Dünya’nın İsa’dan Önce 4004 Yılında Yaratıldığına İnanan Akademisyenler Derneği

Dünya’nın İsa’dan Önce 4004 Yılında Yaratıldığına İnanan Akademisyenler Derneği / Cengiz ÖZAKINCI

Dünya’nın İsa’dan Önce 4004 Yılında,

23 Ekim Pazar Günü Sabah 9:00’da

Yaratıldığına inanan Akademisyenler Derneği

“Creation Research Society” International

Hristiyanların kutsal kitabı yalnızca bizim İncil dediğimiz kitap değildir. Kilise, mevcut Tevrat’a (İbr. “Torah”) “Eski Antlaşma” ve mevcut İncil’e (İng. “Gospel”) “Yeni Antlaşma” adını vererek ikisini “Bible” adı altında birleştirmiş olup; Hristiyanlar iki kitaba da inanmakta; böylelikle, Hristiyanlık inancı, Museviliği de içermektedir. Çoğu yazarların Batı Uygarlığı’nı Judeo-Christ (Yahudi-Hristiyan) uygarlığı olarak nitelemelerinin nedeni budur. Oysa, Batı’nın bugünkü göz kamaştırıcı ileriliğine bakıp, bunu “İncil + Tevrat = Bible” inancının, yani Yahudiliği içeren Hristiyanlığın bir ürünü imiş gibi görmek ve göstermek, doğru değildir. Batı, bilim ve teknoloji (yapımbilim, üretbilim) alanlarındaki ilerlemesini Kilise’ye değil; tersine, Kilise güdümünden uzaklaşmasına borçludur. Tevrat ve İncil’den oluşan “Bible”, 2000 yıldır Hristiyanların elinde olmasına karşın, Batı’daki bilimsel ilerlemenin ilk 1700 yılda değil, son 300 yılda ve bilginlerin Kilise’ye başkaldırması sonucu sağlanabilmiş olması; Batı’nın bilimsel ilerlemesini Kilise’ye (Yahudi-Hristiyan / Tevrat-İncil inancına) borçlu olmayıp, tam tersine, Kilise’ye karşı direnişe borçlu olduğunu kanıtlamaktadır.

2014-04-Cengiz-Ozakinci-01

Yüzyıllar boyu Kilise, “Tevrat + İncil = Bible”da yazılanlara aykırı görüş ve düşüncelerin üretilmesini ve yayılmasını kan dökerek önlemiştir. Binlerce örnek arasından John Wycliffe (d.1320 – ö.1384) ve ardılı John Huss’un (d.1371 – ö.1415) başlarına gelenler, oldukça ilginçtir. Wycliffe; Tevrat’ın “Yaradılış” (Osm. “Tekvin”, İng. “Genesis”) adı verilen ilk bölümünü çevirirken, evrenin 6 günde (6×24 saatte) yaratıldığı anlatısına takılmış; ve dünyanın, İsa’dan önce 4000 yıllarında yaratıldığını öğreten Kilise’ye karşı; yeryüzünün hiç değilse bir kaç yüzbin yaşında olması gerektiğini savunmuştu.

2014-04-Cengiz-Ozakinci-02

Kilise, Wycliife’i Latince’den İngilizce’ye çevirdiği “Bible” (İncil + Tevrat)’ı tahrif etmekle ve Kilise’nin görüşüne aykırı düşmekle suçlayacak ve Londra Bishop’u William Courtenay huzurunda 19 Şubat 1377’de yargılanan Wycliffe, 1384’de Kilise’nin Dinden Çıkmış Sapkın damgasıyla ölecekti.

Wycliff’in görüşleri ölümünden sonra yayılmayı sürdürecek; orta Avrupa’ya, bugünkü Çek Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Bohemya’ya dek ulaşacaktı. Kilise, 1401’de Parlamentodan “De Haeretico comburendo” (Sapkınların Yakılması) kararını çıkartmıştı. Wycliffe’in görüşlerini benimseyip yaymaktan suçlu bulunan John Huss, 1415 yılında, Constance Konsülü’nün kararıyla, İsviçre sınırında bulunan Constance kentinin surları dışında, odun ateşinde yakılarak öldürülecek ve Bohemyalılar, hemşerileri John Huss’un yakılarak öldürülmesini protesto etmek üzere yüzlerce imzalı ve balmumu mühürlü bir dilekçeyi Constance Konsülü’ne sunacaklardı.

2014-04-Cengiz-Ozakinci-03

2014-04-Cengiz-Ozakinci-04

Aynı Konsül Wycliffe’i de ölümünün üzerinden onlarca yıl geçtikten sonra yeniden yargılayacak ve bu ölüyü de tıpkı ardılı John Huss gibi odun ateşinde yakılarak ölüme mahkûm edecekti. 45 yıl önce ölmüş birinin yakılarak öldürülmesi kararı bugün bize ne denli saçma ve gülünç görünse de Papa’lar ve Katolik Kilise’si için doğaldı. Kilise, kararında ölmüş olan Wycliffe’in nasıl odun ateşinde yakılarak yeniden öldürüleceğini de en ince ayrıntılarına dek belirlemişti:

– Wycliffe’in mezarı açılacak,

– Kemikleri mezarın dışına çıkartılacak.

– Kemikler bir tabuta konulacak,

– Swift ırmağının kenarına getirilecek,

– Orada odunlar yakılacak,

– Wycliffe’in kemikleri odun ateşine atılacak,

– Wycliffe’in kitapları da yakılacak,

– Külleri Swift ırmağına savrulacak. Ve aynen böyle yapıldı…

2014-04-Cengiz-Ozakinci-05

Wycliffe’in kemikleri gömütünden çıkartılıp yakılarak ırmağa atıldıktan sonra; kitapları da Kilise tarafından bir alanda toplanarak törenle yakılmıştı. Kilise’nin ve Hristiyanlann kutsal B kitabı yalnız İncil olmayıp, “İncil (Gospel) + Tevrat (Torah) = Bible” olduğundan; Kilise, Tevrat’a dayanarak dünyanın İsa’dan önce 4000’lerde 6 günde yaratıldığını öğretiyordu. Başpiskopos James Ussher (d. 1581 – ö. 1656) Tevrat’a dayalı bir hesapla dünyanın İ.Ö. 4004 yılında 23 Ekim Pazar günü saat 09:00’da yaratıldığını yazmış; Ussher’in Kilise tarafından onaylanan bu kitabı, 1624’te “Katolik İnancında Birleşen Evrensel İsa Kilisesi’nden Duyuru” başlığıyla İngiltere Kralı’na sunularak, 1631’de çoğaltılıp halka yayılmıştı.

2014-04-Cengiz-Ozakinci-06

Bundan böyle Kilise, dünyanın İsa’dan önce 4004 yılında 23 Ekim Pazar günü saat 9:00’da yaratıldığına inanmayanları “İsa Düşmanları” (Anti-Christ) olarak suçlayacak ve bunlar Kilise’ye göre, dinden çıkmış “Heretik”, Türkçesi “Sapık”lar olacaktı.

Kilise’nin, öğreti dışına çıkanları odun ateşinde yakarak öldürmesi, Hristiyan toplumların belleğine öyle bir kazındı ki; Yerbilimciler, dünyanın İsa’dan milyarlarca yıl önce yaratıldığını gösteren sayısız kanıt sunmuş oldukları halde; ve bu bilimsel bilgiler laik okullarda ders olarak okutulduğu halde; Kilise’ye bağlı Hristiyanlar, laik okullarda aldıkları bilgiye aykırı inançlarını korumayı sürdürerek, bugün dahi, dünyanın İsa’dan önce 4004 yılında 23 Ekim Pazar günü saat 9:00’da yaratıldığına inanmayı sürdürüyor, ve dahası, bu inancı yaymak üzere dernek, kulüp, vakıf gibi örgütlerde toplanıyorlar. Avrupa ve Amerika’da “The Young-Earth Creationists” [Dünya’nın Yaratılışça Genç (yani bugün için 6000 yaşında) Olduğuna İnananlar] adıyla bilinen bu toplulukları araştıran Bilim Tarihçisi Ronald L, Numbers, Kaliforniya Üniversitesi’nce yayımlanan “The Creationists” kitabında; dünyanın İsa’dan önce 4000’lerde yaratıldığına inanan toplulukların, hem de bilimsel akademik unvanlı bir takım “Profesör Doktor”larca (!) örgütlendiğini ortaya koydu.

2014-04-Cengiz-Ozakinci-07

Kitapta incelenen örgütlerden biri, 1963’ten günümüze varlığını sürdüren “Creation Research Society” (Yaratım Araştırma Derneği)…

Bu derneğin çeşitli ülkelerden ve hepsi akademisyenlerden (profesörlerden, doktorlardan) oluşan üyeleri; dünyanın İsa’dan önce 4000’lerde bir haftanın 6 günü içinde yaratıldığına inandıklarını ve “gün” sözcüğünü “24 saat” anlamında kullandıklarını özellikle vurguluyorlar.

Batı ülkelerinde, deneylerle kanıtlanmış bilimsel bilgileri elinin tersiyle iten “kilise dogmalarına militanca bağlı” profesör doktorların sayısı hızla artarken; aynı biçimde, ülkemizde de profesör doktor unvanı taşıdığı halde, bilimsel gerçeklere aykırı demeçler vererek ünlenen akademisyenlerin sayısının hızla artması; bir “tesadüf” müdür?..

Kur’an’da, gündüz ve geceden oluşan, 24 saatlik “bir gün” kavramından başka; “bin yıl süren bir gün” (Secde Suresi/5. ayeti, Hac Suresi/47. ayeti) “ellibin yıl süren bir gün” (Mearic Suresi /4. ayeti) kavramları da bulunduğu için; Müslümanlar, dünyanın milyarlarca yıl önce varolduğuna ilişkin bilimsel verileri Kur’an’a aykırı saymıyor. Batı’da ise, deneylerle kanıtlanmış bilimsel bilgileri elinin tersiyle iten “kilise dogmalarına militanca bağlı” profesör doktorların sayısı hızla artmakta…

2014-04-Cengiz-Ozakinci-08

Müritlerinden bir bölümünü akademik unvan elde etmeye yöneltmek ya da akademik unvan sahipleri alasından müritler devşirmek; akla ve bilime aykırı dogmaları “profesör”, “doktor” unvanlı “mürit akademisyenlere savundurtarak yaşatmak; dinsel doğmalara bağlı Yahudi-Hristiyan cemaatlerin bilim çağında başvurdukları taktiklerden bilidir. Bu taktikle, laik eğitim kurumları “mürit akademisyenler tarafından ele geçiriliyor. Laik okullara öğretmen olarak atanmayı, daha doğrusu sızmayı başaran “mürit akademisyen”ler, dünyanın milyarlarca yıl önce varolduğunu öğreten “laik müfredat”a ihanet edip, mevcut Tevrat’ı müfredata dönüştürerek, dünyanın İsa’dan önce 4004 yılında 23 Ekim günü saat 09:00’da yaratıldığını öğretiyorlar. Laik ders kitaplarını bir yana iterek, kendi inandıkları doğmaları, öğrencilerine, sanki bilimsel bilgiymiş gibi aşılıyorlar.

Tıpkı ülkemizde benzerleri çoğaldığı gibi…

 

Cengiz ÖZAKINCI, “Bütün Dünya”, Nisan 2014

cengizozakinci@butundunya.com.tr

Leave a Reply