikili iletişimle doğaçlama karşılıklı konuşma gerçekleşirken, çalışılmakta olan drama mekanı, Sosyal Hizmet Bürosu olarak algılanır. Ayrıca sorgulanacak olan Kırmızı Başlıklı Kızın annesine sorulacak sorulara ipuçları oluşur.)

5. Kırmızı Başlıklı Kızın annesini Sosyal Hizmet bürosuna çağırmaya karar verdiniz. Bir arkadaşımız gelip tam karşınızda, sandalyeye otursun. Kırmızı Başlıklı Kızın annesi olsun. (Çoğunlukla gelişigüzel birine işaret eder sandalyeye oturturum.) Ona soru soracaksınız.
Bu, Sıcak Sandalye Tekniğidir. Burada, kendisi olarak değil de bir masal kahramanı olarak oturulacağı için bir sakıncası yoktur. Bunu bilmek kişiyi rahatlatır.

6. Şimdi soru sormaya başlayın. Sandalyede oturan dilediği gibi cevap verebilir, kendini savunabilir.
Değişik gruplarda anneye sorulan sorulardan bazıları:
-Neden annene kendin yiyecek götürmüyorsun da küçücük kızını gönderiyorsun?
-Ormanda kurt olduğunu bilmiyor muydun?
-Anneni neden kendi evinde bakmıyorsun?
-Çocuğunu neden okula göndermiyorsun? Bununla suç işlediğini bilmiyor musun?
-Neyle geçiniyorsun?
– Babanız nerede, o neden ilgilenmiyor? (Öyküde olmayan kahraman devreye girmiştir. Eğer kimse sormazsa bunu ben sorarım. Amacım görünmeyen kahramanı da sorgulatmaktır. Öykünün görünmeyen kahramanını sorgulama tekniğinin bana ait bir teknik olduğunu düşünüyorum. Daha önce hiç bir kaynakta böyle bir tekniğe rastlamadım. Sorunun kaynağına inmede dikkati daha başka olasılıklara çekerek daha derin analiz edebilme becerisi sağlamaktadır.)

7. Babayı çağıracaksınız. Onu da dinledikten sonra küçük kız için bir karar vereceksiniz. Yetkilerinizi anımsatıyorum; kızı ailenin elinden alıp yatılı bir okula verebilirsiniz, anne-babayı savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Şimdi bir arkadaşımız babası olarak gelsin, sandalyeye otursun.
Değişik gruplarda babaya sorulan bazı sorular:
-Neden ailenle ilgilenmiyorsun? (Babanın yanıtlarından; evi bir nedenle terkeden, ayyaş, kumarcı, oduncu, fakir ve işsiz, başka evlilik yapmış vb. babalar karşımıza çıkar.)
-Komşularınız ona dayak attığınızı söylüyor. Çocuğunuzu elinizden alabiliriz.
-Anneniz neden ormanda yaşıyor?
-Çocuğunuzun hiç arkadaşı yok, bu sizi üzmüyor mu?
-Yaşıtları okula giderken onu neden okula göndermiyorsunuz?
-Kızınız için nasıl bir gelecek düşünüyorsunuz?
-Kızınızla ilgili bir karar alacağız, sizinle savcılık ilgilenecek. Aile düzeninizi kuruncaya kadar onunla görüşemeyebilirsiniz.

8. Şimdi okulumuzun toplantı salonundayız. Ben okul müdürünüz olarak sizi tek gündemle toplantıya çağırdım. (Yeni roller, yine Rol Yükleme tekniği ile verilmiş olur.) Sosyal Hizmet Bürosundan bize yeni bir öğrenci verildi. Masraflarını okul koruma derneğimiz karşılayacak. Ancak on yaşında ve okuma yazma bilmiyor. Dil gelişimi yaşına göre çok geri; hep ormanda oynamış, hayvanlarla arkadaş olmuş. Başından bir de kötü bir durum geçmiş, içine kapanmış. Şimdi onu hangi sınıftan başlatacağımıza ve nasıl bir eğitim uygulayacağımıza karar vereceğiz. Herkes sırayla görüşünü belirtsin.
Ortaya çıkan önerilerden örnekler:
-Birinci sınıftan başlatalım.
-Yaşı büyük, daha çok problem yaşar.
-Hafta sonları ona ek özel dersler verelim.
-Ormanda daha mutluydu, onu ormana geri gönderelim. (Çok üzgünüm, ama bu öneri gerçekten yapıldı. Buradan “Eğitim insan için” tartışmasına geçilebilir. Bazı öğretmenlere öğretmen olduklarını, insan eğitmek için maaş aldıklarını anımsatmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.)
-Rehberlik servisine gönderelim, ne yapılacağına onlar karar versin.
-Arkadaşlar (ben okul müdürü olarak konuşuyorum), kasabamızın tek okulu olduğumuzu unutmayın, burada özel eğitim kurumu, rehberlik hizmetleri yok. Bizim alacağımız kararları uygulayacağız.
-Sınıf arkadaşları bakalım ona nasıl davranacak? Nerede oturacağı bile sorun.
-Önceden sınıfa gerekli açıklamayı yaparız. Durumunu bilirlerse sorun azalır.
-Sınıf öğretmeni onun en yakın arkadaşı olmalı. Dramada gördüğümüz kaynaştırma ve iletişim oyunlarını oynarız.
-Bahçe oyunlarında da onun elinden tutarız, onun sevgi ve güvene ihtiyacı var.
-Oyun tekerlemeleriyle dil gelişimi desteklenir.
-Çocuklarla oynanan oyunların, çocuğun fiziksel, zihinsel ve ruhsal gelişimini desteklediğini biliyoruz. Böylelikle onun okuma yazma ve matematik öğrenmesi de hızlanacaktır.

Değerlendirme:
Baştan beri yaşanan süreç gözden geçirilir, özetlenir.Öğretmenin yeri ezilmişin yanındadır. Kimseyi dışlamadan, herkese eşit eğitim.Yaşanan süreçte bir masaldan yola çıkıp sorunu görme (DURUM SAPTAMA), soru sorabilme (ANALİZ) ve çözüm önerileri geliştirebilme (SENTEZ) becerilerini kazandırma dramanın amacıydı. Okulda yapılan toplantıda UMUT IŞIĞI yakıldı.
Bu drama dördüncü sınıftan itibaren her grupla oynanabilir.


Müzik Eğitimi ve Ders Kitapları Üzerine

Ülkemizde bugün toplumun büyük çoğunluğunu rahatsız edecek kadar baskın bir kalitesizlik eğlence müziğine egemen olmuş durumdadır. İnsan ilişkilerinden yapılan müziğe kadar yozlaşma gözle görünür hale gelmiştir. Müzik eğitimcileri öğrencilerini bu yozlaşmadan uzak tutmakta zorluk çekmektedir.
Sadece müzik eğitimini değil, müzik sanatını, sanatçısını ve müzik kurumlarını tehdit eden bugünkü durum, geçmişinde halkçı eğitim politikalarından gelen bir çok müzik eğitimcisini endişelendirmektedir.
Genel bir tanımlamayla, eğitim, toplumun ve ekonominin ihtiyacı olan insanı yetiştirir. Bugün için söyleyecek olursak, kirli ilişkilerle sürdürülen bir ekonomi varken temiz insan yetiştirmemiz beklenmektedir. Burada bir çelişki görülüyor. Bunca yıldır yetiştirdiklerimiz, istenen temiz toplumu kuramadı. Demek ki bir şeyleri yeniden düşünmeye ve sorgulamaya gerek vardır.
Bugün ABD ve Avrupa’da pek çok senfoni orkestrası kapısına kilit asmış durumdadır. Klasik müzikte iniş varken sponsorlar medyatik müziklerle ilgilenmektedir. Beri yandan “Eminem” gibi aykırı cinsel imajlı tipler, kadın düşmanlığı, küfürlü şarkı sözleri ödüllendirilerek çocuklarımız bu müziklere özendirilmektedir.
Her şeyin alınıp satılan meta haline geldiği yaşadığımız piyasa ekonomisi sürecinde, asırlarca özenle korunan insani değerler, piyasada değer kaybına uğratılarak yeni değersizlikler, çağdaş değerlermiş gibi piyasaya sürülmektedir.
Ülkemizde çok iyi bildiğimiz Unkapanı olarak tanımlanan müzik piyasası bu ekonomik sistemin ürünüdür. Yakın geçmişte Unkapanı müzik piyasası çocuk şarkıcıların sırtından bir hayli para kazandı. Yaşanan süreçte eğitimsiz müzisyenler piyasaya sürüldü; acılı müzikler, arabeskler, duygu sömürüleri, jiletler gördük. Daha fazla satış hesaplarıyla, “Son kasetim” ropörtajları ve cinsel tercihler öne çıkartıldı.
Yoz müziği üreten yerli piyasa, uluslararası müzik piyasasıyla rekabette, onlarla aynı müziği yapmaya özendirildi. “Türkiye’de pop patlaması” başlığıyla dış basından övgüler aldı ve Tarkan adı dünya müzik piyasasına çıkarıldı. “Bu yolla isterseniz dünyaca ünlü bile olursunuz” mesajı verildi. Tarkan’ı ünlüleştirme, bir bakıma kaset ve yoğunçalar (CD) üreten tekeller tarafından, Türk müzik tüketicisine verilmiş bir “BRAVO”dur.
Bu bravo, “Pop müzik tükettiğiniz için size teşekkür ederiz, sayenizde çok kazandık, size bir adet de bizdekilerin bir kopyası olan bir popçu armağan ediyoruz, devam edin, yeni armağanlarınız olacaktır. Bu arada yeni ödüllü örneğiniz Eminem’dir, gelecek sefere bunun kopyası olan bir armağan alabilirsiniz” mesajını içermektedir.
Cumhuriyetimizin başlangıcında izlenen yol bu değildi. Bugün, müzikte geriye gidişin önü alınamaz hale geldi. Müzik eğitimcilerinin tek başlarına bu gidişi önleyebilmeleri olanaksız görünmektedir. Sorun ulus ötesi etkenlerden kaynaklanmaktadır. Müzik piyasasında dışa bağımlılıktan söz ederken, müzik ders kitaplarında yaşanan sorun bundan bağımsız olarak ortaya çıkmış olamaz.

Geriye Gidişte Tarihi Dönemeç
Cumhuriyetimizin kuruluşunda kazandığımız evrensel ve çağdaş değerlerden, bugüne neler kaldı diye bir düşünürsek, pek çoğumuz buna aşağı yukarı benzer yanıtlar buluruz. Kaybettiğimiz değerleri, hangi dönemlerde kaybettiğimize bakmakta yarar vardır.
1980’lerde ders kitaplarını yeniden yazma, siparişle yazdırma, beş yıl süreyle kullanıp atma dönemi başladı. Bu dönem, liberal ekonomiye hızla geçiş dönemidir. Askeri yönetim bu geçişi hızlandırdı. Bu süreçte, liberal ekonominin istediği tüketim toplumu yaratma ve etik değer kavramlarının içini boşaltma eylemi müzik ders kitaplarına kadar girdi. Örneğin, Selçuk Yıldırım’a sipariş verilen Ortaokul 1,2,3 Müzik kitabında, Beethoven’in “Neş’eye Şarkı”sının (9.Senfoni’nin ana temasıdır) önemli bir değişikliğe uğratıldığını görüyoruz.
Bilinen sözlerinde son iki dize söyledir:
İnsanlığa doğruluğa göğsünü aç korkmadan
Hür doğmuştur insanoğlu hür yaşamak hakkıdır
Bu sözler, Selçuk Yıldırım’ın müzik kitabında aşağıdaki gibi değiştirildi:
İnsanlığa doğruluğa gönlünü aç korkma sakın
Hür doğmuştur insanoğlu hür yaşamak hakkıdır
Türkçe’de “gönlünü aç korkma sakın” diye bir ifade yoktur, çünkü gönül açarken korkudan söz edilemez, gönül gönüllü açılır.
Bu yanlışa nasıl düşüldü? Yağmurdan kaçarken… Neydi kaçtıkları; göğsünü açmak! Ne kadar ayıp, göğüs açılır mı… Her duyduğu göğüste kadın göğsünü anlayan mantık. Oysa, bu “göğüs” insanlığa doğruluğa açılan, “siper et gövdeni” demeyle aynı anlamdaki göğüstür. Böylece Beethoven 9. Senfoni ana teması içi kof absürd bir ifadeye dönüştürülerek değer kaybına uğratıldı.
9.Senfoni’nin ana temasındaki söz değişikliği, müziksel olarak da (hece sayısındaki farka bağlı olarak) yeni bir değişikliğe uğratıldı; şarkının ünlü uzatma bağı ortadan kaldırıldı. Böylece yapılan ezgisel değiştirmeyle Beethoven ikinci bir saldırıya uğradı.
9.Senfoninin AB marşı haline getirilmesi ve ikiz kulelerin yıkılışına fon müziği yapılması da bir başka çarpıtma ve şarkıyı özünden uzaklaştırma örneğidir. Çünkü bu eserin doğuşunda Beethoven’e esin kaynağı olan Shiller’in “Özgürlüğe Övgü” adlı şiiri vardır. Esere “Neşeye Şarkı” adı sonradan verilmiştir. Eserde, feodal kıralların devrilmesini isteyen köylülerin haykırışları vardır. Yeni dünya düzeninde kıralların bu eseri kendilerine fon müziği yapması tam bir postmodern montajdır.
Dönelim ülkemize. Askeri yönetim gitti, istenen değişiklikler (Kur’an kursları, zorunlu din dersleri vb.) yapılmıştı. Sivil yaşama dönüldü ve küreselleşmenin büyük hayranı, ateşli ortağı bir tarikat mensubu, ülkemizde cumhurbaşkanı oldu. Ders kitaplarındaki değişiklikler aynen devam etti.
Geldik 2000’li yıllara. Beş yıl geçerli müzik kitapları, liberal ekonomiye uygun olarak basılmaya devam ediyor. Bu durum aile için; beş yıl sonra kitabı çöpe at, kardeşin kullanamasın, ülke için; ülkenin milli serveti olan ağaçlar birilerini zengin etmeye hızla tüketilsin, öğretmen için; yararlı bulduğun kitabı beş yıldan sonra kullanma demektir.
Halen kullanılmakta olan Salih Akkaş yazarlı müzik ders kitabında, Beethoven’in Neşeye Şarkı adlı şarkısı 1980’lerde yapılan değişikliğiyle yer almakta ve bunlara yeni yanlışların eklendiğini görmekteyiz. Neş’eye Şarkı’nın sözleri Ludvig Van Beethoven’in olarak yer almaktadır. (Salih Akkaş, İlköğretim MÜZİK, 6.sınıf, sh. 73. Pasifik Yay. 18.5.2001 tarih ve 298 sayılı kararla 5 yıl tavsiyeli.) İkiyüz yıl önce yaşamış olan Alman besteci Beethoven Türkçe söz yazmış?!
Salih Akkaş’ın kitabında benzer birçok yanlış daha bulunmaktadır Örneğin:
1. 8.sınıf sh.80’de “Oh Susanna “adlı şarkı, Stephan Foster’ın olarak geçiyor. Oysa, geleneksel Amerikan halk şarkısı (Cauntry) olan bu şarkının sadece ezgisini Stephan Foster “Beautiful Dream” adlı senfonik eserinde tema olarak kullanmış, zaman zaman ön plana çıkarmıştır, bestecisi değildir.
2. Aynı kitabın 76. sayfasındaki “Sincap” şarkısının Türkçe sözleri Beethoven’in olmuş.
3. Aynı kitabın 27. sayfasında yer alan “Lovely Evening” şarkısında “Söz ve müzik: Old Round” deniyor. Oysa “Old Round” insan ismi değil, “eski bir kanon” demektir
4. Aynı kitap sh.9, Hassler’in, “Sanat Aşkı”, ve 7.sınıf sh.68, Haendel’in “Kahraman” adlı Türkçe şarkılar yazdıklarını(!) öğreniyoruz.
5. Yazarın 5. sınıf kitabında yer alan hepimizin evrensel çocuk şarkısı olarak her dilde sözlerinin olduğunu bildiğimiz “Yaşasın Okulumuz” adlı şarkı “Söz ve Müzik Ahmet Muhtar Ataman” olarak görünüyor. Alman besteci Mozart bu ezgiyi 250 yıl önce piyano sonatında kullanmıştı. Mozart mı daha sonra yaşadı da biz bilmiyoruz?!
1.sınıf kitabının 84.sayfasında aynı şarkı Alman Ezgisi olarak veriliyor. (Yazarın kendi içinde tutarlı olmayan ifadeleri çocukta bilgi kaynağına güvensizlik oluşturur.)
6. Genel olarak anonim çocuk şarkılarına bir besteci adı verme yanlışı 6.sınıf sh.43’de “Row Your Boat” adlı şarkı da da görülüyor.
7.”Tembel Çocuk”, “Kuş Uçar” gibi Türkçe sözleri çok bilinen şarkılar İngilizce sözlerle yazılmış olup neden buna ihtiyaç duyulduğu belirsizdir.
8. 7.sınıf sh.31 de “Love Me Tender” adlı pop şarkı, söz ve müzik Elvis Presley – Vera Matson olarak geçmektedir. Oysa bu şarkı aslen Amerikan halk ezgisidir. ( Elvis Presley, Amerikan halk şarkılarını değiştirip ona aşk sözleri yazarak ve pop orkestrasına düzenleme yaparak meşhur olmuştur.) Aynı ezgiyi “Aura Lee” adıyla, G.R.Poulton tarafından bestelenmiş gösteren bir başka kaynakla karşılaştığımızda (Singing in English, MEY) ne düşünürüz? Her iki kaynakta da yanlış vardır.

İçinden çıkılır gibi değil. Bu kitap bir müzik eğitim bölümünün başkanı olan bir profesörün yazdığı ders kitabıdır ve TTK’dan yeterince inceleme yapılmadan apar topar geçirilmiş bir kitap örneğidir. Ders kitaplarında giderek kalitenin düştüğünün hazin örneğidir.
Müzik müfredatında pop müziğin yer alması bir ayrı rahatsızlık konusudur. Eğitim müziğinin içerisinde yer almaması gereken pop müzik (kullan at müziği demektir, günlük tüketime yöneliktir) örneklerle öğretilmemelidir. Eleştirel bir yaklaşımla, sakıncalarından söz etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Sonuç olarak; müzik öğretmenleri kullandıracakları ders kitabını önce kendi süzgeçlerinden geçirmeli ve gördükleri yanlışları TTK’na rapor etmelidir. Müfredat değişikliği gerektiren konular için müzik eğitimcilerinin sesini biraz daha yükseltmeleri gereği vardır.
Beri yandan müzik eğitimcisi bilmelidir ki; müzik eğitimi için ders kitabı gerekmez, çocuklar bu dersi resim, beden eğitimi ve drama gibi yaşayarak öğrenirler. En doğrusu çocuklara müzik kitabı aldırtmamak, aynı zamanda kendini çağdaş öğrenme yöntemleriyle donatmak, Kodaly, Orff ve Drama gibi hizmetiçi uygulama seminerlerinin açılmasına önayak olmak, bu seminerlere katılmaktır.
Ancak sistemden kaynaklanan ve öğretmenin tek başına üstesinden gelemeyeceği sorunlar için toplumcu çözüm önerilerine kafa yormak gerekecektir.