Prof. Dr. A. M. Celal ŞENGÖR’e “Eleştirel Akılcı Bilimsel Düşünce” Çağrısı

Prof. Dr. A. M. Celal ŞENGÖR’e “Eleştirel Akılcı Bilimsel Düşünce” Çağrısı / Cengiz ÖZAKINCI

Bay A.M.C. Şengör… Metin Erksan, 16 Temmuz 1996 günlü Cumhuriyet’te “Yunan mucizesi”nin bilimdışı bir kavram olduğunu yazmıştı. Siz 21.09.1996 günlü Cumhuriyet’te “Yunan mucizesi vardır!” başlıklı yazınızda, buna karşı çıkarak, “Yunan mucizesi”nin bilimsel bir gerçek olduğunu savundunuz. Yazınız özetle şöyleydi:

YUNAN MUCİZESİ VARDIR

“Hellen (Yunan) kültürü= hem, Hint-Avrupalı göçmenlerden, hem Anadolu’dan, hem de Mısır ve Mezopotamya’dan etkilenerek gelmiştir… Mezopotamya ve Hellen (Yunan) teknik metinlerinin bazılarında Hellenlerin (Yunanlıların) Mezopotamya metinlerini neredeyse aynen kopya ettikleri,… Pitagor’un diye bilinen teoremin aslında eski Babil döneminde bile bilindiği, Tales’e atfedilen, kuramın ta Sümerlerden beri gelen tarkullu kavramıyla neredeyse aynı olduğu, eski Mısırlıların geometrik bilgilerinin yanında iki bilinmeyenli ikinci dereceden denklemlere kadar cebirle de uğraştıkları artık yaygın olarak bilinmektedir. Bunlar ve daha nice benzerleri, “Hellen (Yunan) kültürü”nün kaynakları arasında Mısır ve Mezopotamya kültürlerinin olduğunu göstermektedir.

2. Yunan Mucizesi (ise) = Daha önce hiçbir yerde hiçbir zaman olmamış bir şeyin, akılcı eleştirel bilimsel düşüncenin keşfi ve bunun toplum içinde yaygın bir gelenek haline getirilmesidir. Bu ani olgunun Hellen (Yunan) toplumu dışında herhangi bir kökü henüz bulunmadığı gibi, nedenleri de daha doyurucu bir şekilde incelenememiştir. Bugünkü tarihsel gözlemlere göre de Hellenlerden (Yunanlılardan) başka hiçbir toplum bu keşfi bağımsız olarak yineleyememiştir… Yunan Mucizesi, Tales ile Anaksimandros’un ortak keşifleri olan eleştirel akılcı düşünce ile başlar. (Yunan toplumunda, eleştirel akılcı düşünce yazıları) herkesin okuyabileceği kitaplara dökülmüştür… Akılcı, yapıcı eleştirinin bir toplum adeti olması ve çarşıda herkesin satın alabileceği kitaplarla halkın her kesimine ulaşması, eleştirinin olmadığı yerlere barbar gözüyle bakılması, Yunan mucizesinin temelidir. (Hellen-Yunan-Kültürü, Yakındoğu toplumlarından edinilmiştir, ancak) Yunan mucizesi (başka uluslardan) bağımsız (olarak yalnızca Yunanlılar tarafından gerçekleştirilmiş)tir.”

Bay A.M.C. Şengör,

Bu yalan – savları uyduran siz değilsiniz, biliyorum. Siz yalnızca Batılı Hellenseverlerce uydurulmuş olan bu yalan-savların Türkiye’deki “ikinci-el” savunucularından-sınız. Bu yalan-savların batılı yaratıcılarından biri olan J. Burnet: “Bilim, yeryüzünde Yunan biçiminde düşünmektir, bilim Yunan etkisi altına girmemiş halklarda hiçbir yerde hiçbir zaman varolmamıştır” demiştir. (bkz. J. Burnet, ‘Early Greek Philosopy’, aktaran: George Thomson- İlk Filozoflar, Payel Yay. 1. bs., s. 201). Siz de 1920’lerde J. Burnet gibi Helensever Batılı “bilgin”lerce ortaya atılan bu “bayat” yalan-savı yineleyip duruyorsunuz.

İşte Bay A.M.C. Şengör, yukarıda özetini aktardığımız yazınız, “Yunan mucizesi” Yalanı’nın batılılarca üzerine oturdulduğu tüm eski dayanakların kazıbilim bulguları tarafından yıkılması sonucu, bu ırkçı yalan-savı ayakta tutmak, yaşatmak isteyen Batılı Yunanofillerce uydurulmuş, çok gülünç, çok cılız, çok iğreti, bir fiskeyle yıkılacak iki ırkçı yalan-sav’a dayalıdır:

(1) Evet, bilimler Yakındoğu’dan çıkmış ve Yunanlılar da bilimleri Yakındoğululardan almış olabilirler, gelgelelim “Eleştirel akılcı bilimsel düşünce”yi yalnız ve yalnız Yunanlılar icad etmiş ve başkalarından almamışlardır.

Eleştirel akılcı bilimsel düşünce’nin Yunanlılarca icadı!.. İşte “Yunan mucizesi” budur…

(2) Yunan toplumu yeryüzünde “Eleştirel akılcı bilimsel düşünce”nin tepeden tırnağa tüm halka yayıldığı ilk toplum olmuştur. Tüm Yunanlılar, eleştirel akılcı bir toplum”a dönüşmüş ve “Eleştirel akılcı düşünce”nin bulunmadığı toplumlara Barbar demişlerdir.

Eleştirel akılcı düşünce’nin ilk kez Yunanlılarda tüm halka yayılması!.. İşte ‘Yunan mucizesi’ budur!..

Bay A.M.C. Şengör, ancak usyürütme yetisi dumura uğramış kimselerin inanabilecekleri türden bu iki ırkçı yalan-sav’ı, gelin “Eleştirel akılcı bilimsel düşünce” süzgecinden geçirelim:

I. Siz diyorsunuz ki: Mısırlıların eleştirel akılcı bilimsel düşünceden haberleri yoktu. Çünkü bunu İÖ 600’lerde Yunanlılar icat edene dek yeryüzünde hiç kimse bilmiyordu. Ve yine siz diyorsunuz ki: Mısırlılar ikinci dereceden iki bilinmeyenli denklemlere dek cebirle uğraşıyorlardı.

Bay A.M.C. Şengör, bir an için dediklerinizin doğru olduğunu varsayalım, bu durumda ortaya bir Yunan mucizesi değil, tersine bir “Mısır mucizesi” çıkıyor; çünkü, Mısır-lıların eleştirel akılcı bilimsel düşünce’den hiç haberleri olmaksızın (!) iki bilinmeyenli denklemler kurup, çatır çatır cebir yapmaları, mucizenin daniskası olur.

II. Siz diyorsunuz ki: Babillilerin eleştirel akılcı düşünceden hiç haberleri yoktu. Çünkü bunu İÖ 600’lerde Yunanlılar icad edene dek yeryüzünde hiç kimse bilmiyordu. Ve yine siz diyorsunuz ki: Pisagor’un diye bilinen teorem Pisagor’dan binlerce yıl önce Babillilerce biliniyordu.

Dedikleriniz doğruysa, Bay A.M.C. Şengör, ortada bir Yunan mucizesi yoktur, tersine Babil mucizesi vardır. Çünkü Babillilerin Pisagor teoremini Pisagor’dan binlerce yıl önce ve üstelik eleştirel akılcı bilimsel düşünceden haberleri dahi yok iken (!!!) bulabilmiş olmaları, olsa olsa mucizedir!…

Bay A.M.C. Şengör, siz ki, 1976’da “Geological Society of Amerika President’s Award ödülü”nü, 1984’te “Geological Society of Houston President’s Award ödülü”nü, 1986’da ” TÜBİTAK Bilim Ödülü”nü kazanmış, İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji bölümünde, “Avrupa Akademisi üyesi” ve “Türkiye Bilimler Akademisi asli üyesi” olan, (dolayısıyla adı Türkiye’nin önde gelen 93 bilgini arasında bulunan) bir jeolog, bir profesör, bir doçent, bir doktor, özcesi bir bilginsiniz; bilgiliklere (ansiklopedilere) böyle geçmişsiniz. Yakındoğuluların bilimsel akılcı düşünceye sahip olmaksızın pek çok bilimsel buluşlar yaptıklarını, Yakındoğu’da yapılan bu bilimsel buluşların bilimsel usyürütme ürünü olmadığını (!!!) savlamak, sizin gibi Türkiye’nin önde gelen 93 bilgininden biri olan bir profesöre, bir doktora, bir bilgine yakışır mı?..

Bay A.M.C. Şengör, siz: “Eleştirel akılcı bilimsel düşünce yöntemi”nin ilk kez İÖ 600’lerde yaşayan Tales ve Anaksimandros adlı iki Yunanlı düşünür tarafından icad edildiğini, bu iki Yunanlı icad etmeden önce yer yüzünün hiçbir yerinde eleştirel akılcı bilimsel düşünce yönteminin bilinmediğini ve Yunanlıların icadından sonra da başka hiçbir ulusun bu icadı Yunanlılardan öğrenmeksizin süreç içerisinde kendi başına yineleyemediğini yazıyorsunuz. Oysa gerek Tales gerekse Anaksimandros, İKİ YUNANLI filan değil, aynı kabilenin üyesi olan İKİ FENİKELİ’ydiler. Yani eğer “eleştirel akılcı bilimsel düşünce” sizin dediğiniz gibi gerçekten Tales ve Anaksimandros tarafın-dan icad edilmiş olsaydı bile, bu bir YUNAN İCADI sayılamayıp, “FENİKELİLERİN İCADI” sayılmak gerekirdi.

Bay A.M.C. Şengör,

Gelin size Eski Yunanistan’da düşünürlerin Yunan halkına karşı ve Yunan halkının düşünürlere karşı nasıl tutum takındıklarını, İÖ 600’lerden başlayarak belgelerle göstereyim:

***

İÖ 625-548’lerde:

BELGE: Fenikeli Tales’in Pheresid’e gönderdiği mektup:

“Solon ile birlikte ben (Tales), Girit’in ve Mısır’ın bilgelerinden, astronomlarından bilim öğrenmek için, iki kez, denizleri aşmayı (boğulup ölmeyi) göze alarak, Mı-sır’a, Girit’e gittik. Solon ve ben (Tales), siz Pheresid gibi bir bilgeyi görmek için denizleri bir kez daha aşmaktan(boğulup ölmeyi bir kez daha göze almaktan) çekinmeyiz, öğretileri yazmayan bizler seve seve size koşabiliriz.” (Cemil Sena, Filozoflar Ansiklopedisi, c.4, s.385).

Burada (Yunanlı değil Fenikeli olan) Tales, hem kendisinin hem Solon’un akılcı eleştirel düşünceyi nerelerden aldıklarını açık seçik bildirmektedir: Girit’ten, Mısır’dan!.. Heredot da Solon’un ünlü yasalarını nereden aldı-ğını şöyle belirtir: “Solon bu yasayı Mısır’dan alıp Atina’da uygulamıştır, çok akıllıca bir kuraldır.” (bkz. Heredot, II, 177).

(Yunanlı değil Fenikeli olan) Tales, Pheresid’e yazdığı mektupta birşey daha bildirmektedir: Gerek kendisi gerekse Solon, DÜŞÜNSEL ÖĞRETİLERİNİ YAZIYA GEÇİRMEYEN KİMSELERDİR… Eşdeyişiyle bunlar KİTAPSIZ DÜŞÜNÜRLER’dir. Bunların çarşılarda satılan yayımlanmış yazıları yoktur ki Yunan halkı bunların kitaplarını çarşılardan alıp okuyarak bir anda ve toptan akılcı eleştirel düşünceye kavuşmuş (!) olsun?!!!..

***

İÖ 580-497’lerde

Pisagor, tümünü Yakındoğu’dan aldığı öğretileri yal-nızca öğrendiklerini Yunan halkına sızdırmayacaklarına andiçirdiği kimselere öğretmiş ve kapıları halka kapalı olan okulunda öğrendiklerini Yunan halkına sızdırmaya yeltenen öğrencilerin öldürüleceği yasasını koymuştu. Pisagor’un öğrencilerinden Hippias, geometriye ilişkin bir bilgiyi Yunan halkına sızdırmaya yeltendiği için, doğrudan doğruya Pisagor’un buyruğuyla, Pisagor’un öğrencileri tarafından, çatır çatır öldürülüp, okulun bahçesine gömülmüştür. Pisagor’un ölümünden sonra Pisagor’un öğrencileri de düşünsel öğretileri Yunan halkından gizleme kuralını sürdürmüşlerdir.

***

İÖ 470-347’lerde:

Platon, hocası Sokrates’in düşüncelerinden dolayı Yunan halkı tarafından öldürülmesi üzerine Yunan halkından kaçıp Yakındoğu’da, Mısır’da 12 yıl öğrenim görmüş ve dönüşünde Yakındoğu’dan aldığı bilgileri yalnızca seçkinlere öğretmek amacıyla kurduğu Akademia’da eleştirel akılcı düşüncenin Yunan halkından gizlenmesi ilkesini sürdürmüştür. Platon, ‘Devlet’ adlı yapıtında, Yunan hal-kının eleştirel akılcı düşünceye ve eleştirel akılcı düşünürlere karşı düşmanca tutumunu şöyle açıklamaktadır:

“Yunan halkı eleştirel akılcı düşünür olamaz. Yunan halkı eleştirel akılcı düşünürleri beğenmez, Yunanistan’da eleştirel düşünürler canlarını Yunan halkının elinden nasıl kurtaracaklarını düşünürler (s.181). Yunanistan’da eleştirel akılcı düşünürler küçük bir azınlıktırlar, sürgünlere gitmiş gelmiş, seçkin birkaç aydındırlar… (s.183). İşte yalnızca bu küçük azınlık eleştirel akılcı düşüncenin tadına varır, Yunan halkı ise çok çılgındır, bu nedenle hiç kimse ölümü göze almadan eleştirel akılcı düşünürlerle düşüp kalkmaz ve hiç kimse tek başına bu azgın sürüye (Yunan halkına) kafa tutamaz (s.183). Yunan halkı bugüne dek doğru dürüst tek eleştirel akılcı düşünür dahi tanımamıştır (s.185). Eleştirel akılcı düşünürler bir avuçturlar, Yunan halkı eleştirel akılcı düşünceye karşı düşmanca önyargılar besler. Yunan halkı eleştirel akılcı düşüncenin düşmanıdır (s.186). Yunan halkı eleştirel akılcı düşünürlerin üzerine çullanır (s.188). Yunan halkının gözünde eleştirel akılcı düşünce aşağılık bir uğraştır (s.219). Yunan halkınca eleştirel akılcı düşünür, gülünçtür, kepazedir (s.220) Yunanistan’da Dialektikacılar (eleştirel akılcı düşünürler) aşağılanır (s.222). Öyle bir devlet kuracaksın ki, insanların gençken dialektikaya (eleştirel akılcı düşünceye) bulaşmalarını önleyeceksin (s.223). Dialektikacı (eleştirel akılcı düşünür) olarak yetiştireceklerini 20 yaşına gelmiş gençler arasından sınavla seçeceksin, seçtiklerinin dialektikaya (eleştirel akılcı düşünmeye) elverişli olup olmadığını on yıl gözlemleyeceksin, on yıl sonra 30 yaşına geldiklerinde, bir sınav daha yapıp, dialektikaya (eleştirel akılcı düşünceye) girmesini önleyeceksin, otuz yaşına gelmişlerden sınavı kazananları dahi alıp beş yıl daha sınayacaksın, 35 yaşına geldiklerinde bunlar arasında yine bir eleme yapacaksın, bu elemeyi de kazananları 15 yıl bir mağaraya sokup mağarada sınayacak-sın, 15 yıl sürecek bu mağara sınavından sonra, 50 yaşına gelip de hala ölmemiş olanlar olursa, işte ancak bunlar dialektikacı (eleştirel akılcı düşünür) olmaya hak kazanacaklar (s.224). Bunları da on yıl devlet hizmetinde çalış-tırdıktan sonra 60 yaşında emekli edip kırlara göndereceksin (s.225).”

Bay A.M.C.Şengör, siz İÖ 600’lerde Yunan halkının bir anda, şıppadak ve topluca eleştirel akılcı bilimsel düşünen bir toplum olup çıktığını, Yunan halkının insan-lık tarihinde eleştirel akılcı düşünmeyi bir toplumsal gelenek haline getiren ilk halk olduğunu söylüyorsunuz. Ben sizin bu sözlerinizi Tales’in, Anaksimandros’un, Pisagor’un, Sokrates’in, Platon’un, Aristoteles’in ruhlarına ilettim; alayı gömütlerinde takla atıp; “Hastirsin ordan!” diye bağırdılar; “Bizim dönemimizde Yunan halkının eleştirel akılcı düşünmmek diye bir geleneği yoktu; tersine, biz düşünürler, eleştirel akılcı öğretiyi Yunan halkından köşe bucak gizlerdik ki, düşündüklerimizi duyup da bizi öldürmesinler diye!.. Bizim dönemimizde eleştirel akılcı düşüncenin Yunan halkına yayılması değil, tersine azgın Yunan halkından saklanması, gizlenmesi diye bir gelenek vardı.”

Bay A.M.C. Şengör, düşünsel öğretilerin bilgelerce azgın Yunan halkından gizlenmesi geleneği, Platon’un ölümünden sonra da sürmüştür.

***

İÖ 384-322’lerde:

Aristoteles (Platon’un öğrencilerinden) iki tür yapıt veriyordu: . Akromatik (Halka kesinlikle yayılmayacak olan, eleştirel, akılcı, düşünsel) yazılar, 2. Kromatik (Halka yayılmasında sakınca olmayan öykü, şiir, oyun vb. gibi) yazılar… Aristoteles’in Metafizik adlı yapıtı, Akromatik, yani Yunan halkına yayılması doğrudan doğruya Aristoteles’in kendi buyruğuyla yasaklanmış olan bir kitaptır. J. Tricot, Aristoteles’in Metafizik çevirisine yazdığı girişte şöyle der: “Aristoteles’in Metafizik adlı kitabı, ‘akromatik’ (akromatika) ‘özel, gizli’ (Esoterika) kitaplar sınıfına girer. Aristoteles’in Metafizik adlı kitabı, ‘akromatik’ (Aristoteles, kanıtlayıcı bir öğretimin konusunu teşkil eden derslerine “akroaseis” (=gizli, halka açıklanmayacak öğretiler) adını verir.” “Gerçek anlamda felsefi (gerçek eleştirel akılcı düşünsel) eserler, ilke olarak okulun dar çevresi dışına çıkmazlar ve bu anlamda onlara “özel, gizli” denebilir.” Akromatik (halktan gizli eleştirel akılcı düşünsel) kitaplar, (yalnızca) öğrencilere yönelik çalışmalar-dır… halk tarafından bilinmeyen şeyler olarak kalmışlar-dır.” ‘Metafizik’in Aristoteles’in sağlığında yayımlanmadığını biliyoruz. Aristoteles, onu en sadık öğrencisi Eudemos’a emanet etmiştir. Eser, hemen hemen öğrencilerin dar çevresinden çıkmamış ve (Aristoteles’in ölümünden 300 yıl sonra) Andronikos zamanına (İÖ 60’lara) kadar ondan hemen hemen habersiz kalınmıştır. Aristotelesçilerin kendileri onu ihmal etmiş görünmektedir. Teophrastos’un zamanından itibaren (İÖ 350) yazarlarda adının zikredilmemesinin nedeni budur.” (Aristoteles, Metafizik, c.I, A-Z, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, Nu:36, İzmir 1985, s.1,2,37).

Bay A.M.C. Şengör,

Siz: “Eleştirel akılcı düşünceyi İÖ 600’lerde iki Yunanlı icad etti ve Yunan halkı bir anda ve topluca eleştirel akılcı düşünen bir toplum olup çıktı, işte Yunan Mucizesi budur!” diyorsunuz. Gelgelelim Tales, Anaksimandros, Pisagor, Sokrates, Platon, Aristoteles, vb. düşünürler sizin bu sözlerinizi yalanlıyorlar. Tales, Pisagor, Sokrates, Platon, Aristoteles, vs. öğretilerini ancak binbir sınavdan geçirip, Yunan halkına yaymayacaklarına dair and içen pek az sayıda kimseye açan düşünürlerdi. Bunların, öğretilerini çarşılarda pazarlarda satılacak kitaplar biçiminde çoğaltıp Yunan halkına yaymak gibi bir dertleri hiç olmadığı gibi, böyle bir eyleme kalkışmaktan ödleri patlardı.

Çünkü: Yunan halkı tüm öteki halklar gibi elifi görse mertek sanacak türden, eleştirel akılcı bilimsel düşüncenin kıyıcığına bile sokulmamış bir halktı.

Çünkü: Bu düşünürler öğretilerini Yunan halkına yaydıkları an Yunan halkı tarafından dinsizlikle suçlanıp linç edileceklerini çok iyi biliyorlardı.

Çünkü: Yunan halkının o dönemde en iyi bildiği şey, eleştirel akılcı düşünürleri boğazlayarak ortadan kaldırmaktı.

Örneğin: Sokrates, eleştirel akılcı düşünme yordamını halka yaymaya kalkıştığı için halk tarafından öldürülmüştür.

 Örneğin: Platon, düşüncelerinden dolayı köleleştirilmiş, köle çarşısında, köle olarak satılmıştır.

Göreceğiniz üzere İÖ 700’lerde, Yunan çarşılarında eleştirel akılcı düşünce kitapları değil, eleştirel akılcı düşüncelerinden dolayı köle edilen düşünürler, köle olarak alınıp satılıyordu. Parayı bastıran Yunanlı, çarşıdan bir Platon satın alıp onu ayak işlerinde kullanıyordu.

İÖ 700’den sonra, tarihe eleştirel akılcı Yunanlı düşünür olarak geçenlerin çoğu yazılı yapıt vermedikleri gibi, yazılı yapıt verenlerin yazıları da yüzyıllarca Yunan hal-kından özellikle gizlenmiş, çok sonraları ortaya çıkan bu yapıtlar da Yunan halkı arasında yayılmamış, yalnızca seçkinler arasında okunmuştur.

“Sofistlerin eski Yunanistan’da tüm halka açık felsefe dersleri verdikleri” savı da sofistçe uydurulmuş bir yalan-savdır. Eski Yunanistan’da, Sofist düşünürler ile sofist olmayan düşünürler arasında biricik ayrılık şudur: Sofist olmayan düşünürler, zenginlerin hepsine ders vermeyip, kendilerinden ders almak isteyen zenginler içerisinden sınavla öğrenci alır ve yalnızca birtakım erdem sınavla-rından geçebilen zenginlere ders verirken; sofistler, ders vermek için zenginleri birtakım erdem sınavlarından geçirmeyi gerekli bulmuyor, istedikleri parayı bastıran her zengine (onları erdem sınavından geçirmeksizin) ders veriyorlardı. Sofistlerin de Sofist olmayanların da öğrencileri halk değil yalnızca bir avuç zengin kişi olmuştur. Sofistlerin öğrencileri de halk değil hep zenginlerdi… Eski Yunanda, Sofist olsun olmasın hiçbir düşünür, öğretilerini tüm Yunan halkına açmamış, açıklamamış, öğretmemiştir.

Sofist Zenon, kendi yazdıklarının çalındığını görünce, yazdıkları halka okunacak ve halk da yazdıklarından dolayı kendisini linç edecek diye büyük kaygı duymuştur (Platon). Kimi sofistler de halk tarafından dinsiz diye öldürülmüştür. Bütün bunlar, Eski Yunanistan’da felsefenin Sofistlerce halka yayıldığı savının bir yalan-sav olduğunu belgelemektedir.

Gerçek buyken, Bay A.M.C. Şengör, siz; “İki Yunanlı bir olup İÖ 700’lerde eleştirel akılcı düşünceyi icad ettiler ve Yunan halkı da bunların kitaplarını çarşılardan alıp okuyarak şıppadak ve topluca eleştirel akılcı bir topluma dönüştüler ve eleştirel akılcı düşüncenin bulunmadığı toplumlara da barbar dediler, işte Yunan mucizesi budur!” diye söylevler çekiyorsunuz. Bay A.M.C. Şengör, kuzum siz niçin Batılı Yunanofillerin en gülünç yalanlarını alıp, Türkiye’de gerçek diye yutturmaya çabalıyorsunuz?..

Yunan toplumu, Tales’in, Anaksimandros’un, Pisagor’un, Sokrates’in, Platon’un, Aristoteles’in düşünsel yazılarını çarşılardan alıp okurmuş ve Yunan halkı böylece İÖ 600’lerde, bir anda ve topluca akılcı eleştirel bilimsel düşünen bir toplum olup çıkıvermiş, ha!!!??? Atatürk’ün böylesi savlarla karşılaştığında verdiği yanıt şudur: Şaşarım akl-ı perüşanına!..

“Eleştirel akılcı düşünmeyi Yunanlılar icad etmese başkalarının kendiliklerinden bulamayacakları, yeryüzündeki hiçbir ulusun eleştirel akılcı düşünceyi Yunanlılardan öğrenmedikçe kendi başlarına keşfedemediği” savı bilimsel midir? Yunan mucizesi yalanı, yeryüzünde yaşayan insanların Yunan olmayanlarına karşı yöneltilmiş iğrenç bir ırkçı aşağılamadır. İsrailoğullarının “Bizler Tanrı’nın seçip yeryüzündeki diğer ırklara üstün kıldığı bir ırkız!” inancı nasıl kişi soyunun geri kalanına yönelik utanmazca bir aşağılamaysa, batı kapitalist emperyalizminin uydurduğu “Mucizeler yaratan üstün ırk , Ari Helenler” yalanı da, insanlığın Ari ırkından Hellen soyundan olmayanlara karşı yöneltilmiş o denli utanmazca, ırkçı bir aşağılamadır. Bay A.M. Celal Şengör, Ari ırk Hellen soyu dışında kalan tüm insanlığa yönelttiğiniz bu tiksinç ırkçı aşağılamalardan dolayı sizi kınıyorum. Umarım, bundan böyle “Yunan mucizesi vardır!” diye bağırmadan önce, birazcık “eleştirel, akılcı, bilimsel” düşünürsünüz.

 

Cengiz ÖZAKINCI, Yeni Hayat, 56. Sayı, Haziran 1999

Leave a Reply