Category: Çanakkale

 

18 Mart 2017 Cumartesi – Çanakkale Deniz Zaferi, Atatürk ve Şehitlerimizi Anma Töreni

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM – www.ataturk.org.au) Türk bağımsızlık savaşının ilk kıvılcımının atıldığı ve bir ilk dönüm noktası olarak tarihe yazılan Çanakkale Zaferi’nin 102. yıl dönümününde resmi bir tören ve anma programı ile 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı şehitlerini saygı ile bu yıl bir kez daha anacak.

18 Mart 2017 Cumartesi 11am 

Atatürk Anıtı, War Memorial Hyde Park Sydney

yapılacak olan tören tüm toplumumuza duyurulur.

Saygılarla,

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

18 Mart 2017 Cumartesi – Çanakkale Deniz Zaferi, Atatürk ve Şehitlerimizi Anma Töreni

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM – www.ataturk.org.au) Türk bağımsızlık savaşının ilk kıvılcımının atıldığı ve bir ilk dönüm noktası olarak tarihe yazılan Çanakkale Zaferi’nin 102. yıl dönümününde resmi bir tören ve anma programı ile 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı şehitlerini saygı ile bu yıl bir kez daha anacak.

18 Mart 2017 Cumartesi 11am 

Atatürk Anıtı, War Memorial Hyde Park Sydney

yapılacak olan tören tüm toplumumuza duyurulur.

Saygılarla,

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

18 Mart 2017 Cumartesi – Çanakkale Deniz Zaferi, Atatürk ve Şehitlerimizi Anma Töreni

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM – www.ataturk.org.au) Türk bağımsızlık savaşının ilk kıvılcımının atıldığı ve bir ilk dönüm noktası olarak tarihe yazılan Çanakkale Zaferi’nin 102. yıl dönümününde resmi bir tören ve anma programı ile 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi, Başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve tüm Kurtuluş Savaşı şehitlerini saygı ile bu yıl bir kez daha anacak.

18 Mart 2017 Cumartesi günü saat 11am 

Atatürk Anıtı, War Memorial Hyde Park Sydney

yapılacak olan tören tüm toplumumuza duyurulur.

Saygılarla,

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

AAKM OBERON SATURDAY 25 APRIL 2015 ANZAC DAY

Ata-Eceabat


ANZAC-2015-ac_logo


ANZAC-2015-Oberon



ANZAC-2015-Community-logo


ANZAC Centenary Day Address by Australian Atatürk Cultural Centre Inc Vice-President Ömer Can ŞİRİKÇİ

Today I am honoured to address you representing the Australian Turkish Community on be half of Australian Atatürk Cultural Centre, my name is Omer Can Sirikci, Vice President of Australian Ataturk Cultural Centre.

The centenary of ANZAC Day allows us to reflect on the cost of war, and the ongoing need for peace, reconciliation and justice.

This day marks the centenary anniversary of the landing at Gallipoli Canakkale in Turkish. Like hundreds of thousands of our fellow citizens, who gather at memorials in cities, suburbs and towns across Australia, we have come here to commemorate one of the most significant events in our national calendar.

In recent years some commentators have expressed amazement at the fact that the observance of ANZAC day continues to draw record crowds. This increasing interest and involvement reflects our national character and the way in which it comes to affect all who settle in this country, even those who have lived here for just a short while.

Being the Australian born first generation of Turkish migrants, I am proud and honoured to uphold, live and pass on the the heritage of ANZACs and Mehmetcik the name for Turkish Soldiers. The exemplary mate ship between Turkish people and Australians is one of a kind in fact unheard of for 20th century and beyond.

Before the Gallipoli Battle Turks and Anzacs had never been in contact with each other neither in political or economical issues and for the first time they faced each other for at the Gallipoli battle. During the Battle, restrained form of friendship took place between the two sides with Anzac and Turkish soldiers exchanging token gifts of photographs and cigarettes. They shared food and sometimes communicated each other. Even on the field of the war the spirit of human kind is maintained above everything. A friendly attitude developed between Turks and Anzacs during the gentlemanly war. Since the end of the Gallipoli Battle, Australians, New Zealanders and Turks have given the message that fraternity and peace are the most important and valuable things on the world.

Today Turks, Australians and New Zealanders stand beside each other. They have a strong and friendly relationship. For a peaceful, secure and prosperous world they work together. I am proud to be able to represent this great mate ship between the two nations.

I like to conclude my words by a quote from the founder of modern Turkish Republic, Also the first president and Commander of Turkish Army at Gallipoli Mustafa Kemal Ataturk ” Peace at home, peace in the world.” which goes hand in hand with our saying “Lest we forget” meaning not to forget the past and sacrifices made that have brought us here today.

Thank You


ANZAC-day-gallipoli-2015


23 Nisan – Onuncu Yıl Marşı – Meleğim Kreş / Çanakkale



 

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması



Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan’ın 18 Mart 2015 Konuşması

TRT’nin içine kedi kaçması nedeni ile yayını kestiği efsanevi konuşmadır…
Saygıdeğer konuklar,
Sevdalısını geride bırakıp, anasının nasırlı ellerini öpüp 100 yıl önce bizler için kavgaya tutuşanları, istikbalimiz için istiklal mücadelesi verenleri, savaştan barış çıkartanları, cumhuriyetimize önsöz yazanları anmaya geldiniz.
Beklendiğiniz topraklardasınız. Çanakkale’de değil çelikten kaledesiniz.
“Siperlerde bize de yer açın” diye haykıranlar,
“dedeciğim biz geldik” diyenler,
dünyadaki mahşerin 100 yıllık iftiharını yaşamaya hoşgeldiniz.
Biz çanakkalelilere onur verdiniz.
Değerli konuklar, sesime kulak verenler, sizi tanıyorum.
Sesimin şu an ulaştığı sizleri; adınızı, hayatınızı bilmesem de tanıyorum.
Yanınızda değildim, ama duydum.
Çanakkale türküsü söylenince eşlik ettiniz.
Görmedim ama biliyorum, siz de kınalanıp cepheye gönderilen aslanları, kendi cenaze namazını kılanları duyunca gözyaşı döktünüz.
15 yaşında toprağa düşenleri, okullarını bırakıp cepheye koşanları duyunca yandınız.
Nice acıları ve kahramanlıkları duyunca boğazınız düğümlendi, vücudunuz ürperdi.
Dualarınızda, dudaklarınızda onlara da yer verdiniz.
Evet sizleri biliyorum.
Seyit Onbaşı kadar olmasa da ağır yüklerin altına girdiniz.
Anafartalar’da Mustafa Kemal kadar olmasa da, acılara şahit oldunuz, nice darboğazlardan geçtiniz.
Mustafa Kemal gibi siz de kalbinizden vuruldunuz.
Onurunuzu, namusunuzu, inancınızı Çanakkale gibi korudunuz.
Hayatınızın bir yerinde Çanakkale gibi saldırılara uğradınız, Çanakkale gibi direndiniz.
Artık siz de Çanakkale’siniz. Çanakkale sizsiniz.
Değerli konuklar, müsaadenizle şimdi sizlere seslenmeyeceğim.
Sizlere siperleri, gemileri, birlikleri, tüfekleri de anlatmayacağım.
Çünkü bugün bütün kelimeler kifayetsiz, bütün cümleler yetersiz.
100. yıl nedeniyle bu defa aziz şehitlerimize hitap etmek, onların manevi ruhlarına seslenmek istiyorum.
Ey bu topraklar için toprağa düşenler,
bir hilal uğruna güneş gibi batanlar,
siz kara toprağın üstünde de, altında da bir oldunuz,
bizse ayrıştık, bölündük, hatta birbirimizi öldürdük.
Siz fakirlik içinde kazandınız,
bizse, zenginleştikçe kaybettik.
Siz düşmanınızı bile kucağınıza aldınız,
bizse dostumuzun dahi boğazına sarıldık.
Dün bir avuç yer ne kadar çok kişinin olmuş,
bugün koskoca bir memleket ne kadar az kişinin kalmış,
siz şimdi ebedi istirahatgahınızda uyuyorsunuz,
bizse derin uykulardayız. Ve asıl uyuyan biziz.
Ve Seyit Onbaşı’ya sesleniyorum.
Sen sadece 215 kiloyu değil koca Seyit,
sen vatan yükünü de sırtlayıp kaldıransın.
Oysa biz senin gibi ağır yüklerin altına giremedik.
Kolayı seçtik, sana layık olamadık.
Sen düşmanın dümenini bombalarken,
biz düşmanın dümen suyuna girdik.
Takımıyla yahya çavuşa sesleniyorum.
63 kişilik birliğinle kenetlenip bir olan yahya çavuş,
sen 2000 kişiye karşı destanlar yazansın.
bizse senin gibi, takımın gibi zorluklara karşı bir olamadık.
12 Eylül’de bölündük,
Sivas’ta yüreğimize ateşler düşürdük,
Maraş’ta ve daha nicelerinde insanlığımızı öldürdük.
Sevdiğini geride bırakan kahraman,
sen yârinin kokusunu, barutun kokusuna terk edensin.
Yar diye vatanını bilen, ölümü beklerken bile kadınına mektup yazıp, ruhum diye hitap edebilensin.
Bizse kadınlarımızı hak ettiği yere getiremedik,
özgecanları ve daha nice kadınlarımızı hayatta tutamadık.
Sen kadınına mektubunun arasında çiçekler gönderirken,
biz gözlerinin altından morluğu, vücudundan karayı, yarayı eksik edemedik.
Sizlerin vücudundaki kurşunlar onur madalyanız,
kadınlarımızın vücutlarındaki morluklarsa bizim utanç vesikamızdır.
Biz erkek olduk, ama adam olamadık.
Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’e sesleniyorum.
Sen mektubunda düşmanların evlatları için “kahramanlar” diyensin, onların annelerine “gözyaşlarınızı dindirin” diye seslenensin.
Ve sen onları da evlat bilip, bu toprağı dost diye tanıtansın.
Biz senin gibi hoşgörülü olamadık.
Bu vatanda herkesi kucaklayamadık.
Değil yabancı anaların gözyaşlarını dindirmek, kendi analarımızın bile gözyaşlarını durduramadık.
*
Sözün özü “1915 Çanakkale ruhu” sınavından çok da başarılı çıkamadık. Ama çok şey öğrendik.
Ben de çok şey öğrendim.
Büyük balığın, küçük balığı her zaman yiyemeyeceğini, Nusrat senden öğrendim.
Merminin mertlikle, tüfeğin yürekle boy ölçüşemediğini siz atalarımızdan öğrendim.
Çanakkale’de, küllerinden yeniden doğmayı prangaları kırıp, yeniden ayağa kalkmayı öğrendim.
Çanakkale’yle ilgili birçok şeyi bildim, öğrendim, anladım.
Ama bir tek şeyi anlayamadım.
Ey büyük Atatürk,
seni anlayamayanları anlayamadım.
***
Ey analarının goncagülleri ve babalarının koç yiğitleri gene de üzülmeyiniz ve huzur içinde uyuyunuz.
Sizlerin huzurunda diyorum ki, Anafartalar’da ki gibi Türkiye’ye hücum da etseler, Arıburnu gibi direniriz.
Conkbayırı’nda ki gibi kalbimizden şarapnelle de vurulsak, namazgah tabyası gibi topla da dövülsek, Çimenlik kalesi gibi dik, Kilitbahir kalesi gibi sağlam dururuz.
57. Alay gibi gerektiğinde son neferimize, son nefesimize kadar mücadele ederiz.
Yürüdüğü yolda iz bırakmayan, o yoldan geçmiş sayılmaz.
Ey şehitlerimiz, siz de Çanakkale’de iz bıraktınız.
Haşa ne Çanakkale’si, tarihimizde de, yüreğimizde de, ruhumuzda da iz bıraktınız.
Bizler ilhamımızı siz şehitlerimizden alıyoruz,
biz de sizin gibi özgürlüğümüze ve barışa bu kentte sahip çıkıyoruz.
100 yıl önce hiç düşünmeden canından vazgeçen sizler
bağımsızlığınızdan, özgürlüğünüzden vazgeçmediniz
çocuklarından, analarından kopan sizler
hürriyetinizden koparılamadınız.
Şimdi, Mehmet Akif gibi hep bir ağızdan haykırarak diyeceğiz ki;
ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
hangi çılgın bana zincir vuracakmış? şaşarım
kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Aziz şehitlerimiz size söz;
barışın kenti Çanakkale’de, ülkemizde ve dünyada barışı yücelteceğiz. Kardeş olacağız.
Çünkü Çanakkale Savaşı kardeşlerle, düşmanların savaşıdır.
Çünkü kardeşliğe yapılan bir hücum, tek kelimeyle ihanet katarına eklenmektir.
Türkle – Kürt çatışırsa ne Türk kalır ne Kürt
Aleviyle – Sünni ayrışırsa ne Alevi kalır ne Sünni.
Oysa Türkle – Kürt, Aleviyle-Sünni birleşirse ne zalim kalır ne de zulüm.
onun için barışın kenti Çanakkale’den,
savaşın 100. yıldönümünden haykırıyorum;
Meriç kıyısındaki minicik bir kum tanesinden,
Ağrı dağı’nın yamacındaki yabani bir ota kadar her yere barış istiyoruz
Sinopta şu anda sahile vuran bir dalganın köpüğünden,
Hatay’ın Kızılçat köyünde açan çiçeğe kadar
herşeyde barış istiyoruz.
İstiyoruz ki; etrafımızdaki çember daralmasın,
barış ve özgürlük nefes alsın.
Barışın kenti Çanakkale’nin Belediye başkanı olarak;
inatla ama umutla barışın hakim olduğu bir dünya hayalimi sürdüreceğim.
Biliyorum ki ;
şehitlerimizin mezarlarında ki her bir kitabeyi öpen çanakkale rüzgarı, koparılmış güller gibi solan kahramanlardan her yere barış taşıyacak.
Biliyorum ki;
100 yıl önce kavuşma hayallerinin eriyip kül olduğu bu yerden, barış adıyla bir kıvılcım yanıp, çoban ateşiyle dağları dolaşacak.
Bunun için biz de siz şehitlerimiz gibi;
ekmeğimizden tasarruf edeceğiz, ama şerefimizden asla
candan olacağız, yardan olacağız,
ama özgürlük ve barış kokan bir dünyadan asla
biz de sizler gibi;
düşmanımızı kucağımızda taşıyacağız, ama sırtımızda asla.
Son nefesimizi tüketeceğiz, ama onurlu mirasınızı asla.
Bedenimizi çiğnetiriz, ama özgürlük ve barış yeminimizi asla.
Ey aziz şehitlerimiz,
siz toprağın altındakiler, biz üstündekilere ilham olsun.
Bükülmez bileklerinize, korku bilmez yüreklerinize selam olsun.
Özgürlük için toprağa düşüp, toprak olan siz şehitlerimizin ruhları şad olsun.
Saygıdeğer misafirler,
18 Mart Şehitler günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 100. yılı anma konuşmama son verirken;
bizlere bağımsız, başı dik bir ülke, özgürlükçü bir ruh miras bırakan başta Mustafa Kemal Atatürk ve mücadele arkadaşları olmak üzere, onların kurduğu laik ve demokratik cumhuriyetimizi korumak ve kollamak ülküsüyle, ülkemizin varlığı ve bütünlüğü için dün olduğu gibi bugün de hiç düşünmeden canını vermiş Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, Emniyet teşkilatımızın tüm şehitlerini rahmet, gazilerimizi minnetle anıyor, aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum.
Çanakkale gibi tarihi sorumluluğu çok büyük bir kentin belediye başkanı olmanın onuru ve 1915’in omuzlarımızdaki derin sorumluluğuyla sizleri sevgi ve saygıyla selamlarken
son sözüm şudur;
yaşasın kardeşliğimiz , yaşasın özgürlüğümüz
ve yaşasın barış…
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan 
https://www.facebook.com/pages/Ülgür-Gökhan/644000068981427

100 Yılda Gençliğin Çanakkale Destanı 2015


 


 

Asırlık Ortak Mirasımız – Çanakkale 100. Yıl


 


 

2014 ANZAC DAY DAWN SERVICE – AUBURN RSL

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

2014 ANZAC Day Dawn Service’e AUBURN RSL de katıldı.

Australian Ataturk Cultural Centre

attended 2014 ANZAC Day Dawn Service at Auburn RSL.

2014 Mart 26 – ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ – ULUSAL BİLİNCİN İLK KIVILCIMI

AAKM Makale - Hurriyet - OmerCan Banner 2013.v3

ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ – ULUSAL BİLİNCİN İLK KIVILCIMI

Çanakkale Savaşları yalnız Türk tarihinin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Truva atı hilesini bir kez daha deneyen batılı emperyalist devletler, Agamemnon adlı savaş gemisinin de içinde olduğu Birinci Dünya Savaşında, dünyanın  en büyük savaş gemilerinden oluşan çok güçlü bir donanma ile önce Çanakkale boğazını zorlamışlar, sonra yaklaşık iki yıla yakın bir zaman süresinde kara savaşları ile vatanımızı işgale çalışmışlardır. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Türk gücü ve kudretine yenik düşen düşmanlarımız, Çanakkale boğazını geçememiş, İstanbul’a ulaşamamışlardır.

1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada’dan Çanakkale Boğazının ağzına doğru yaklaştılar. Buradan savunma kalelerimize doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havan topu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden bir top mermisiyle 11 ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştüler. İstanbul’u işgal etme niyetlerini sergileyen itilaf devletlerinin saldırıları Mustafa Kemal tarafından değerlendiriliyordu. 13 Mart 1915’e kadar İngiliz ve Fransızlar ortaklaşa büyük bir donanmayı Çanakkale boğazlının girişinde topladı. Bu zamana kadar düşman savaş gemileri ve denizaltıları boğazlardan geçebilmek için bombardıman, mayın tarama ve imha etme çalışmaları yaptılar. Türklerin toplarla karşılık vermesi düşman gemilerinin geçmesine müsaade etmiyordu.

Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak gösteren itilaf devletlerinin ortak donanması diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyorlardı. Hava şartları elverişli olunca yeni saldırılar düzenliyorlar, fakat yine sonuç alamıyorlardı. Başarı sağlayamayan düşman gemilerinin komutanı Amiral Carden görevden alınıp yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donanmayla Boğaz’a saldıracağını, yakında İstanbul’da olacağını Londra’ya bildirdi.

Bu arada Çanakkale Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17 ve18 Mart gecesi Boğaz’a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece 26 mayını Boğaz’a on birinci hat olarak döşedi. Boğaz’da 400’ü aşkın mayın 11 hat olarak yerleştirilmişti.

18 Mart 1915 günü sabah 10’da İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, arka arkaya ilerleyen üç filo olarak sabahın erken saatlerinde Çanakkale Boğazı’na girdiler. Düşman donanmasının ilk filosunu, İngilizlerin Queen Elizabeth ve İnflexible zırhlıları ile Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri oluşturuyordu. Agamemnon batılıların doğuluları yok etmek için kullandıkları hile oyunu Truva atı simgesinin sahibi olan kralın adı idi. Truva savaşları Anadolu Türkleri ve batılı emperyalist güçler arasında yüzyıllar önce geçmesinden dolayı görüldüğünden çok daha önem taşıyan bir simgedir. Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra bu konuya değindiği sözlerini ilgilenenler araştırıp bulabilir. Tarih tekerrürden (tekrar etmekten) ibarettir diye bunun için derler atalarımız.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

Boğaz’ı kolayca geçebileceklerini sanan İngilizler ve Fransızlar, zayıf zannettikleri Türk savunmasını kolayca susturacaklarını umuyorlardı. 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri bu umut ve güvenle şiddetli bir ateşe başladılar. Karşılıklı korkunç bir bombardıman bütün gün aralıklarla sürdü. Türk topçusu boğazı cehenneme çeviriyor‚ düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki tabyalarımızı hallaç pamuğu gibi atıyor‚ kıran kırana cehennemi bir savaş oluyordu. Bombardıman sırasında Türk savunması büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlara çarpan Bouvet ve Suffren savaş gemileri sarsıldılar, manevra kabiliyetlerini kaybettiler. Boğazın berrak suları üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren savaş gemilerine destanlaşan Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar.

Türk tabyaları, Boğaz’ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ediyorlardı. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımızın mayın tarayıcılarına yağmur gibi yağan ateşli sonucunda panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible ve İrressitible büyük hasar gördüler ve battılar. Daha sonra Queen Elizabeth ve Agamemnon yaralandı.

Saat 18.00′e doğru İngiliz amirali Robeck üç zırhlısının saf dışı kalması‚ bir o kadarının da ağır hasar görmesi üzerine geri çekilme emri verdi‚ çekilme sırasında Ocean zırhlısı da mayına çarptı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nı denizden aşamadılar ve çok büyük kayıplar vererek Çanakkale Boğazı’nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

18 Mart 1915 Çanakkale Deniz Zaferi ardından, emperyalist işgal kuvvetleri 25 Nisan 1915 de ANZAC’ların Arı Burnuna çıkarmaları ile başlayan kara savaşlarına, yaklaşık iki yıl sonra son verip yenilgiyi kabul etmek zorunda kaldılar. Türk milli direnişinin kahramanı Mustafa Kemal Paşanın komutanlığında başlatılan kurtuluş savaşımızın ve emperyalist düşmanlarımıza karşı başarı sağladığımız ilk savaş olan Çanakkale Deniz Zaferi, Türk ulusal bilincini doğuran ilk kıvılcımdır.

Türkiye’mizin son on yıldır gidiş hattına bakılırsa, Türk ulusal bilincinin yeniden doğması gerektiği gün ışığı gibi gözümüzü kamaştırmaktadır. İşgal devletleri bu sefer sinsice içimize sızmış ve işbirlikçilerle vatanımızı tekrar işgal etmektedirler.

Türk halkı uyan, silkin ve kendine gel!!!

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

Bu Makale  Hürriyet Avustralya Gazetesi

26 Mart 2014 tarihli sayısında yayınlanmıştır.