Tag: makale

 

2013 MAYIS 28 – ERMENİ MESELESİNİ NE KADAR BİLİYORUZ?

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

ERMENİ MESELESİNİ NE KADAR BİLİYORUZ?

Toplumla Kucaklaşma Semineri Video

 

Toplumla Kucaklaşma Semineri Slideshow

[gview file=”http://www.ataturk.org.au/wp-content/uploads/pdf/AAKM-Presentation.2013.06.04.Ermeni-Sorunu.pdf”]

 

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (www.ataturk.org.au) 4 Haziran 2013 günü akşam saat 7:30 da Auburn Town Hall Sommerville Room’da her ayın ilk salı günü yaptığı Toplumla Kucaklaşma Semineri 3. toplantısında çok önemli bir Avustralya gündem konusu üzerine, genç ve dinamik bir araştırmacı arkadaşımızın sunacağı “Ermeni Meselesini Ne Kadar Biliyoruz?” adlı bir seminer düzenlemektedir.

Seminerin amacı, toplumu Ermeni Sorunu hakkında bilgilendirmek. Özellikle Avustralya’da NSW Parlamentosunun 1 Mayıs’da Üst Yasama Konseyi ve 8 Mayıs’da Alt Konseyde sözde Ermeni soykırımı iddiasına, birde sözde Yunan ve Asuri soykırımları da olmuştur, hatta bunlara ANZAC’lar da şahitlerdir diyerek, bir oldu bitti ile her iki ayrı konseyinde kabul etme ve Türkiye’yi kınama kararı almaları ardından, verilecek bir seminerle toplumu aydınlatmanın çok yerinde ve faydalı olacağına yönetim kurulu tarafından oy birliği ile karar verilmiştir. Tüm aklı başında olan Türk asıllı Avustralyalı vatandaşları ilgilendiren bu konuya duyarlı olmaları için tüm toplumumuzu uyarıyor ve seminere katılmalarını bekliyoruz.

Benim sözde Ermeni soykırımı hakkında yeteri kadar bilgim var, ben bu konuda çok okudum, iyi bilirim diyenlerin bile gelmesi, hatta bu şahısların bizzat katılımları, rica olunur. Neden diyeceksiniz, açıklayayım. Sözde soykırım iddialarının asılsız, düzmece, sahte uydurulmuş delil diye önümüze sürülen saçmalıklar olduğunu bilmemiz yetmiyor. Avustralya’da Türk aleyhine planlar uzun zamandan beri yapılıyor ve bize zarar vermek isteyenlerin kim oldukları, kimleri kullandıkları ve nasıl bu işlerde başarılı olduklarını anlamamız ve buna göre tedbirlerimizi almamız artık bir şart oldu.

Şu anda yaşadığımız problem, öyle aman sen de, ne olur, daha önceden de böyle şeyler oldu, karar alsalar ne olur, diye gelip geçiştirilecek gibi değil. Yapılanlar Türklere ve Türkiye’ye kasıtlı olduğu için, düşmanların planları ve verebilecekleri zarar tüm Türkleri ve gelecek tüm nesilleri bile olumsuz boyutta etkileyecek düzeyde. Düşünün bundan üç beş sene sonra hatta belki daha da yakın bir zamanda, Avustralya Federal Parlamentosu bir karar alıp yasa olarak bu safsata sözde soykırımları gerçektir diye kabul etti ve kınadı diyelim. O zaman hiç bir Avustralya vatandaşı hayır olmamıştır, yalandır, dolandır, devlet bir hata yapmıştır diyemez ve dediği zaman kanunları çiğnemiş olur. Aramızda konuşmamız ve olmamıştır dememiz bile yasak olacak, ulu orta konuşanlar yasal cezalara çarptırılacaktır. Daha ötesi okullarda çocuklarımızı, sosyal hayatta biz yetişkinleri kışkırtıp gurularımız ile oynayanlar olduğunda öfkesini şiddetle ifade edenler haksız yere suçlu duruma düşeceklerdir. Bu olaylar büyüyüp etnik kutuplaşmalar ve şiddet olaylarına dönüşme olasılığı da fazladır. Hatta daha ötesi, durumu Müslüman-Hristiyan kavgasına çekmek için provoke edenler bile olacaktır. İşte bunun için kendimizi iyi eğitmeli, bize düşmanlık yapanları iyi tanımalı ve kullandıkları kişilere, medeni bir şekilde ne kadar hatalı olduklarını anlatmaya çalışmamız lazımdır.

Türk asıllı Avustralya’daki tüm organizasyonların, kurum ve kuruluşların bir çatı altında toplandığı Avustralya Türk Birliği (İngilizce adı ile Australian Turkic Alliance www.australianturkicalliance.org.au) tarafından bir alt kol olarak, NSW eyaletinde gönüllü profesyonellerden oluşan bir lobicilik ekibi kurulmuştur. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi bu ekip çeşitli çalışmalarda bulunmuş ve halen de bulunmaktadır. Geçtiğimiz hafta NSW parlamentosunda bir milletvekili ile çok olumlu bir görüşmede bulunulmuştur. Bu hafta da bazı diğer milletvekilleri ile randevu alınabildiğince görüşmeler sürdürülecektir.

Avustralya Türk Birliği 16 Haziran Pazar günü sabah saat 11:00 de Sydney Martin Place’de ANZAC anıtının önünde başlayacak bir protesto yürüyüşü düzenlemektedir. NSW Parlamentosunu Protesto Yürüyüşüne tüm Türk asıllı toplum üyelerinin katılması ve sesimizi yüksek bir sesle duyurarak parlamento binası önüne yürümemiz çok önemlidir. Bu protesto bizim yasal bir hakkımızdır. Konu sadece Türk asıllı Avustralyalıları ilgilendirmemekle beraber, Türkiye ve Avustralya arasındaki sağlam ANZAC-Mehmetçik üzerine kurulmuş dostluğumuzda tehlike altındadır. Oy toplamak için bir takım düzmecelerle Avustralya kamuoyuna bu yalanları gerçektir diye yutturmaya çalışan politikacılar, ileride etnik gerginlik ve çatışmalar yaratabilecek ortamların temellerini atmaktadır. Bu konu duyarlı her Avustralya vatandaşını ilgilendirmektedir.

Çok-kültürlü bir ülke olan Avustralya ve bununla gurur duyan bizler ve çocuklarımızın geleceğini güzel bir şekilde geçirmesi için sizleri Avustralya Atatürk Kültür Merkezi seminerine 4 Haziran salı akşamı 7:30’da ve NSW Parlamentosunu Protesto Yürüyüşüne 16 Haziran’da sabah 11:00’de Sydney Martin Place’de bekliyorum. Görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale  Hürriyet Avustralya Gazetesi 22. Sayısında 28 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 MAYIS 21 – DOĞAL KAYNAKLARIMIZ TİCARETLEŞMESİN!!!

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

DOĞAL KAYNAKLARIMIZ TİCARETLEŞMESİN!!!

Toplumla Kucaklaşma Semineri Video

 

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) bu yıl Sydney’de bir ilk olan girişimde bulunup, her ayın ilk salı günü düzenlediği, topluma açık yönetim kurulu toplantısı büyük ilgi görüyor.

6 Mayıs salı günü yapılan toplantıda başkanımız Fevzi Özdemir, çok önemli ve aynı derecede de üzücü bir gerçekle topluma seslendi.

Konumuz Türkiye’nin doğal kaynakları ve başlığımız “Suyuna, Vatanına, Toprağına Sahip Çık!!!” idi. Fevzi Bey başlığı beyaz tahtaya yazınca kendi kendime sordum, ne demek ti bu? Belli ki vatanı ve milleti ilgilendiren bir konuda bilgilendirecekti bizi. Bilenler bilir, Fevzi Bey çok okuyan, aydın ve güler yüzlü “Bakkal Amcamızdır”. Ben daha gencim öğreneceğim daha çok şeyler var, hür dikkat dinledim ve şaşırdım, sinirlendim de o akşam.

Konu hakkında bir miktar bilgim vardı ama yüzeysel. AKP hükümetinin vatanın her köşesini özelleştirme diyerek sattığını, sermaye edip telef ettiğini çok iyi biliyorum. Geçtiğimiz haftalarda Sümerbank hakkında yazmıştım. Fevzi Abi konuşup, anlattıkça başka bir yaramızın acısını çekmeye başlayacaktım.

O gece her zaman olduğu gibi bu yeni konuda, İnternet’den daha ayrıntılı bilgi edindim. Konumuz Türkiye’nin atardamarları olan akarsuları, Anadolu’nun çok ama çok önemli doğal kaynakları. Bu konu özerinde en çok çalışıp, emek veren de Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beyza Üstün hanımefendi.

Üstün, hidroelektrik santrallerinin (kısa adı ile HES) doğal kaynakların ticarileşmesini sağladığını ileri sürerek, ”Artık enerji konusunda dışa bağımlı değil şirketlere bağımlı olacağız” diyor. Sümerbank sürecinin bir başka emsali bu olanlar ki ne yazık.

Anladığıma göre problemin aslı 2005 yılından beri belirlenmiş ve tedirgin halk ve aydınlar bağımsız, çağdaş bir birliktelik başlatmışlar. 2005 yılında kurulan “Derelerin Kardeşliği Platformu, Gönüllülük esasına bağlı; çevreye, doğaya, ülkemizin doğal zenginliklerine, doğal yaşam alanlarına sahip çıkan, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiye bağlı birçok sivil toplum kuruluşu ve oluşumunun bir araya geldiği, hiçbir fondan veya sponsorluktan faydalanmayan, herhangi bir kurum veya kuruluştan herhangi bir yardım ve destek almayan, herhangi bir grup veya lobicilik faaliyetiyle ilişkisi olmayan ve de herhangi bir hiyerarşik yapısı bulunmayan bağımsız bir halk oluşumudur.” deniliyor http://derelerinkardesligi.org İnternet sitesinde.

Prof. Üstün, Türkiye’de tüm doğal varlıklara saldırı yapıldığını ileri sürüyor. Bugün gelinen noktaya bakıldığında Türkiye genelinde 2 binin üzerinde hidroelektrik santrali (HES) inşaatı olduğunu ve bununla şirketlerin 49 yıllığına derelere sahip olacağını belirten Üstün, ”Bunların yanı sıra bir de mikro HES’ler bulunmaktadır. Bu kapsamda, hiç akmadığı düşünülen dere parçalarının da şirketlere devredilmesi için yasal işlemler yapılmıştır” diyor.

Prof. Üstün 2011’de şunları da söylemiş ”HES’ler, doğal kaynakların ticarileşmesini sağlamaktadır, artık enerji konusunda dışa bağımlı değil şirketlere bağımlı olacağız. Önümüzdeki dönemlerde kim para öderse o kullanma ve içme suyuna sahip olacak. Büyük kentlerde bunun altyapısı hazırlanmaya başlandı. Bazı kentlerde ön ödemeli sayaçlar takılıyor. Kontör gibi su alınacak. Parası olmayan su alamayacak, kontörü biten susuz kalacak. Bu sistem ev, tarım arazileri ve her alanda kullanılacak.”

HES inşaatlarının önemli doğal tahribatlara neden olduğu ve can güvenliği sağlanmadan çalışan işçilerin canına da mal olduğu bilinmekte. Bu konuda bir çok konferanslar ve yürüyüşler düzenlenmiş, hatta davalar açılmıştır.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 yıl genel seçim öncesi Hopa mitingi öncesi çıkan olaylarda polisin biber gazı sıkması sonucu fenalaşan ve kaldırıldığı hastanede kurtarılamayan emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümünün 2’inci yıldönümü 31 Mayıs’da olacak. Hakkını aramak isteyen, vatanını doğasını savunan, zarar görmesini istemeyen halk işte böyle cezalandırılıyor ne yazık ki. Hopa Belediye Parkı’nda bu yılda binlerce vatandaş toplanacak ve hak hukuk arayacak. Fakat HES yapmak uğruna yerli ve yabancı sermayeli özel sektör ve yöredeki bürokratların el birliğiyle hukuk çiğneyecek yine.

Üstüne üste Başbakan Erdoğan’ın protesto ettikleri için haklarında dava açılan 60 Hopalı vatandaşımız yargılanıyor. Adliye önünde toplanan Hopalılar ise “Doğayı ve yaşamı savunanlar yargılanamaz” diyor. Gelin düşünün bu olaylar Avustralya’da olsun, kimin haddine doğaya zarar vermek, yada topluca başbakana karşı gösteri yapıyor diye yargılanmak.

HES adıyla yapılmak istenen santrale karşı yurttaşların açtığı davalar sürerken, izinsiz şantiyeler kuruluyor, ağaçlar kesiliyor, yollar yapılıyor. Yasalardaki açık hükümler, dünyada koruma altında olmasının yanı sıra Orman ve Su İşleri Bakanlığınca da korunup yetiştirilmesine çalışılan günlük ağaçlarının doğal üreme koridoru olan yöredeki tahribatı önlemeye yetmiyor. HES inşaatları yeşil örtüye ve canlı yaşama ciddi zararlar veriyor. Bu zararlar öyle kısa vadede onarılacak düzeyde de değil. HES’lerin ırmağı kirletmesi sonucu sudaki balık ve diğer canlılarda ölüyor. HES bölgesinin doğal yapısıyla turizm yönünden ekonomik ve sosyal olarak yerli yabancı birçok turist çeken yörenin doğal yapısının bozulması turizm gelirleri ve halkın geçimi yönünden yöreyi olumsuz yönde etkilemesi de başka büyük bir problem.

 

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale  Hürriyet Avustralya Gazetesi 21. Sayısında 21 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmıştır.