ŞİİRLER


CEMİL !

Etme Cemil! Eyleme Cemil!
Ben gidiyorum deme Cemil!


Arzular var dileğimde
Zincirler var bileğimde,
Türk yatıyor yüreğimde,
Koyup beni gitme Cemil!


Masallardan filim yaptım,
Çileyi özleme kattım,
Gurbeti benmi yarattım
Bana gönül koyma Cemil!


Yüreğim bir çöle döndü,
Gonca güller çabuk soldu,
Azrail sebepsiz geldi
Yolun sonu bitti Cemil!
Can bedenden gitti Cemil!


Yağmurlar dinmiyor gökmü delindi
Cemil! Sen gideli yıllar yoruldu,
Mahkeme kuruldu suval soruldu,
Sende benim kalemimi kır Cemil!
Duy Cemil!


Etme Cemil! Eyleme Cemil!
Ben zaten yanıyorum,
Sende ateşimi harlama Cemil!…

Türkan SUNA
2015 Sidney, Avustralya


 
Ne ararsın TANRI ile aramda!…
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa niye türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım, içerim.
İkimiz de gelsek kıldan köprüye,
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp ATATÜRK’e dua et.
Senin gibi dürzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma.
ATATÜRK’e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin şerefsiz.

Neyzen TEVFİK


ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin

Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,

O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak

Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker

Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.

Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?

Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

 

Mehmet Akif ERSOY


ÇANAKKALE DESTANI

Yıl 1915

18’indeyiz Martın.

Kendine gel biraz!

Pek tekin değildi Çanakkale’nin suyu,

Geçilmez bu boğaz…

Bizi

Ne topun yıldırır,

Ne kurşunun.

Çünkü artık

Başladı cengimiz.

Er meydanında bulunmaz dengimiz…

Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen?

İşte fırladık siperden.

Sırtına yüklenmiş kahraman

Seyit 276 kiloluk mermiyi,

Koşuyor bataryasına ateşler içinden.

Bu mermi denizlere gömecek Elizabet’i Buvet’i…

Yanıyor bugün Anafartalar yanıyor,

Denizler yanıyor,

Dağlar yanıyor.

Zafer bizimdir artık

Düşman zırhlıları batıyor…

Türk’üm,

Muzaffer olarak doğmuşuz bir kere.

Bir karış toprak uğruna Kimimiz şehit oluruz.

Kimimiz gazi.

Hiç değişmez bu yazı.

Dünyada her yer geçilir belki

Lâkin geçilmez Çanakkale Boğazı..

 

Fahri ERSAVAŞ


BİR YOLCUYA

Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda

Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda

İstiklal uğrunda, namus yolunda

Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğduğu sele

Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti

Yaptığı bu tümsek, amansız çetin

Bir harbin sonunda bütün milletin

Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

 

 

Necmettin Halil ONAN


ÇANAKKALE DESTANI YİĞİDİM / ŞEHİDİM

Vatanın uğrunda can verilince

Rabbin huzurunda can dirilince

Her şey dile gelir sur üflenince

Toprak şöyle söyler dile gelince

 

Bakmakla bilinmez kıymetim/kadrim

Her karşı toprağım kutsaldır benim

Uğruma binlerce şehitler verdin

Al kanla yazıldı tarih defterim

 

Vurulup koynumda yatan yiğidim

Kıyamette elbet sana şahidim

Bu vatan uğruna gitti gençliğin

Göklerden verildi rütben şehidim

 

Vatan bir cehennem gibi yanıyor

Dünya bizi mağlup olmuş sanıyor

Suskun duran millet bir uyanıyor

İttifaklar Mehmetçiği tanıyor

 

Kahramanlar burda çoktur seçilmez

Şehitlik şerbeti kolay içilmez

Bir nefes anında umman geçilir

Bilinir ki Çanakkale geçilmez

 

Burası Türklerin ebedi yurdu

Her Mehmet bir tabur düşman vurdu

Böylece tüm dünya şanın duydu

Yedi Düvel mecbur selama durdu

 

Dinle beni dinle anla ey gencim

Yiğitler koynumda artar direncim

Atanın yazdı takvime göre

Seninle akranım ben de çok gencim

 

Huzurla şad olsun ruhu atanın

Pişman oldu soyu bana çatanın

Sonsuza dek sana kutsal vatanım

(Bu)Övünç binlerce kefensiz yatanın

 

Ey gencim ecdadın bedel ödedi

Uğratma namerdi yurduma dedi

Üzme sen Ata’nı incitme emi

 

Görevi ilahi bilincindendi

Şöhreti saygıyla söylenip geldi

 

 

Güngören 18.03.2000

İSTANBUL

Zeki İ. KIZILIŞIK

 


MEHMETÇİK

 

Esaret zincirini kanlarla kıran Mehmet,

Hürmetle eğilmede huzurunda bu millet,

Kan verdin şu toprağa ebedi şan aldın sen.

 

Öldünde savaşlarda yaşatmak için yurdunu,

Çoştunda savaşlarda azgın düşmanlar durdu.

Bütün dünya milleti o azgın düşmanlar ki,

Memleketi istila edeceklerdi sanki.

 

Düşündüler mi onlar üç kıtanın fethini,

Düşündüler mi onlar şanlı tarihini.

Çoştun da bir zamanlar atlamıştın Tuna’yı,

Ezmiştin hasımları sarmıştın Viyana’yı.

 

Avrupa ortasında yıllarca at oynattın,

Dillere destan olan kahramanlar yarattın.

Saçtın oralarda binbir dehşetle korku,

Sinerek düşmanların Türk geliyor diyordu.

 

Unutulmuştu demek o istila günleri,

Tarihe nam saldığı Türk’ün şanlı günleri.

Hatırladın sen o şerefli anları,

Çanakkale önünde boğarak düşmanları.

 

Çarpışarak orada bulmak için hakkını,

Durdurdun imanınla,çoşup gelen akını.

Bir kere daha geçti şanlı tarihe ismin,

Sen bizim kalbimizde ölmez ve ebedisin.

 

 

 

E.kıdemli Alb. Celalettin Alıcı

15 Şubat 2006

 


ŞEHİT ASKER

 

Albayrağa sarılı tabutun önünde

Durmuştu bir imam kıblemizin yönünde

Saf saf oldu insanlar hocanın arkasında

Şehidin resmi vardı herkesin yakasında

 

Büyük bir boy resimle kortejin önlerinde

Özenle taşınıyor asker ellerinde

Gençliğin baharında henüz yirmi yaşında

Mavi bir bere vardı o tertemiz başında

 

Tüm cemaat ağlıyordu yaşları sel gibiydi

Esen meltem rüzgarı kara bir yel gibiydi

Seni uğurlarken içimiz yasla doldu

Tüm analar babalar ak saçlarını yoldu

 

Omuzlarda yükseldin göklere erdi başın

Olmasa da dünyada bir tek taşın

Öteki yaşamında makamın cennet oldu

Sen gidince yurdumun tüm çiçekleri soldu

 

Benim şehit askerim sen ölmedin asla

Vatanın dağlarına ismin yazıldı kanla

Sana silah çeken el kırılacaktır bir gün

Bu dünyadan edilecektir sürgün

 

Bunu asla unutma ey kahraman şehit

Her şeyi bilen Tanrı bize olsun ki şahit

Seni toprağa değil yüreğimize gömdük

Yanıyor çiğerimiz sanki ateşe döndük

 

 

Emekli Kıdemli Albay

Celaleddin Alıcı 30.04.2006


Yarının Türküsü

 

Arkadaşlar, haydi artık saflar dizilsin!

Uzak, yakın ufuklardan koşup gelerek

Belde çelik kılıç, içte çelikten yürek

Taşıyanlar saflardaki yerini bilsin!

 

Bir çığ gibi yürüyelim gözler ilerde;

Keder, elem her ne varsa geride kalsın!

Tehlikeler duman gibi tüterken yerde

Arkadaki her düşünce sönüp ufalsın.

 

Kahramanlar yürük gider ölüme karşı,

Bir sevgili gibi onu basar bağrına!

Bak, uzaktan çalınıyor bir zafer marşı,

Yürüyelim şu doğmakta olan yarına…

 

Sen ne kadar güzel şeysin, ey şanlı ölüm!

Bizim bütün talihimiz sende saklıdır.

Ey dünyada her yiğite nişanlı ölüm,

Zevki sende arayanlar elbet haklıdır.

 

Köprüköy’den, Pilevne’den gelen ses nedir?

Çanakkale şehitleri dirildiler mi?

Çocuklarda yeni doğan bu heves nedir?

Kocamışlar bir sır için gençlik diler mi?

 

Saflarımız seylerse de yine ileri!..

Düşenlerin kanlarından doğar bir şafak!

Haydi sarssın yeri, göğü cenk türküleri;

Kanımızla burda yarın güller açacak.

 

 

Hüseyin Nihal Atsız


Annelere Şehit Hediye

 

Bugün anneler günü mayısın on dördü

Dört şehit verdik üzeri ay yıldızla örtüldü

Şehit annesi olmak onlara en büyük ödüldü

Hediyeler annelere tabutlarda götürüldü

 

Bu hediyeyi size gönderen Allah’tır

Cennet ayağınızın altında anahtarı evladınızdır

Evladınızın yeri peygamberler yanıdır

Kefeni ise rengini alan ay yıldızlı bayraktır

 

Annesi evladından bir hediye beklerken

Evladı annesine hediye edilirken

Gözlerinden damla damla yaş dökülürken

Hediyeler omuzda tekbirler getirildi arşı inleten

 

Şehit annesi olmak her Türk annesinin hayali

Sen merak etme evladının mekanı cennet bahçesi

Şehitler ölmez onlar yaşar ama zordur görmesi

İnşallah bu son hediye olur gelmez artık gerisi

 

 


Çanakkale Şehitlerine

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer

Kaynıyor kum gibi, Mahşer mi, hakikat mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,

Osrtralya’yla beraber bakıyorsun ; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.

Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…

Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,

Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;

Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz …

Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,

Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;

Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;

Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,

Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller,

Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,

Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…

Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, başa, edecek kahrına ram?

Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,

Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bir göğüslerse Huda’nın edebi serhaddi;

“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:

İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…

O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,

Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…

Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…

Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;

Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;

Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;

Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;

Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;

Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,

Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…

Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;

Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,

Sana gelmez bu ufukalar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,

Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

 

 

Arikurt


Çanakkale

“Söyle arkadaşım “dedi Anadolulu Mehmet

Yanıbaşında ki Anzak erine

“Nerelerden kopup gelmişin

Neden çökmüş bu mahsunluk üzerine”

“DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDAN” dedi gencecik Anzak

“Öyle yazmışlar mezar taşıma

Doğduğum yerler öylesine uzak

Örtündüğüm topraksa gurbet bana”

 

“Dert edinme arkadaşım” dedi Mehmet

“Değil mi ki yurdumuzun koynundasın ilelebet

Sende artık bizdensin

Sende bencileyin bir Mehmet”

 

Çanakkale toprağının

Üstü cennet altı mezar

Kavga bitmiş mezarlarda

Kaynaş olmuş yiten canlar

“Ya sen” dedi Mehmet

Oyun çağındaki İngiliz erine

“Yaşın ne senin kardeş

böylesine erken buralarda işin ne”

 

“Yaşım sonsuza dek on beş”

dedi ufak tefek İngiliz eri

“Köyümde askercilik oynar

coştururdum trompetle bizimkileri

 

Derken kendimi cephede buldum

Oyun muydu gerçek miydi anlamadan

Bir sahici kurşunla vuruldum

Sustu boynumdaki trompet

 

Son verildi böylece oyundan bozma işime

Gelibolu’da bana bir yer kazıldı

Mezar taşıma ON BEŞİNDE TRAMPETÇİ yazıldı

Öyküm de künyem de bundan ibaret

 

Yağmur yağıyordu usul usul toprağa

Gözyaşları düşerek üstüne sanki

Damla damla ağlıyordu uzaktan uzağa

Sahibini yitiren bir trompet

“Ya sizler” dedi Mehmet

Dünyanın dört kıtasından

Mezar dolusu erlere

“Hangi rüzgar savurdu sizleri

bu bilmediğiz yerlere”

 

Kimi İngiliz’di kimi İskoç

Kimi Fransız dı kimi Senegalli

Kimi Hintli kimi Nepall

Kimi Avustralya’ dan Yeni Zellanda ’dan Anzak

Gemiler dolusu asker

Her biri niye geldiğinden habersiz

Gelibolu’nun oya gibi koylarından sızarak

Tırmanmışlardı dağa bayıra

Siper siper yara gibi yarılan toprak

Mezar olmuştu savaş ardından onlara

 

Kiminin BURADA YATTIĞI SANILIR

Kiminin ADI BİLİNSE DE MEZARI BİLİNMEZ

Kiminin de mezar taşında

On altı,on yedi on sekiz yaşında

EBEDİ İSTİRAHATE ÇEKİLDİĞİ yazılı

Çanakkale topraklarında

Her birinin erken biten yaşam öyküsü

Eski yazıtlar gibi taşlara böyle taşlara böyle kazılı

“anlamaz mıyım”dedi “halinizden kardeşler”

adına yazılı taşı bile olmayan asker

Anadolulu Mehmet

 

“Bende yüzyıllarca yaban ellerde

Neyin uğruna bilmeden can vermişim

Kendi yurdum uğruna can vermenin tadına

İlk kez Çanakkale’ de ermişim

 

Uğrunda can verdikçe vatanlaştı ancak

Ekip biçtiğim padişah mülkü toprak

Değil mi ki sizler alamazsanız bile

Bu topraklar almış sizleri basmış bağrına

Sizlere de vatan sayılır artık Çanakkale “

 

Çanakkale toprağının

Üstü cennet altı mezar

Kavga bitmiş mezarlarda

Kaynaş olmuş yiten canlar

 

Bir garip savaştı Çanakkale Savaşı

Kızıştıkça kızgınlığı dindiren

Ara verdikçe ateşe düşmanı kardeşe

Döndüren bir savaş

Kıyasıya bir savaştı

Ama saygı üreten bir savaş

Yaklaştıkça birbirine

Karşılıklı siperler

Gönüllerde yakınlaştı

Düştükçe vuruşanlar toprağa

Dostlar gibi kaynaştı

 

Savaş bitti

Ölenler kaldı sağlar gitti

Köylü köyüne döndü evli evine

 

Kır çiçekleri geldiler akın akın

Çekilen askerlerin yerine

Yaban gülleri dağ laleleri papatyalar

Kilim kilim yayıldılar toprağa

Siper siper

Toprağın savaş yaralarını örttüler

Koyunlar koruganları yuva yaptı kendine

Kuşlar döndü gökyüzüne kurşunların yerine

Çiçeğiyle yemişiyle yeşiliyle

Silah yerine sapan tutan elleriyle

Geri aldı savaş alanlarını doğa

Can geldi toprağa silindikçe kan izleri

 

Yeryüzünde cennet oldu öylece

O cehennem savaş yeri

 

Şimdi Çanakkale Gelibolu

Bahçe bahçe

Ülke ülke

Mezar dolu

 

Üstü cennet altı mezar

Çanakkale toprağının

Kavga bitirmiş mezarlarda

Kaynaş olmuş yiten canlar

“Huzur içinde uyusun”

Vuruştukları topraklarda

Kavgadan kinden uzakta

Yanyana dostça yatanlar

MEHMET AKİF ERSOY


BÜLENT ECEVİT

Bir Yolcuya

( Bu şiir Gelibolu yamaçlarında yazıldı.)

 

Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,

Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.

Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,

Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

 

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,

Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,

İstiklal uğrunda, namus yolunda,

Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.

 

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,

Son vatan parçası geçerken ele,

Mehmed’in düşmanı boğuldu sele,

Mübarek kanını kattığı yerdir.

 

Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin

Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,

Bir harbin sonunda, bütün milletin,

Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

 

 

NECMETTİN HALİL ONAN


HAVA ŞEHİTLERİ

Kartal bile uçmadı göklerde böyle hızla,

Buludan geçtiniz, yıldızları aştınız.

Kurtardınız bu yurdu çelik kanadınızla,

Dar görerek yerleri göklerde savaştınız.

 

Ay yıldızın her zaman dolaşırken göklerde,

Size durmak düşmezdi kanat varken bu yerde.

Bir ejderdi gökler ki aşılmaz yedi katlı,

Onu bile geçtiniz kuşlar gibi kanatlı…

 

Fakat bazen düştünüz, kırıldı kanadınız,

Tarihlere yazılı unutulmaz adınız.

Bu yurt için yükselip, bu yurt için öldünüz.

Siz toprağa düşmeden kalplere gömüldünüz.

 

İ. Hakkı SUNAT


HAVA ŞEHİTLERİNE

Dün nasıl vücudumuz,

Uçuyorsa göklerde.

Bugün de ruhlarımız,

Yaşıyor aynı yerde.

 

Toroslar’ı ilk aşan

Göklerden sizlerdiniz.

Ülkü peşinde koşan,

Kahraman erlerdiniz.

 

Rahatça uyuyunuz,

Sizleri unutmadık.

Sesimizi duyunuz,

Sizleri unutmadık.

 

Göklerde tunç kanatlar,

Yurda kanat geriyor.

Ay yıldızlı bayrağım,

Bulutları deliyor.

 

Ali SAĞTÜRK


HAVA ŞEHİTLERİNE

Yurt nöbeti göklerdedir,

Göğe sınır çizilmesin.

Kartallara durak olmaz,

Bir kez yola dizilmesin.

 

Yeni çağın gerçeği bu :

Göktekiler korur yurdu. Yiğit yazar ordu ordu,

Paraşütler çözülmesin.

 

Gök de artık bir vatandır.

Yurt uğruna konan candır,

Havacıya adı şandır,

Başka destan yazılmasın.

 

Filo filo kutsal, iri,

Bazen uçar, dönmez geri.

Gök kubbedir türbeler,

Yere mezar kazılmasın.

 

Hüseyin KALABA


HAVACILAR MARŞI

Türk anası rüzgarla,

At üstünde barışmış.

Onunla havalanıp

Bulutlara karışmış.

 

Denizde gemileri,

Nice kasırga yenmiş.

Yeryüzünün en ünlü,

Denizcisi Türklermiş.

 

Kuş gibi kanat gerdik,

Biz de şimdi göklere.

Ovalar meydan oldu,

Nehirler birer dere.

 

Bu yalçın sınırıma,

Kartallar imreniyor.

Türk oğlu havada da,

Eşsiz kaldı deniyor.

 

Rakım ÇALAPALA


34 ARSLAN PARÇASI

Bordoydu bereleri

Otuz dört tane arslan parcası

Otuz dört tane Türk askeri

Koca çelik kuş kalkarken Diyarbakır’dan

Bulutlar ağlıyordu delicesine

Kulaklarında pervane sesi

Alınlarına düşen damlalar çelik kuşun göz yaşlarıydı

Ankara nın yolunu tutmuşlardı, yüreklerinde sıla hasretiyle

Şimşeklerle köşe kapmaca oynuyordu çelik kuş

Sonra bir yıldız kaydı gök yüzünden

Ne oldugunu kimse bilemedi bu yıldıza

Yoksa sonsuzluğa mı boğulmuştu

Sonra toprak fısıldadı ne olduğunu

Yürekler dağlandı, kadınlar dul, çocuklar yetim kaldı

Berelerinin rengi ise kırmızıyı andırır olmuştu

Ağlayan eşler feryad eden analar soruşan cocuklar

Toprak ağlıyor , sancak dalgalanıyor, bayrak kanıyordu

Otuz dört tane arslan parçası ise

Ay yıldızlı kefenini arıyordu

“Anne şehit nedir?” diye sordu bir yetim

“Şehit babandır oğul”, dedi gözü yaşlı ana,

“Vatan için ölen , toprağa can veren,

Ay yıldızlı bayrağa canıyla siper olandır ” dedi ana

Sonra çocuk ağlayacak gibi oldu

Gözlerine iki damla yaş yürüdü, içi buruldu

Sonra “ben ağlamam ana!” diyebildi

Ürkek ve sessiz bir o kadar gururla haykırarak

Sonra o masum dudaklarından şu kelimeler döküldü

“Ana babam ölmedi”

“Çünkü şehitler ölmez ” diyebildi…

 


 

Leave a Reply