Tag: 18 Mart 1915

 

AKM Belleten – 18 Mart * 1915 Çanakkale Deniz Zaferi

Çanakkale Savaşları iki safhadan oluşur:

A- 19 Şubat-18 Mart tarihleri arasında vuku bulan deniz savaşları

B- 25 Nisan 1915-9 Ocak 1916 tarihleri arasında yaşanan kara savaşları

Müttefikler, Çanakkale’yi geçmek için hazırladıkları planı 19 Şubat 1915’te uygulamaya başladılar. Saldırının başlama tarihi olan 19 Şubat öylesine seçilmiş bir tarih değildi. Bu tarih daha önce yaşanmış olan tarihî bir olayın yıldönümü idi. 1807 yılında Osmanlı Devleti Rusya ile savaşıyordu ve İngiltere Rusya ile müttefikti. Bu sebeple Rusya’ya yardım etmek üzere donanma gönderilmişti. Amiral Duckwort komutasındaki İngiliz donanması Çanakkale önüne gelerek 19 Şubat’ta Boğazı savunan Türk muhafızlarının gafletinden faydalanıp Boğazı geçmiş ve İstanbul önüne gelmişti. Yaklaşık bir ay Adalar civarında demirleyerek İstanbul’u tehdit etmiş ancak Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler sayesinde bir şey yapamayacağını anlayan donanma çareyi kaçmakta bulmuş, bu sefer hazır bekleyen Boğaz muhafızlarının mukabelesiyle karşılaştığından bir miktar zayiatla kendini Çanakkale Boğazı dışına atabilmişti.

Çanakkale Savaşlarında tarihi olayları ve sembolleri kullanmaya özen gösteren müttefikler işte Amiral Duckwort’un Boğazı geçtiği gün saldırıyı başlatmışlardı. Yine tarihe bir gönderme olarak ilk mermiyi Agamemnon zırhlısına attırmışlardı. Bilindiği üzere Agamemnon Homeros’un İlyada destanında Truva’ya saldıran ve hile ile Truva’yı ele geçiren Yunan kralıdır. Müttefiklerde savaş boyunca, kendilerini İlyada destanının Truva’yı zapta gelen kadim Yunan ordusu ve tabii ki Türkleri de Truvalı olarak görme fantezileri görülmüştür. Hatta bu durum Türk tarafını da etkilemişti. Yeni Mecmua‘da yayımlanan bir makalede bu münasebetle şöyle bir cümle vardır: “Truva bir hayaldi, Çanakkale gerçek!”Bu durum daha sonra da sürmüştü; 31 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi aynı Agamemnon zırhlısında imzalanmıştı.

Amiral Carden komutasındaki 100’e yakın büyük küçük gemiden oluşan müttefik donanması 19 Şubat’ta harekete geçti. Esasında müttefikler Boğazı kolayca geçeceklerini ümit ediyorlardı. Churchill’e göre İngiliz donanması Boğaz’da görününce Türkler topları bırakıp kaçacaktı. Hatta o kadar emindiler ki İngiliz Cook Seyahat Şirketi İstanbul’a tur bile organize etmişti.

12 zırhlı savaş gemisi tarafından Çanakkale Boğazı’nın Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları bombardıman edildi. 25 Şubat’a kadar havaların kötü gitmesi sebebiyle saldırıya ara verildi. O gün yeniden giriş istihkâmları topa tutuldu ve Seddülbahir ve Kumkale’deki tabyalarımız susturuldu.

25 Şubat-18 Mart tarihleri arasında mayın tarama ve Boğaz’ın orta bölümündeki seyyar ve sabit bataryaların susturulması için mücadele ettiler. Bu dönemde 4 Mart’ta Seddülbahir ve Kumkale’ye birkaç yüz asker çıkarılarak buradaki topların tamamen tahrip edilmesi amaçlandı. Ancak karada bekleyen Türk askerinin şiddetli mukabelesi üzerine zayiat vererek gemilere alındılar. Özellikle Seddülbahir’e çıkan düşman askerlerini karşılayan müfrezenin içinde bulunan Bigalı Mehmet Çavuş’un kahramanca hareketi, daha savaşın en başında Türk askerinin cesaret ve kahramanlığını göstermesi açısından büyük akis uyandırmıştır.

15 Mart’ta Amiral Carden rahatsızlığını beyan ederek görevden affını istedi ve 16 Mart’ta Amiral De Robeck komutanlığa getirildi. İngiliz hükümetinin bir an önce sonuca gidilmesi yönünde baskıları üzerine 18 Mart’ta son ve kat’i hücuma karar verildi.

Türk tarafında ise bu tarihe kadar cesaret ve inatla fevkalade bir mukavemet yapılmaktaydı. Silah gücü bakımından kıyas kabul edilmeyecek derecede zayıf olunduğu bilinmesine rağmen bütün imkânlar seferber edilerek karşı konulmaktaydı.

Buna rağmen müttefik donanmanın Çanakkale’yi geçmesi ihtimali de göz ardı edilmiyordu. İstanbul’da bunun için bazı hazırlıklar yapılmıştı. Marmara sahillerine toplar yerleştirildi ve tahkimat yapıldı. İstanbul sonuna kadar savunulacaktı. Ancak padişahın ve saray halkının Çanakkale geçildiği takdirde Konya’ya nakledilmesi, hükümetin de Eskişehir veya Bursa’ya nakli planlandı. Bunun için Haydarpaşa’da iki tren bile hazırlandı. Bu sırada Beylerbeyi Sarayı’nda tutulan II. Abdülhamid, Bursa’ya nakli için padişah V. Mehmed Reşad’ın bu konudaki iradesini tebliğe gelen Dahiliye Nazırı Talat ve yanındaki heyete red cevabı vermiş ve “Biraderim hazretlerine söyleyiniz ecdadımız Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u alırken Bizans imparatoru surlarda savaşarak can verdi. Ben ondan daha az haysiyetli değilim. Hiçbir yere gitmiyorum, ecdadımızın şerefi namına istirham ederim kendisi de gitmesin” demiştir.

18 Mart günü düşman, içinde Queen Elizabeth gibi en son model gemilerin de bulunduğu 18 zırhlıdaki büyük çapta 316 topuyla, bizim kıymet ve kudretçe daha zayıf özelliklere sahip büyük çaplı sadece 73 topumuza karşı saldırıya geçti. Bu bir çeşit yüzer kalelerle sabit kalelerin savaşı olacaktı. Askeri otoriteler yüzer kalelere şans vermekteydi.

Saat 11’de başlayan savaş, akşam 18’e kadar devam etti ve düşmanın üç zırhlısının batması, üçünün havuza alınacak derecede hasar görmesiyle kuvvetinin üçte birini kaybetmiş bir halde geri çekilmesiyle sonuçlandı.

Bu savaşta gemilerin amansız ateşleri altında büyük bir cesaret ve fedakârlıkla savaşan Türk topçusunun hizmeti her türlü takdirin üstündedir. Vazifesini kutsal bilen Türk askerinin savaşa nasıl bir imanla motive olduğunu Seyit Onbaşı’nın şahsında görürüz. Seyit Onbaşı o gün vinci bozulan topa 215 kiloluk mermiyi mucizevi bir şekilde sırtlayıp götürmüştür.

7/8 Mart’ta Nusret tarafından dökülüp düşmanın fark edemediği ve 18 Mart’ta düşmanın iki zırhlısını batıran mayınlar da savaşın sonucuna büyük ölçüde tesir etmişti.

Savaşın sonunda bizim toplam 3 subay, 22 er şehidimize ve 2 subay, 59 er yaralımıza, kullanılamayacak derecede hasar görmüş birkaç topumuza karşılık, düşmanın 3 zırhlısı, büyük küçük 70-80 topu ve bu zırhlılardan sadece Fransız Bouvet zırhlısının 600’ün üstünde mürettebatı zayi edilmişti. Düşmanın 5 zırhlısı esaslı derecede ağır maddi zarar ve insan kaybıyla saf dışı kalmış, diğer gemilerinin tamamı da az çok zarar görmüş, bir hayli torpido, muhrip batırılmış veya yaralanmıştı.

18 Mart’ta Osmanlı ordusu çok önemli bir zafer kazanmıştı. Bu zaferin önemi düşman donanmasının hezimete uğratılarak püskürtülmesinin yanı sıra uzun süredir savaşlarda alınan yenilgilerden sonra gelen bu zaferin ordu ve milletin maneviyatını ve moralini yükseltip kendine olan özgüvenini yeniden kazanmasını sağlamış olmasıdır. Bu moral ve özgüven daha sonra yapılacak olan kara savaşlarının kazanılmasında şüphesiz çok etkili olmuştur.

Muzaffer Albayrak
Tarihçi – Yazar

Kaynak: http://canakkale.tubitak.gov.tr/?q=content/19-şubat-1915-18-mart-1915-çanakkale-deniz-savaşları

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması



Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması

TRT’nin içine kedi kaçması nedeni ile yayını kestiği efsanevi konuşmadır…
Saygıdeğer konuklar,
Sevdalısını geride bırakıp, anasının nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri, savaştan barış çıkartanları, cumhuriyetimize önsöz yazanları anmaya geldiniz.
Beklendiğiniz topraklardasınız. Çanakkale’de değil çelikten kaledesiniz.
“Siperlerde bize de yer açın” diye haykıranlar,
“dedeciğim biz geldik” diyenler,
dünyadaki mahşerin 100 yıllık iftiharını yaşamaya hoşgeldiniz.
Biz çanakkalelilere onur verdiniz.
Değerli konuklar, sesime kulak verenler, sizi tanıyorum.
Sesimin şu an ulaştığı sizleri; adınızı, hayatınızı bilmesem de tanıyorum.
Yanınızda değildim, ama duydum.
Çanakkale türküsü söylenince eşlik ettiniz.
Görmedim ama biliyorum, siz de kınalanıp cepheye gönderilen aslanları, kendi cenaze namazını kılanları duyunca gözyaşı döktünüz.
15 yaşında toprağa düşenleri, okullarını bırakıp cepheye koşanları duyunca yandınız.
Nice acıları ve kahramanlıkları duyunca boğazınız düğümlendi, vücudunuz ürperdi.
Dualarınızda, dudaklarınızda onlara da yer verdiniz.
Evet sizleri biliyorum.
Seyit Onbaşı kadar olmasa da ağır yüklerin altına girdiniz.
Anafartalar’da Mustafa Kemal kadar olmasa da, acılara şahit oldunuz, nice darboğazlardan geçtiniz.
Mustafa Kemal gibi siz de kalbinizden vuruldunuz.
Onurunuzu, namusunuzu, inancınızı Çanakkale gibi korudunuz.
Hayatınızın bir yerinde Çanakkale gibi saldırılara uğradınız, Çanakkale gibi direndiniz.
Artık siz de Çanakkale’siniz. Çanakkale sizsiniz.
Değerli konuklar, müsaadenizle şimdi sizlere seslenmeyeceğim.
Sizlere siperleri, gemileri, birlikleri, tüfekleri de anlatmayacağım.
Çünkü bugün bütün kelimeler kifayetsiz, bütün cümleler yetersiz.
100. yıl nedeniyle bu defa aziz şehitlerimize hitap etmek, onların manevi ruhlarına seslenmek istiyorum.
Ey bu topraklar için toprağa düşenler,
bir hilal uğruna güneş gibi batanlar,
siz kara toprağın üstünde de, altında da bir oldunuz,
bizse ayrıştık, bölündük, hatta birbirimizi öldürdük.
Siz fakirlik içinde kazandınız,
bizse, zenginleştikçe kaybettik.
Siz düşmanınızı bile kucağınıza aldınız,
bizse dostumuzun dahi boğazına sarıldık.
Dün bir avuç yer ne kadar çok kişinin olmuş,
bugün koskoca bir memleket ne kadar az kişinin kalmış,
siz şimdi ebedi istirahatgahınızda uyuyorsunuz,
bizse derin uykulardayız. Ve asıl uyuyan biziz.
Ve Seyit Onbaşı’ya sesleniyorum.
Sen sadece 215 kiloyu değil koca Seyit,
sen vatan yükünü de sırtlayıp kaldıransın.
Oysa biz senin gibi ağır yüklerin altına giremedik.
Kolayı seçtik, sana layık olamadık.
Sen düşmanın dümenini bombalarken,
biz düşmanın dümen suyuna girdik.
Takımıyla yahya çavuşa sesleniyorum.
63 kişilik birliğinle kenetlenip bir olan yahya çavuş,
sen 2000 kişiye karşı destanlar yazansın.
bizse senin gibi, takımın gibi zorluklara karşı bir olamadık.
12 Eylül’de bölündük,
Sivas’ta yüreğimize ateşler düşürdük,
Maraş’ta ve daha nicelerinde insanlığımızı öldürdük.
Sevdiğini geride bırakan kahraman,
sen yârinin kokusunu, barutun kokusuna terk edensin.
Yar diye vatanını bilen, ölümü beklerken bile kadınına mektup yazıp, ruhum diye hitap edebilensin.
Bizse kadınlarımızı hak ettiği yere getiremedik,
özgecanları ve daha nice kadınlarımızı hayatta tutamadık.
Sen kadınına mektubunun arasında çiçekler gönderirken,
biz gözlerinin altından morluğu, vücudundan karayı, yarayı eksik edemedik.
Sizlerin vücudundaki kurşunlar onur madalyanız,
kadınlarımızın vücutlarındaki morluklarsa bizim utanç vesikamızdır.
Biz erkek olduk, ama adam olamadık.
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’e sesleniyorum.
Sen mektubunda düşmanların evlatları için “kahramanlar” diyensin, onların annelerine “gözyaşlarınızı dindirin” diye seslenensin.
Ve sen onları da evlat bilip, bu toprağı dost diye tanıtansın.
Biz senin gibi hoşgörülü olamadık.
Bu vatanda herkesi kucaklayamadık.
Değil yabancı anaların gözyaşlarını dindirmek, kendi analarımızın bile gözyaşlarını durduramadık.
*
Sözün özü “1915 Çanakkale ruhu” sınavından çok da başarılı çıkamadık. Ama çok şey öğrendik.
Ben de çok şey öğrendim.
Büyük balığın, küçük balığı her zaman yiyemeyeceğini, Nusrat senden öğrendim.
Merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini siz atalarımızdan öğrendim.
Çanakkale’de, küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı öğrendim.
Çanakkale’yle ilgili birçok şeyi bildim, öğrendim, anladım.
Ama bir tek şeyi anlayamadım.
Ey büyük Atatürk,
seni anlayamayanları anlayamadım.
***
Ey analarının goncagülleri ve babalarının koç yiğitleri gene de üzülmeyiniz ve huzur içinde uyuyunuz.
Sizlerin huzurunda diyorum ki, Anafartalar’da ki gibi Türkiye’ye hücum da etseler, Arıburnu gibi direniriz.
Conkbayırı’nda ki gibi kalbimizden şarapnelle de vurulsak, namazgah tabyası gibi topla da dövülsek, Çimenlik kalesi gibi dik, Kilitbahir kalesi gibi sağlam dururuz.
57. Alay gibi gerektiğinde son neferimize, son nefesimize kadar mücadele ederiz.
Yürüdüğü yolda iz bırakmayan, o yoldan geçmiş sayılmaz.
Ey şehitlerimiz, siz de Çanakkale’de iz bıraktınız.
Haşa ne Çanakkale’si, tarihimizde de, yüreğimizde de, ruhumuzda da iz bıraktınız.
Bizler ilhamımızı siz şehitlerimizden alıyoruz,
biz de sizin gibi özgürlüğümüze ve barışa bu kentte sahip çıkıyoruz.
100 yıl önce hiç düşünmeden canından vazgeçen sizler
bağımsızlığınızdan, özgürlüğünüzden vazgeçmediniz
çocuklarından, analarından kopan sizler
hürriyetinizden koparılamadınız.
Şimdi, Mehmet Akif gibi hep bir ağızdan haykırarak diyeceğiz ki;
ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
hangi çılgın bana zincir vuracakmış? şaşarım
kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Aziz şehitlerimiz size söz;
barışın kenti Çanakkale’de, ülkemizde ve dünyada barışı yücelteceğiz. Kardeş olacağız.
Çünkü Çanakkale Savaşı kardeşlerle, düşmanların savaşıdır.
Çünkü kardeşliğe yapılan bir hücum, tek kelimeyle ihanet katarına eklenmektir.
Türkle – Kürt çatışırsa ne Türk kalır ne Kürt
Aleviyle – Sünni ayrışırsa ne Alevi kalır ne Sünni.
Oysa Türkle – Kürt, Aleviyle-Sünni birleşirse ne zalim kalır ne de zulüm.
onun için barışın kenti Çanakkale’den,
savaşın 100. yıldönümünden haykırıyorum;
Meriç kıyısındaki minicik bir kum tanesinden,
Ağrı dağı’nın yamacındaki yabani bir ota kadar her yere barış istiyoruz
Sinopta şu anda sahile vuran bir dalganın köpüğünden,
Hatay’ın Kızılçat köyünde açan çiçeğe kadar
herşeyde barış istiyoruz.
İstiyoruz ki; etrafımızdaki çember daralmasın,
barış ve özgürlük nefes alsın.
Barışın kenti Çanakkale’nin Belediye başkanı olarak;
inatla ama umutla barışın hakim olduğu bir dünya hayalimi sürdüreceğim.
Biliyorum ki ;
şehitlerimizin mezarlarında ki her bir kitabeyi öpen çanakkale rüzgarı, koparılmış güller gibi solan kahramanlardan her yere barış taşıyacak.
Biliyorum ki;
100 yıl önce kavuşma hayallerinin eriyip kül olduğu bu yerden, barış adıyla bir kıvılcım yanıp, çoban ateşiyle dağları dolaşacak.
Bunun için biz de siz şehitlerimiz gibi;
ekmeğimizden tasarruf edeceğiz, ama şerefimizden asla
candan olacağız, yardan olacağız,
ama özgürlük ve barış kokan bir dünyadan asla
biz de sizler gibi;
düşmanımızı kucağımızda taşıyacağız, ama sırtımızda asla.
Son nefesimizi tüketeceğiz, ama onurlu mirasınızı asla.
Bedenimizi çiğnetiriz, ama özgürlük ve barış yeminimizi asla.
Ey aziz şehitlerimiz,
siz toprağın altındakiler, biz üstündekilere ilham olsun.
Bükülmez bileklerinize, korku bilmez yüreklerinize selam olsun.
Özgürlük için toprağa düşüp, toprak olan siz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Saygıdeğer misafirler,
18 Mart Şehitler günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılı anma konuşmama son verirken;
bizlere bağımsız, başı dik bir ülke, özgürlükçü bir ruh miras bırakan başta Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, onların kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetimizi korumak ve kollamak ülküsüyle, ülkemizin varlığı ve bütünlüğü için dün olduğu gibi bugün de hiç düşünmeden canını vermiş Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Emniyet teşkilatımızın tüm şehitlerini rahmet, gazilerimizi minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Çanakkale gibi tarihi sorumluluğu çok büyük bir kentin belediye başkanı olmanın onuru ve 1915’in omuzlarımızdaki derin sorumluluğuyla sizleri sevgi ve saygıyla selamlarken
son sözüm şudur;
yaşasın kardeşliğimiz , yaşasın özgürlüğümüz
ve yaşasın barış…
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan 
https://www.facebook.com/pages/Ülgür-Gökhan/644000068981427

100 Yılda Gençliğin Çanakkale Destanı 2015


 


 

2014 Mart 23 – ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA TÖRENİ VE TOPLUMLA KUCAKLAŞMA PİKNİĞİ

AVUSTRALYA ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ
ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ VE ŞEHİTLERİ ANMA TÖRENİ
VE TOPLUMLA KUCAKLAŞMA PİKNİĞİ
23 MART 2014 PAZAR
Auburn Botanic Gardens Community Picnic Area

ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA TÖRENİ

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM – www.ataturk.org.au) Türk bağımsızlık savaşının ilk dönüm noktası olarak tarihe yazılan Çanakkale Zaferi’nin 99. yıl dönümününde resmi bir tören ve anma programı ile Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Çanakkale şehitlerini saygı ile andı.

Sydney Başkonsolosu Dr. Şeyda Hanbay-Arca, konsolos vekili Cafer Aşık, Federal Milletvekili Craig Laundy, Eyalet Milletvekili Barbara Perry, Auburn Belediye Başkanı Hicham Zriaka, NSW Halkla İlişkiler Komisyonu CEO’su Hakan Harman ve Macquarie Üniversitesi Gelibolu Yüzüncü Yıldönümü Araştırma Programı Direktörü Profesör Harvey Broadbent, Türk dernekleri ve halkımızın katıldığı program, Auburn Botanic Gardens Community Picnic Area’da yapıldı.

AAKM Başkan yardımcısı Ömer Can Şirikçi’nin her iki dilde açılış konuşmasının ardından, saygı duruşu ve milli marşların okunması ile anma töreni başladı.

AAKM Başkanı Fevzi Özdemir ”Türkler tarihleri boyunca dünyaya örnek olmuşlardır. Asla esareti kabul etmemişler ve özgürlük mücadelesi vermişlerdir. Vatan kutsaldır asla bölünemez. İşte bu inançla tüm dünyaya meydan okuyarak, Çanakkale savaşında ÇANAKKALE GEÇİLMEZ! demişlerdir“ dedi.

Sydney başkonsolosu Dr. Şeyda Hanbay-Arca İngilizce yaptığı konuşmasında büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve tüm şehitlerimizi andı, onların verdikleri fedakarlıklar sayesinde bugünleri görebiliyoruz dedi.

Federal Milletvekili Craig Laundy Atatürk’ün sadece çok başarılı bir askeri lider olmadığını, aynı zamanda çok zeki, kabiliyetli ve ileriyi çok iyi görebilen bir devlet adamı olduğunu vurguladı. Çöken Osmanlı İmparatorluğunun halkını çok kültürlü bir ulus haline getirip, Cumhuriyeti kurması ve çocuklara emanet etmesini çok takdir ettiğini belirtti.

Eyalet Milletvekili Barbara Perry Avustralya Atatürk Kültür Merkezinin faaliyetlerini yakından takip ettiğini ve çok takdir ettiğini vurguladı. Atatürk, Türk tarihi ve Türk kültürünü iyi bilmenin ne kadar önemli olduğunu ve bu şekilde yetişen yeni Avustralyalı Türk gençlerinin çok kültürlü Avustralya için nereden geldiklerini bilen, nerede olduklarını iyi kavrayan ve nereye ulaşmak istediğini çok daha iyi bilen sağlam nesiller olacağını dile getirdi. Türkiye Cumhuriyeti istiklal Marşının İngilizce altyazısını dikkat ile anlayarak okuduğu iyi anlaşılan sayın Perry, son satırdaki hürriyet kelimesinin, Atatürk tarafından Türk ulusuna demokratik ve laik bir cumhuriyet sayesinde sağlamasını çok takdir ettiğini ve kendisi içinde Avustralya içinde demokrasinin çok önemli olduğunu söyledi. Avustralya daki hürriyetimizin önemli olduğunu ve her vatandaşın olabileceği en iyi vatandaş olmasının Avustralyalıların tüm dünyaya örnek olmalarının aynı zamanda ana vatanlarına da fayda sağlayacağına değindi.

Auburn Belediye Başkanı Hicham Zraika Atatürk’ün kendisi ve Auburn Belediyesi için ne kadar önemli olduğunu dile getirdi. 2015 yılında Atatürk’ü anmak için Auburn RSL ve belediye meclis üyeleri ile çalışmalar içinde olduklarını söyledi.

NSW Hükümeti Halkla İlişkiler Komisyonu CEOsu Hakan Harman, Atatürk’ün dünyada eşi benzeri olmayan örnek bir lider olduğunu dile getirdi. Avustralya’nın çok kültürlü düzenine Türk asıllı göçmenlerin çok kolay alışmasının en önemli sebebinin Türkiye Cumhuriyetinin Demokratik Laik bir devlet olması olduğunu söyledi. Sözlerine Atatürk’ün çok kültürlülük üzerine söylediği ve kendisinin çok sevdiği şu sözleri ile bitirdi. “İnsanlık tek bir vücuttur ve her ülke bu vücudun bir parçasıdır. Hiç bir zaman “ eğer dünyada başka bir yer sağlıksızsa bana ne” dememeliyiz. Eğer böyle bir sağlıksız durum varsa, biz o sağlıksızlığı yaşıyormuşçasına ilgilenmeliyiz

Macquarie Üniversitesinden Profesör Harvey araştırmalarına dayanan Çanakkale Deniz Zaferi ve Türk Savunması hakkında detaylı bir görsel sunum yaptı. Türkçe bilen ve Osmanlı ve yakın Türk tarihi üzerinde araştırmalar yapan Profesör Harvey çeşitli yönleri ile tarihi bilgiler sundu ve dikkatle dinlendi. Çanakkale boğazının 18 Mart 1915 de askeri savunmasının nasıl yapıldığı ve neden etkili olduğu, Türk Ulusunun zafere nasıl ulaştığı hakkında bilgiler sunan Braodbent, verdiği sunumda resimler ve haritalarla örnekler gösterdi. Harvey Braodbent Türkiye Cumhuriyeti arşivlerinden elde ettiği bazı evrakları izleyicilerle paylaştı. ANZAC’ların Çanakkale Savaş seferileri alanında son altı yıldır, Türk Arşivlerinde yaptığı araştırmaları, hazırladığı Gelibolu, Türk Savunması adlı yeni kitabında 2015 yılında yayınlanacaktır.

Resmi tören ardından öğle yemeği verildi. Yemek arasından sonra bu yıl kurulan Avustralya Atatürk Kültür Merkezi Gençlik Müzik Grubu, kahramanlık türkülerinden oluşan bir müzik ziyafeti verdiler. Genç müzisyenler Çello Nazlı Şendurgut, Bağlama Ümit Tarhan, Gitar ve Vokal Aynur Kocabatmaz, Gitar ve Vokal Eray Kedicioğlu, Mey ve Darbuka Barış Aykut, Darbuka ve Tef Bahri Saleh ile Vokal Kağan Dökümcü dinleyicilere güzel duygulu anlar yaşattılar. Aynur Kocabatmaz kadife sesi ile Kara Tiren Türküsünü bir kaç kez beğeni üzerine tekrar okudu.

23 Mart 2014

HABER:

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

VİDEO 1. BÖLÜM – RESMİ TÖREN ve KONUŞMALAR

VİDEO 2. BÖLÜM – AAKM GENÇLİK KOLU MÜZİK GRUBU PERFORMANSI

2014 Mart 18 – ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA VE ULUSAL BİLİNÇ KONFERANSI

18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİ ANMA VE ULUSAL BİLİNÇ KONFERANSI

“18 Mart – Çanakkale Geçilmez” Platformu tarafından hazırlanan ÇANAKKALE ZAFERİ VE ULUSAL BİLİNÇ konulu Çanakkale Şehitlerini Anma Günü Konferansı 18 Mart 2014 Salı akşamı, NSW Türk Dayanışma Derneğinde yapıldı. “18 Mart – Çanakkale Geçilmez” Platformuna Sydney’de milliyetçi çizgileriyle katkı sağlayan dernek ve kuruluşlarımız (harf sıralamasına göre):

  • ATA-A (Australian Turkish Advocacy Alliance)
  • Avustralya Alevi Kültür Merkezi,
  • Avustralya Atatürk Kültür Merkezi,
  • Avustralya Azerbaycan Dostluk Derneği,
  • NSW Auburn Türk İslam Kültür Derneği,
  • NSW Karadenizliler Derneği,
  • NSW Türk Dayanışma Derneği,
  • Sidney Türk Ticaret Odası
  • Talat Paşa Komitesi-Avustralya Temsilciliği”

Avustralya Alevi Kültür Merkezinden Ali Ulutaş Beyin açılış konuşmasını yaptığı Çanakkale Şehitlerimizi anma programı saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Günün anlam ve önemini belirten konuşmasının ardından şiirlerde okuyan Ali bey katılanları duygulandırdı.

Yeni Sydney Başkonsolosu Dr. Şeyda Hanbay-Arca ve konsolos vekili Sayın Cafer Aşık beyefendi ile konferansa katıldılar. Sydney başkonsolosu halka verdiği mesajda ulu önderimiz Atatürk’ün kurtuluş savaşının ilk kıvılcımlarını attığı ve büyük başarı sağladığı Çanakkale Savaşlarının önemi üzerine değindi. Atamızı ve şehitlerimizi saygı ile andığı konuşmasının ardından, Avustralya Atatürk Kültür Merkezinden araştırmacı yazar Aytuner Akbaş beyefendi Çanakkale Deniz Zaferi ve Çanakkale Savaşları hakkında Avustralyalı RSL yetkilileri ile olan uzun yılların deneyim, araştırma ve yazılarına dayanan, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türk askeri ve ANZAClar hakkındaki hatıralarını ve görüşlerini aktardı.

Toplumumuzun sayılan ve sevilen milliyetçi duruşu ile bilinen büyüğü sayın Tevfik Mengi bey duygu dolu kendi şiirlerinden birisini katılanlarla paylaştı.

Anma gecesinde güzel bir sürpriz ile Avustralya Alevi Kültür Merkezinden küçük yavrumuz, Eylül Ela Özer andımızı okudu.

ÇANAKKALE ZAFERİ VE ULUSAL BİLİNÇ başlıklı konferans Avustralya Atatürk Kültür Merkezinden Muammer Toprakçı beyefendi tarafından verildi. Büyük ilgi gören ve hür dikkatle dinlenen konferans da sayın Toprakçı modern Türk Ulus’unun kurucusu ve emperyalizme karşı Türk milli direnişinin kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’ün komutanlığında başlatılan kurtuluş savaşının ve emperyalist düşmanlarımıza karşı başarı sağladığımız ilk savaş olan Çanakkale Deniz Zaferinin, Türk ulusal bilicini doğurduğuna dikkat çekti. Anadolu’nun bağrında binlerce yıldır Türk yurdu olan Türkiye’nin jeopolitik konumundan dolayı emperyalizmin ana hedefi olduğunu ve her zaman olacağını belirten sayın Toprakçı, batı-doğu egemenlik savaşlarının yaşandığı Anadolu topraklarından Agamemnon Truva Atı hilesinin batılılar tarafından yüzlerce yıl sonra Çanakkale de tekrar oynandığını, fakat bu kez batılıların başarıya ulaşamadıklarını belirtti.

Türkiye’nin askeri savunmasının önce Deniz Kuvvetleri, sonra Hava Kuvvetleri ve ardından Kara Kuvvetleri olmak üzere teker teker zayıf düşürülüp, askeri gücümüzün yanlış karalar ve aleyhimize olan uluslararası anlaşmalarla zayıf düşürüldüğüne ve hatta yok olduğuna dikkat çekti sayın Toprakçı. Devletin her konumunun bugün emperyalist düşmanlarımız tarafından ele geçirildiğini ve Türkiye’nin çok büyük bir tehlike içerisinde olduğunu örnekleri ile Çanakkale 1915 tarihinden bugüne kadar bağlayarak açıkladı. Türkiye’de son on yıldır özellikle son iki üç yıldır artan Atatürk’ü karalama çabalarının arttığını vurguladığı sunumda örnekler de verdi. Katılanların bunun vatan hainliği olduğu edaları salonda yankılandı. Kurtuluş savaşında doğan bilincin yeni nesillerde tekrar doğup, ellerimizin arasından kayıp giden yurdumuzu tekrar geri elde etmemiz gerektiği uyarısında bulundu. Gençlerimizi büyük duyarlılıkla yetiştirmenin önemini özellikle vurgulaması ile anma gecesi sona erdi.

18 Mart 2014, Sydney

HABER:

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

VİDEO