Hilafet Yok, Cumhuriyet Var!
‘Hilafet Meclis’te Mündemiçtir’ İddiasına Adalet Bakanı Seyyid Bey’in Verdiği Yanıt:
Hilafet Yok, Cumhuriyet Var!
Doksan yıl önce, 3 Mart 1924 günü, milletvekillerince görüşülmek üzere Meclis’e sunulan yasa tasarısı: “Hilafetin ilgasına ve Hanedan-ı Osmani’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Teklif-i Kanuni” başlığını taşıyordu. Yasanın ilk maddesi şöyleydi: “Halife hal’edilmiştir. Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, makam-ı hilafet mülgadır.”
Maddede yer alan “Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan” ibaresi; bu yasa tasarısı Meclis’e sunulmadan bir gün önce, 2 Mart 1924 günü, Cumhuriyet Halk Fırkası Grup Toplantısında; Adalet Bakanı Seyyid Bey’in yaptığı uzun açıklamaların özü olarak ve onun imzasını taşıyan bir önergeyle metne katılmıştı. Bu metin, ertesi gün (3 Mart 1924) Adalet Bakanı Seyyid Bey’in imzasını taşıyan “hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan” ibaresiyle Meclis’e sunulacak ve milletvekilleri işte bu ibareyi içeren madde metniyle ilgili olarak söz alıp, görüşlerini açıklamaya başlayacaklardı. Yasa maddesi Meclis’te görüşülürken milletvekilleri ikiye ayrıldı:
1-YASAYI SAVUNANLAR: Bunlar, yasalaşması durumunda hilafetin kökten kaldırılması sonucunu doğuracak olan “hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan makam-ı hilafet mülgadır” ibareli metnin aynen kabulünü istiyordu. Adalet Bakanı Seyyid Bey imzasıyla metne katılan bu ibarenin, yine Seyyid Bey’in bir gün önceki parti grup toplantısında yaptığı açıklamalar ışığında anlamı, özetle şöyleydi:
Hilafet, şu ya da bu devlete ait somut bir hükümetin ve somut bir cumhuriyetin değil; sözcüğün soyut ve genel anlamıyla “hükümet” ve “cumhuriyet” anlam ve kavramında; ilk 4 halife dönemindeki biçimi ile içerilmiş; ancak İslam Bilginleri’nce “Gerçek Hilafet” adı verilen o Hilafet’in, Peygamberin ölümünden otuz yıl sonra sona ereceği ve bir daha da dirilmeyeceği, hadisle sabit olduğundan; hilafet de, hilafet makamı da, kaldırılmıştır.
2-YASAYA KARŞI ÇIKANLAR: Bunlar, Hilafetin Osmanlı Hanedanı’ndan alınmasını, fakat kaldırılmayıp Millet Meclisi’nce üstlenilmesini istiyordu. Anlamı bir gün önce parti grup toplantısında Adalet Bakanı Seyyid Bey tarafından açıklanmış olan “Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç,…” ibaresine karşı çıkarak; bunun yerine, başka bir ibare; yasalaşması durumunda hilafetin Osmanlı Hanedanı’ndan alınarak Millet Meclisi’nce üstlenilmesi sonucunu doğuracak olan “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir” ibaresinin metne konulmasını öneriyorlardı. 1924 Anayasasının 40. maddesinde “Başkumandanlık TBMM’nin şahsiyet-i maneviyesinde mündemiç” maddesi vardı. Bu, günümüz Türkçesinde: “Başkomutanlık, TBMM’nin görev ve yetkileri arasında olup, bu görev ve sorumluluk, TBMM tarafından üstlenilmiştir” anlamına geliyordu. Bu grubun yasa metnine sokulmasını önerdikleri “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir” ibaresi de, benzer biçimde, günümüz dilinde “Hilafet TBMM’nin görev ve yetkileri arasında olup, TBMM tarafından üstlenilmiştir” anlamına gelmekteydi.
Bu ibarenin, kaynağı bir yıl önce, 1923 yılı başında, Ankara’da Yeni Gün matbaasında bastırdığı “Mebuslara Beyanname” (Milletvekillerine Bildiri)’de milletvekillerine: “Meclis-i âlinin şahsiyet-i mâneviyesi (…) hilâfeti dahi vekâleten deruhde” etmelidir, çağırışı yapmış olan Said Nursi’ydi.
3 Mart 1924 günü, Millet Meclisi’ndeki tartışma, özünde, Adalet Bakanı Seyyid Bey imzalı “mana ve mefhumda esasen mündemiç” ibaresi ile Said Nursi kaynaklı “TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiç” ibaresi arasındaydı. Said Nursi’nin 1923’te milletvekillerine yönelik “Hilafet, TBMM’nin manevi şahsiyetinde deruhte edilmelidir” (Meclis’çe üstlenilmelidir) çağrısı; bir yıl sonra, 3 Mart 1924 günü, Millel Meclisi’nde yankılanacak; Kastamonu Milletvekili Halit Bey (Akmansü), Gümüşhane Milletvekili Zeki Bey (Kadirbeyoğlu), Zonguldak Milletvekili Tunalı Hilmi Bey ve daha birkaç milletvekili, “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetindedir, şahsiyet-i manevivyesinde mündemiçtir” ibaresinin yasa metnine sokulmasını; yani Osmanlı Hanedanı’ndan alınacak olan Hilafet’in, TBMM’nin görev ve yetkileri arasına sokulmasını önereceklerdi. Halid Bey, yasaya “Hilafet, Büvük Millet Meclisi’nin şahsiyet-i maneviyesinde” ibaresinin sokulmasını önermiş, Tunalı Hilmi Bey, bunu “(Hilafet) Büyük Millet Meclisi’nin şahsında mündemiçtir”e dönüştürmüş; görüşmeler sırasında bir kaç milletvekili daha Hilafet’in TBMM tarafından üstlenilmesi anlamına gelen sözler etmişler; ancak, hilafetin kökten kaldırılmasını savunan ve ezici çoğunluğu oluşturan milletvekilleri, onların bu önerilerine karşı çıkmışlardı.
Söz alan milletvekillerinin konuşmaları bittikten sonra oylamaya geçilmeden önce; İzmir Milletvekili Adalet Bakanı Seyyid Bey kürsüye çıktı. Seyyid Bey, yaptığı uzun konuşmada; Hilafet’in hangi nedenlerden dolayı “TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiç” olamayacağını yadsınamaz kanıtlarıyla ortaya koyacaktı.
Seyyid Beyin, “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir” ibaresini öneren Halit Bey ve yandaşlarına verdiği yanıt, 3 Mart 1924 günlü TBMM Tutanağı’nda saptanan ve parantez içinde günümüz Türkçesi’ni verdiğimiz kendi sözleri ile, özetle şöyleydi:
“Hilafet-i Hakikiye’nin (Gerçek Halifeliğin) şartlarına gelince, bunlar on kadar şeraitten (koşuldan) ibarettir.” “Bunlardan biri eksik olursa Hilafet sahih (gerçek, doğru) olmaz.” (Bu şartlardan biri) “Kureyş” ten (Arapların Kureyş aşiretine mensup) olmak(tır). (…) “Efendiler! Kendi kendimizi aldatmayalım. Alem-i İslam’ı (yeryüzündeki bütün müslümanları, İslam ülkelerini) biz hiç aldatamayız. (…) Onlar Hilafeti İslamiye’nin (İslam Halifeliği’nin) ne demek olduğunu bilmezler mi efendiler? (…) Halifenin Kureyş’ten (Arapların Kureyş kabilesinden) olması lazım geleceğini bilmezler mi efendiler? (…) Bilcümle kütüb-i İslamiyye’de (bütün İslam din kitaplarında) imamın (Başkan’ın, Halifenin) Kureyş’den olması meşrut (zorunlu) olduğu ve başkasının (Kureyş kabilesinden olmayanın) imameti (Başkanlığı, Halifeliği) caiz olmayacağı (kabul edilmeyeceği) mutlak (değişmez) ve kat’i bir lisanla (kesin bir dille) beyan ediliyor (açıklanıyor.)” (…) “Şerait-i Hilafeti cami (Halife olmak için zorunlu sayılan koşulların eksiksiz tümünü kendinde toplamış) bir imam nasbi (Başkan, Halife seçimi) müte’azzir (olanaksız) olduğu surette (durumda) yine Hükümet tesisi (kurulması) vacib (gerekli) olur, fakat artık ona Hilafet ve reis-i hükümete de (Hükümet Başkanı’na da) Halife manasına “imam” denmez ve bundan dolayı da millet-i İslamiyye (islam toplumu, ümmeti) günahkar (Kuranın buyruklarına aykırı davranmış) olmaz.” (…) “Risaletpenah Efendimiz (Peygamberimiz) gaibden (bilinmeyen gelecekten) haber vermek suretiyle bir mucize kabilinden olarak “Benden sonra Hilafet 30 senedir, ondan sonra mülk-i adud (ısırıcı krallıklar) olur” buyurmuşlardır” (…) “Hakiki Hilafet (…) Hazret-i Ali’nin vefatıyla (Miladi 661 yılında) hitam (son) buluyor.” (…) “Hilafet-i Haki-kiyye (Gerçek Hilafet) asıl Hilafet’tir ki Hulefayı Raşidin’e (ilk dört halifeye) mahsus (özel) ve münhasır (özgü) idi. Geldi geçti.” (…) “Hilafet-i Hakikiyye” de (Gerçek Hilafet’te) Halife (…) ehl-i İslamın (yeryüzündeki bütün müslümanların) saadet ve terakkisi (mutluluk ve ilerlemesi) neye mütevakkıf (bağlı) ise onu istihsale (sağlamaya) bezl-i makderet eyleyecek (var gücünü adayacak). Şimdi zamanımızda bövle bir “Hilafet-i Hakikivve” tesisi (niteliği bu olan bir “Gerçek Hilafet” kurulması) kabil midir? (olanaklı mıdır?)” (…) “Zamanımızda böyle halife bulmak mümkün müdür? Mümkün olmayınca halife aramanın manası (anlamı) kalır mı?
Sözlerimin mukaddemesinde (başlangıcında) söylemiştim ki şer’i şerif nazarında (İslam şeriatına göre) hilafetten maksad (amaçlanan) hükümettir; bir hükümet-i adile (adil yönetim) tesis etmektir (kurmaktır). Kur’an’ı Kerim de, emr-i hükümette (yönetimde) usul-i idare (yönetim biçimi) olmak üzere bize “Meşveret”i (kararların toplumun oy ve görüşü alınarak verilmesini) tavsiye ediyor (öğütlüyor). Bizim de bugün mümkün olduğu kadar (olabildiğince) tesis etmek (kurmak) istediğimiz usul-i idare (yönetim biçimi) “Meşveret”tir. Hükümeti (yönetimi) “Meşveret” (toplumun oy ve görüşüne başvurmak) esası (ilkesi) üzerine tesis etmek (kurmak) istiyoruz ve hatta (dahası) ettik de. Bu usul-i idare (yönetim biçimi) tahsin-i ilahiye (Tanrı’nın beğenisine) mazhar (erişmiş) olduğu halde, daha ne istiyoruz, başımıza heyula (korkunç hayalet) gibi bir halife bulundurmanın ne ma’nası (anlamı) vardır?” (…) “Halife, Millet-i İslamiye’nin (yeryüzündeki bütün Müslümanların) vekilidir.” (…) “Hilafet bir nevi (bir tür) vekalettir.” (…) “Hilafet, mahivet-i ser’ivvesi itibariyle (İslam şeriatındaki niteliğine göre) hükümet demektir.” (…) “Hilafet, Müslümanlar üzerinde tasarruf-ı âm’a istihkaktır (dünyadaki bütün Müslümanları yönetme hak ve yetkisine sahip olmaktır.)” (…) İşte Hilafet’in fıkıh vani ilm-i hukuk (İslam hukuku bilimi) nokta-i nazarından (bakış açısından) ta’rifi (tanımı) budur.” (…) “Müslümanlar (yeryüzündeki bütün Müslümanlar) üzerine riyasettir (Başkanlıktır).” (…) Hilafetin en güzel ve doğru ta’rifi (tanımı) budur. “Tasarruf-ı âm’a istihkaktır” (yeryüzündeki bütün Müslümanları yönetme hak ve yetkisine sahip olmaktır.) (…) “Tasarruf-ı anım” demek BÜTÜN MÜSLÜMANLARA ŞAMİL OLMAK ÜZERE (yeryüzündeki bütün müslümanları kapsayacak biçimde) onların umur-ı amme ve müşterekesinde (dünyadaki bütün müslümanların ortak ve kamusal işleri konusunda) tasarruf (yönetme hak ve yetkisi) demektir. “Millet hiç bir zata (hiç kimseye) vekalet vermez, yani bir Halife, bir imam (başkan) intihab etmezse (seçmezse) HİLAFET YOK DEMEKTİR. O vakit de CUMHURİYET olur. Buna ne mani (engel) vardır. “Hilafet, hilafet diye çökmüş gitmişiz, harap ve türap (toprak) olmuşuz. Ne malımız, ne canımız, ne memleketimiz kalmış. Bütün memleket yoksulluk içinde kalmış. Bu mu hilafetin mehanisi (güzellikleri) efendiler?.. (Bravo sesleri) (…)”
Seyyit Bey, 2 Mart 1924 günü Cumhuriyet Halk Fırkası Grup Toplantısı’nda yaptığı uzun açıklamaların özü olarak kendi imzasını taşıyan önergeyle metne katmış olduğu “Hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan, makam-ı hilafet mülgadır” ibaresinin ne anlama geldiğini, 3 Mart 1924 günü Meclis’te yaptığı konuşmada böyle açıklamış; Halit Bey ve yandaşlarının yasaya sokulmasını istedikleri Said Nursi kaynaklı “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir” ibaresini böyle çürütmüştü.
Halid Bey’in “(Hilafet) Büyük Millet Meclisi’nin sahsiyet-i maneviyyesinde, deriz” önerisini destekleyen Tunalı Hilmi Bey; Seyyid Bey’i dinlerken coşup “Zeki Bey’in kulakları çınlasın!” diye bağırarak Gümüşhane Milletvekili Kadirbeyoğlu Zeki Bey’den uzaklaştığı gibi; Seyyid Bey konuşurken kendinden geçip “Yaşa hocam, yaşa!” diye bağırarak, Halid Bey’i de terketmişti.
Seyyid Bey’in ardından kürsüye çıkan Başbakan İsmet İnönü konuşmasını bitirdikten sonra, oylamaya geçildi ve yasa tasarısı Seyyid Bey’in açıklamalarıyla aynen ve oybirliğiyle kabul edildi.
KABUL EDİLEN METİN:
Seyyid Bey’in açıklamaları ışığında şöyleydi:
BAŞLIK: Hilafetin İlgası… (Hilafetin kaldırılması..)
MADDE 1 – Halife hal’ edilmiştir (Son Halife Abdülmecid, Hilafet tahtından indirilmiştir). (İslam Bilginleri’nce gerçek sayılan hadisler uyarınca, Peygamberimizden 30 yıl sonra sona erdiği ve bir daha diriltilemeyeceği saptanan) Hilafet, (sözcüğün genel ve soyut anlamında) hükümet ve cumhuriyet mana (anlam) ve mefhumunda (kavramında) esasen (dört halife dönemindeki değişikliğe uğramamış haliyle, ayrıntıya girmeksizin, öz olarak) mündemiç (içerilmiş) (ancak, “Gerçek Hilafet”in “Kureyş kabilesinden olmak”, “yeryüzündeki bütün müslümanları yöneten tek hükümet olmak” vb. gibi İslam Bilginleri’nce olmazsa olmaz sayılan tüm koşullarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından eksiksiz olarak yerine getirilmesi olanaksız) olduğundan, makanı-ı hilafet (Peygamberimizden 30 yıl sonra sona erdiği ve bir daha da diriltilemeyeceği halde, yüzyıllardır İslam Bilginleri’nin şeriata aykırı “Uydurma Hilafet” adını verdikleri biçimde sürdürülmüş olan makam-ı hilafet) mülgadır (kaldırılmıştır).
REDDEDİLEN METİN:
Kastamonu Milletvekili Halit Bey ve birkaç milletvekilinin Meclis Tutanağı’nda yer alan açıklamaları ışığında şöyleydi:
BAŞLIK: Yok.
MADDE 1 – “Hilafet, TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir. (Hilafet, TBMM’nin görev ve yetkileri arasına katılmıştır). Makam-ı hilafet (Osmanlı Hanedanı’nın hilafet makamı) mülgadır (kaldırılmıştır).”
* * *
Seyyid Bey’in konuşmasından önceki tartışmalarda “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiç” olsun diyenlerin biri dışında hepsi, bu öneriden vazgeçmiş; bir tek Halid Bey, Hilafet’in Meclisçe üstlenilmesi demek olan “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiç” önerisinin reddedilmiş olması ve kabul edilen yasada geçen “hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç” ibaresi ile Hilafet’in Millet Meclisi’ne sokulmayarak kökten kaldırılmış olması karşısında, oylama biter bitmez derhal gidip istifasını vermişti.
Sonuç: Hilafeti kaldıran yasada geçen “hilafet, hükümet ve cumhuriyet mana ve mefhumunda esasen mündemiç olduğundan,..” ibaresinin “Hilafet, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir” anlamına geldiği iddiası, gerçeğe aykırıdır. Seyyid Bey’in, 3 Mart 1924 günü Meclis’te yaptığı konuşmada, Hilafeti kaldıran asanın “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir” anlamına geldiğini savunmuş olduğu iddiası, gerçeğe aykırıdır. Seyyid Bey konuşmasında, bu öneriyi çürütmüştür.
Atatürk, 1927 yılında, Nutuk’ta, Seyyid Bey ve İsmet İnönü’nün 3 Mart 1924 günü Meclis’te Hilafeti kaldıran yasa görüşmelerinde “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir” önerisini çürüten konuşmalarının, bilimsel ve güvenilir ve her zaman için okuyup anlamaya değer olduğunu belirtmiştir.
Gerek yasada, gerekse Atatürk’ün, Seyyid Bey’in, İsmet İnönü’nün yasayla ilgili açıklamalarında; “Hilafet TBMM’nin manevi şahsiyetinde mündemiçtir”, “Hilafet TBMM’dir” vb. sözler yoktur. Tersine, onlar bir kaç milletvekilince yasaya sokulmak istenen “Hilafet TBMM’nin manevi şahsında mündemiçtir” ibaresine karşı çıkmışlar; Hilafet’i Meclis’e sokmayarak, kökünden kaldırmışlardır.
Not: Kaynakça bilgilerine butundunya.com.tr adresimizden ulaşılabilir
Cengiz ÖZAKINCI, “Bütün Dünya”, Kasım 2014
cengizozakinci@butundunya.com.tr