KÜLTÜR

TÜRK KÜLTÜRÜ

Türk Kültürü dünyanın en köklü ve gelişmiş kültürlerinden birisidir.

Türk” adı belli bir topluluğa mahsus “etnik” bir isim olmayıp, siyasî bir ad olduğunu iyi bilen ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Birinci Dünya Savaşı sonunda kurduğu yeni Türk DevletineTürkiye Cumhuriyeti” ve bu ulusu kuran halka “Türk” demiştir. Göktürk Devleti’nin kuruluşundan itibaren, önce Türklerin tarihteki ilk devletin, daha sonra ilk Türk imparatorluğa bağlı kendi özel isimleri ile anılan, diğer Türklerin de ortak adı olmuştur. Türk adı zamanla Türk soyuna mensup bütün toplulukları ifade eden millî bir ad haline gelmiştir.

Siyasî bir nitelik kazanmadan önce “Türk” sözcüğünün cins ismi olarak “güçkuvvet” (sıfat hali ile: güçlü-kuvvetli) anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Cins ismi olarak eskiden beri Türkçede olması gereken “Türk” kelimesinin “Altaylı” (Ceyhun ötesi, Turanlı) kavimleri ifade etmek üzere V. yüzyıla ait bir Pers metninde, daha sonra yine cins ismi olarak “Türk-Hun” (kudretli Hun) tabirinde kullanıldığı görülmektedir. Ancak, şurası muhakkaktır ki, “Türk” kelimesini Türk Devleti’nin resmî adı olarak kullanan ilk siyasî oluşum, Göktürk Devleti’dir.

Türkler binlerce yıllık köklü tarihleri boyunca, eski dünya olarak bilinen Avrasya ve Afrika kıtalarında milyonlarca kilometre karelik engin bir coğrafyada yüzün üzerinde irili ufaklı devletler kurmuşturdır. Büyük Hun İmparatorluğu Türklerin kurdukları ilk büyük devlettir. Türklerin bir kısmının Anadoluya göçlerinden sonra kurdukları Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük ve kudretli devletlerdendir. Türkler kurdukları devletler sayesinde büyük siyasî ve askerî güçlerini kullanıp tarihin pek çok döneminde dünyaya düzen veren en önemli milletlerden biri olmuştur.

Türklerin anayurdu ve bu bölgeden doğan temel karekter, Türk Kültürünün özünü oluşturur. Tüm Türk kavimlerinin ortak payları bu temel unsurlara dayanır. Eski Türklerin tarihî göçlerden önce oturdukları anayurdun neresi olduğunun saptanması bilim adamları tarafından uzun yıllardır sürdürülen bir araştırma konusudur. Batılı araştırmacı bilim adamlarının çoğu, problemi kendi uğraştıkları bilim dalları açısından ele aldıklarından bu konuda farklı sonuçlara varmışlardır. Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay dağlarını ve etrafını Türklerin ilk anayurdu olarak kabul etmişlerdir. Sanat tarihçileri Tanrı dağları-kuzeybatı Asya sahasını anayurt olarak belirtmişlerdir. Bazı kültür tarihçileri ise İrtiş nehri-Urallar arasını veya Altaylar-Kırgız bozkırları arasını veya Baykal gölünün güneybatısını anayurt olarak göstermişlerdir. Bazı dil araştırmacıları da Altayların doğusunun veya Kingan dağları bölgesinin ya da 90 derece boylam’ın doğusunun eski Türk anayurdu olması gerektiğini ileri sürmüşlerdir.

Sovyet arkeologları Kiselev ve Çernikov’un Orta Asya’da yaptıkları araştırmalar, bilim dünyasına Türklerin anayurdu konusunda M.Ö. 2. binden öncesine ışık tutan bilgiler kazandırmıştır. Buna göre, kuzey Altayların hemen batısında bulunan Minusinsk bölgesinde ortaya çıkarılan Afanasyevo kültürünün (M.Ö. 2500–1700) ve özellikle Andronova kültürünün (M.Ö. 1700– 1200) temsilcileri olan dolikosefal mongoloidlerden ve dolikosefal ‘Akdeniz tip’lerinden farklı brakisefal savaşçı beyaz ırk, Türk soyunun proto-tipiydi. Bu tipin örnekleri “taş devrinin ilk çağlarından beri” Altaylar-Sayan dağlarının güneybatı bölgesinde (aşağı yukarı Minusinsk-Tuva-Abakan bozkırlarında) yaşamaktaydı.

Türk Kültürünün kökleri, Orta Asya’daki göçebe, Gök Tanrı inanışına sahip, savaşçı halkların kültürüne dayanır. Bu atlı-göçebe kültürün gelişme tarihi taşdevrine kadar gider. Bu dönem at, kurt, koyun gibi hayvanların evcilleştirildiği ilk kültür dönemidir. Ayrıca süt ürünleri, keten ve halı dokumacılığı da ilk bu dönemde geliştirilmiştir. Türk boyları bu eski kültürden, Töre diye adlandırdıkları toplumsal hukuk anlayışlarıyla ayrılmışlardır. İnançlarından dolayı her boyun ayrı isimi var olmuş ise de bu boylar Türk halkının parçası olduklarını unutmamışlardır. Töreye uyan boylara önceleri Törük ya da Török (Türük) denmiş sonraları bu sözcük Türk biçimine dönüşmüştür. Başka bir anlatılışa göre, Türk Cümlesi Çince Tue’ Kue (cesur) cümlesinden kaynaklanmıştır. Türk tarihi süresince, Türk Milleti tüm Avrasya üzerinde farklı medeniyetlerle temasa girip, bazı kültürlerden etkilenmiş bazılarını da etkilemiştir.

Türkler, dünya uygarlığına önemli katkılar yapmıştır. Farabî, İbn-i Sina ve Birunî gibi Türk filozofları ve Türk bilim adamlarını, Mimar Sinan gibi Türk sanat, mimarlık ve mühendislik dehaları dünya uygarlığına katkıda bulunan Türklerden belli başlılarıdır.

Türk tarihinin en önemli dönüm noktalarından birisi olan Birinci Dünya Savaşında dünyanın en büyük siyasî ve askerî dehası olan ulu önedirimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde Türkler, emperyalizmin oyununu bozarak üzerinde dokuz yüz yıldır yaşadıkları Anadolu topraklarının ebedî Türk yurdu olduğunu tüm dünyaya göstererek; bir ulus devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti XX. yüzyılın ilk bölümünde tek bağımsız Türk devleti olarak kalmış ve 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasının ardından, 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Türk olan Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan’ın bağımsızlığını kazanması üzerine dünya üzerindeki bağımsız Türk devleti sayısı yediye yükselmiştir. Gerek bağımsız Türk devletlerinde yaşayanlar, gerekse başka devletlerin egemenliği altındaki tarihî yurtlarında varlığını devam ettirenler veya öğrenim görmek ya da çalışmak için başka ülkelerde yaşamını sürdürenler ile birlikte bugün dünyadaki Türk nüfusu, 200 milyonu aşmıştır.

Türk Kültürü hakkındaki bilgiler, tarih, sosyoloji, müzik, dramatik sanatlar, dil ve edebiyat gibi çok farklı disiplinleri de ilgilendirir. Tarihî süreçte meydana gelen kültürel farklılaşmanın sonunda X – XI. yüzyıllarda ortaya çıkmaya başlayan ve XV. yüzyılda iyice belirginleşen Batı ve Doğu Türk kültür farklılaşması tespit edilmiştir. Aşagıda özellikle Türkiye Türk Kültürü ana konuları ele alınarak açıklamalarda bulunulmuştur.


TARİH

AtatürkAtatürkün Tarihe Merakı

Atatürk, James Churchward’ın “Kayıp Uygarlıklar” eseri 68-70 yıl önce ülkemize getirilip Türkçe’ye çevirtilmiş, uzun zaman incelenmiş ve hakkında raporlar hazırlanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin mimarı Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından okunmuştur.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en çok üzerinde durduğu ve merak ettiği konulardan biri de Türkler’in ve Anadolu insanının kökleri ve atalarıydı. Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün bu konuya olan ilgisi artarak devam etti ve bu amaçtan yola çıkarak Nisan 1930′da “Türk Tarih Kurumu” kuruldu.

“Bizim milletimiz eski ve şerefli bir millettir. Zaten Orta Asya’nın Altay yaylalarında yetiştiği için kartalın meziyetlerini daha gençliğinde kazanmıştır. Ta uzakları görür, hızlı bir uçuşu vardır ve bu ruhu barındıracak kadar kuvvetli bir beden sahibidir”

Yukarıdaki veciz ifadeden Atatürk’ün, Anadolu halkının köklerinin Orta Asya’ya dayandığı konusunda şüphesi olmadığı anlaşılmaktadır. Fakat bu gerçekle yetinmek yerine O, bu konuda daha derin bilgilere ulaşmayı arzu ediyordu.Türkler’in kökeni Orta Asya’ya dayanıyordu, fakat acaba Orta Asya halklarının kökleri nerelere uzanıyordu.

1930′lu yılların başlarında emekli General Tahsin Mayatepek, Güney Amerika medeniyetlerinden olan Maya toplumunun dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerlikleri anlatan bir raporu Atatürk’e sundu.Raporu inceleyen Atatürk, konu hakkında daha kapsamlı araştırmalar yapmak üzere Tahsin Mayatepek’i Meksika’ya ateşe olarak atadı. Tahsin Maytepek, Meksika’da yoğun bir şekilde araştırmalar yaptı. Araştırmalar ilerledikçe karşılaştığı bilgi ve veriler konunun başka yönlerine kaymaktaydı. Durumdan sürekli Atatürk’ü haberdar ediyor ve yüreklenerek araştırmalarını sürdürüyordu. Daha önce arkeolog William Niven’in Meksika kazıları sonucunda elde ettiği – günümüzden 13,000-15,000 yıl öncesine ait- tabletlerin deşifrelerine, daha sonra da James Churchward’ın Hindistan’da bulup deşifre ettiği eski tabletlerin tercümelerinden haberdar oldu.Durumu öğrenen Atatürk, bu bilim adamlarının eserlerinin süratle elde edilip dilimize tercüme edilmesini istedi. O zamanın şartlarında 60 kişiden oluşan bir çeviri kurulu tarafından bu eserle süratle dilimize çevrilerek Atatürk’e sunuldu. Kitapların tam metinlerinin yanı sıra başta Tahsin Mayatepek ve diğer araştırmacıların hazırladıkları raporlar da Atatürk’e ulaştırıldı. Atatürk konudan çok etkilenmişti. Raporları inceledi. Çeviriler üzerinde uzun uzun durup, üzerinde pek çok notlar alarak çalışmalarını sürdürdü.

Özellikle insanın yaratılışı, Mu’nun insanlığın anayurdu olduğu, nüfusunun 60 milyon olduğu, ilk insanın orada yaratıldığı, Mu’nun batış nedenleri ve göçleri, kolonileri; Orta Asya, Uygurlar ve Türkler’le ilgili kısımların altlarını çizerek okumuş ve notlar almıştır. Ayrıca Mu kökenli özel ad ve sıfatlar ve bunların öz Türkçe’yle karşılaştırılmaları, Mu’nun yönetim biçimi, güneş enerjisinin aydınlatmada kullanımı gibi konularla ilgili satırların altlarını çizerek işaretlemiş, sayfa yanlarına kendi kalemiyle notlar almıştır.

James Churchward’ın Atatürk’ün okuduğu eserleri Anıtkabir’deki Atatürk kitaplarının bulunduğu bölümde durmaktadır. Kitapların Anıtkabir Kütüphane numaraları; İngilizceleri 199, 200, 1301, 1302 numaralarda, çevirileri ise 1482, 1483, 1484 ve 1485 numaralara kayıtlıdır. Anıtkabir’e gidenler bu eserleri camekan vitrini içinde görebilirler.

Mustafa Kemal Atatürk’ün bu eserleri okuduğunu ortaya koyan önemli belgelerden biri de “Özel İşaretleri, Uyarıları ve Düştüğü Notlar ile Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar” isimli kitabın 376 ile 395 sayfaları arasında yer almaktadır. Bu sayfalarda Atatürk’ün tercümeler üzerindeki kendi kalemiyle yazdığı işaretler ve notlar da bulunmaktadır.


DİL


EDEBİYAT


MÜZİK


HALK OYUNLARI


SANAT VE MİMARİ


AHLAK

Türk ahlakı yiğitlik, kahramanlık üzerine kuruludur. Alp ve gazilikten, yüksek karakterli ve temiz kalpli, korkusuz, inanç ve irfanlı, milliyetperverliktir. Ayrıca cesaret, onur, gurur, şeref, misafirperverlik, dürüstlük ve merhamettir.


AİLE


HUKUK


SİYASİ KÜLTÜR


SPOR


MUTFAK

Leave a Reply