2013 EKİM 22 – ADALETSİZLİK VE KALKINDIRMAMA POLİTİKASI İLE TÜRKİYE

AAKM Makale - Hurriyet - OmerCan Banner 2013.v3

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) 26 Ekim 2013 Cumartesi günü Türkiye Cumhuriyeti’mizin 90. Kuruluş yıldönümünü kutlama programları çerçevesinde hazırladığı ve son on yıldır Avustralya Türk toplumuna sunduğu, bu yılki konferansın konuğu, Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) Genel Başkanı ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Atilla Sertel. Auburn Town Hall da yapılacak konferans öğlen saat 1PM de başlayacak. Ayrıntılı bilgi www.ataturk.org.au İnternet sitemizden edinilebilir.

Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile vatanı uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimizin kanları ile suladıkları Anadolu’da, kurtuluş savaşı sonrasında nice fedakarlıklarla ve yüksek emeklerle, şanla, şerefle ve gururla kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 90. kuruluş yıl dönümünü ve Cumhuriyet bayramınızı en içten dileklerimle, Avustralya Atatürk Kültür Merkezi yönetim kurulu ve şahsım adına kutlarım.

AAKM konferansının konuğu gazeteci Atilla Sertel 9 Ekim tarihli bir yazısında tutuklu milletvekili, gazeteci, yazar ve Türkiye’nin önde gelen aydınlarından birisi olan Mustafa Balbay’ın şu önemli ve düşündürücü sözlerini aktarıyor:

”Cumhuriyetin 90′ıncı yılı çok güçlü ve görkemli kutlanmalı. 90′ıncı yıl ne kadar güçlü kutlanırsa o kadar özgürüm. Önümüzdeki nesiller sandık hesaplarına kurban edilmesin. Bugünkü ortamda en büyük lüks umutsuzluk. Umutsuzluk yalnızlıktan doğar. 29 Ekim’in bu yalnızlık duygusunu bir kez daha aşacağını hissediyorum. Cumhuriyetin 100′üncü yılı ise hiç bir partiye ait değildir, hepimize aittir.“

Bakıyoruz bu 90 yılın ardından; ırk, dil, din, mezhep, sosyal ve politik kutuplaşmaların kışkırtılıp arttığı ve ekonomik konumda uçurumun en ucunda, hatta bir ayağı boşta kalan bir ülke oldu memleketimiz. Çeşitli çetrefilli laflarla, seçme ve süslemeli rakamlarla içinde bulunduğumuz ekonomik durumun ne denli tehlikeli olduğu topluma açıklanmadığı gibi; bir sürü yalan dolanlarla, belirli bir tabaka büyük ceplerini ve ondan daha büyük egolarını daha da büyüterek halkı kandırıyorlar.

Son on yılı aşkın zaman süreci içinde güdülen politikaların getirdiği sonuç, çok açık ve net bir şekilde ortada. Tabii ki bu, gerçekleri görmek isteyip istemediğinize bağlı. Yandaş olup her söylenene gökten inen vahiyler gibi inanıp itaat edenler, her şeyin farkına vardıklarında çok geç olacaktır.

Duymayanlar yada duyup ta izlemeyenlere bir önerim olacak, Halk TV’de televizyonculuğa geri dönen Uğur Dündar’ın Halkın Arenası programını mutlaka seyretmelisiniz. Özellikle televizyon seyretmeyi, gerçekleri içeren kitap ve gazete okumaya tercih eden çoğunluktan iseniz ve hatta adam akıllı, doğru dürüst haber almak istiyorsanız ve Ulusal TV ile Halk TV gibi nadide ve çok az sayıda olan TV kanallarını da seyretmiyorsanız, hiç olmazsa Halk TV de yayınlanan Halk Arenası programını Türkiye saati ile her Perşembe akşamı saat 9’da seyrediniz derim. Halk TV İnternet sayfasından canlı, yada kaydını Youtube’dan arayıp daha sonra seyredebilirsiniz.

AKP’nin yeni anayasa hazırlıkları yada başka bir adı ile “Bölünme Anayasası” çalışmaları  aslında AB-D ve PKK’nın taleplerini karşılayacak Türkiye üzerinde oynanan oyunların başta gelenlerinden birisi idi. Başbakan Erdoğan bu oyunda başarılı olamayınca, Cumhuriyet’e ve Devrim Kanunlarına bu kez “Demokratikleşme Paketi’yle savaş açtı. Türkiye Cumhuriyeti’ni din devletine ve bölünmeye götürecek düzenlemeler art arda sıralanan paket, Laik Cumhuriyetçiler tarafından büyük tepki gördü ve hala görmektedir. Bu paketle Anayasa’daki “vatanın bölünmez bütünlüğü” ve “laiklik” ilkelerinin altına dinamit yerleştiriliyor!

Laik hukuk devletini savunmanın suç haline getirildiği pakette, kamuda türbana yeşil ışık yakıp, halkın kutuplaşmasını kolaylaştıracak bir piyon daha sürüldü öne. Paketteki maddelerden önemli bir bölümünün PKK’nın taleplerinin oluşturması çok dikkat çekici. Pakette tarikatların yardım toplamasının önü de açılıyor. Paketin “daha başlangıç” olduğunu söyleyen başbakan, yeni paketler de açmaya devam edeceklerini belirtti. Lafın kısası, paketten çıka çıka Cumhuriyet ve millet düşmanlığı çıktı ve bundan sonra bu düşmanlık daha ulu orta, daha pervasızca olacağa benziyor.

Yargıçlar Sendikası Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Anayasa Mahkemesi’nin, Erdoğan’ın açıkladığı paketin içeriğinin büyük bölümünü, demokratik ve laik cumhuriyete aykırı eylem saydığını belirterek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı göreve davet etti. Eminağaoğlu, “Gün mücadele günüdür” dedi.

İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey, paketin “laikliği bitirecek son darbeler” olduğunu vurgularken; AKP’nin paketine karşı, halkın da devrim paketi olduğunu vurguladı.

Burada yapılan şey yine Türkiye gündemini istedikleri gibi yönlendirmedir. Halk, muhalefet ve bir çoğumuz türban, laiklik, harfler falan filan deyip bu konuları konuşurken, köprü altından su yürüten AKP hükümeti çok önemli bir konu olan seçim barajını sözde seçenekler sunarak tartışmaya açarken, hangi seçenek olursa olsun neticenin kendi lehlerine olacak şekilde karar alacaktır. Bu paketle, Gezi Parkı olayları ile kaybettikleri oyları sahtekarlıkla kılıfına uydurarak tekrar seçilme yolunda yatırım yapmışlardır.

Şişli Milli Merkez toplantısında, CHP’liler, MHP’liler, İşçi Partililer, demokratik kitle örgütleri ve halk temsilcileri Tayyip-Gül diktasına karşı ‘güç birliği’ dediler. ‘Bu millet İhanet Paketini Paketçilerin başına geçirecek. Biz de millete önderlik edeceğiz’ diyen İşçi Partisi başkanı Doğu Perinçek halkın eylemlerinin başladığının da altını çizdi.

Uğur Dündar’ın Halk Arenası programına konuk olan eski CHP Milletvekili İlhan Kesici gözlerden kaçan ve yandaş Türk medyasının topluma haber vermediği, çok önemli bir konuda açıklamada bulundu. “The Economist” adında tüm ekonomistlerin ilgi ile takip ettiği bir dergide “The Capital-Freeze Index – STOP SIGNS” başlıklı bir araştırmasında tüm dünya ülkelerinin resmi maliye ve ekonomi verileri üzerine yaptıkları araştırma sonucunda Türkiye’yi, ekonomik dengelerin en tehlikeli olduğu ve dünya sıralamasında en kötü durumda buldu. İlk rapor 7 Eylül’de çıkmış fakat hatalar görülmüş ve düzeltmelerle Türkiye ilk rapordaki gibi 9 Eylül de yine, ekonomisi en tehlikeli durumda olan ülke olarak kalmış. Ne demek bu, Türkiye’ye yabancı sermaye girişi durduğu anda, ülkemizin elindeki peşin parası, iç ve dış borçları, diğer zenginlikleri hepsi bir arada değerlendirildiğinde, iflas edip ekonominin yerin dibine girerek ülkemizin aynen Yunanistan gibi batması çok kolay, yani ekonomik olarak çok kırılgan bir konumdayız.

AKP hükümetinin Türkiye’yi içinde bulunduğu ekonomik konuma getiren politikaları çok hatalı. Uçurumun kenarındayız, ha düştük ha düşeceğiz. Yabancı sermaye kesildiği an ayvayı yedik demektir. AKP’nin söylediği gibi hiç de iyi değil ekonomimiz. AKP hükümeti 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin kendilerinden önceki 80 yılının dış borçları bu günkü dolar kuruna endekslendiğinde ortaya çıkan toplam borcun daha fazlasını 2012 yılı nazarı ile son 10 yılda bu 80 yıllık borcun daha fazlasını yapmışlar. Bu 80 yılın borçlarının içinde kendi dönemlerinden önce yapılan Atatürk Barajı gibi bir çok büyük borçlar olmasına rağmen AKP’nin aldığı borç para ile yaptığı işler göz önünde, hepsi göz boyayan vatandaşları kandıran yatırımlar. Devlet işletmelerini ve milli mülklerimizi ve kaynaklarımızı hiç parasına yabancı sermayeye sattıkları cabası. Üreten büyük ve küçük sanayimiz artık üretmeyi durdurmuş, tek yapabildiği montaj yapabilen, dış bağımlı bir hale gelmiş. Tarım da, hayvancılık da böyle.

En basit günlük ihtiyaçlarımızı elde etmek için dahi kredi kartının sağlayacağı ödünç alım gücüne muhtaç olduğumuz ve bu durumun insanların evlerini başlarına yıkıp, hayatlarını zindan ettiği, sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.

Etnik ve dini kimlikler üzerinden toplumsal yapımızı sarsan siyasi sorunlarla karşı karşıya olduğumuz yetmiyormuş gibi; gelir dağılımının yarattığı toplumsal ayrışma her geçen gün Türkiye insanını biraz daha ayırıyor. Yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayımız katlanarak artarken, milyoner sayımız da bir o kadar çoğalıyor.

Ekonomistlerin borç parayla sağlanan ödünç refah döneminin sonuna gelindiğinin yaygın şekilde dillendirildiği günümüzde; siyasi alanda yaşanan ayrışmayı önleyeceği, ekonomide canlanmayı sağlayacağı söylenen açılım ve paketlerin, beklenen olumlu etkiyi sağladığını yada sağlayacağını söylemek mümkün değil.

Ulus kavramının birleştiriciliğini ve ulus devletini savunmanın “faşistlik”, ekonomik-toplumsal sınıflardan bahsetmenin “bozgunculuk” olarak nitelendirildiği, kuralsızlığın esas olduğu serbest piyasa ekonomisini ve dini/etnik kimlikler bazında gerçekleştirilen post-modern örgütlenmeleri savunmanın, “demokrasinin gereği” olarak tanımlandığı, yanlış ve çelişkiler içinde olan bir hal içinde memleketimiz. Bunun ne denli hatalı ve Türkiye’mizi bölünmeye götüren adımlar olduğunun bir çoğu ya farkında değil yada umurunda.

ABD borç krizi daha başlamadan önce 20 Haziran 2013 tarihli yazısında, Türkiye’nin başta gelen ekonomistlerden birisi olan Selim Somçağ; ABD’nin parasal genişlemeye son vermesi halinde Türkiye için felaketin başlangıcı olarak tanımladığı ABD krizi hakkında şunları yazıyor:

“Bu final, Türk ekonomisinin 23 yıldır ve giderek artan oranda bağımlısı olduğu sıcak parayla yaşama, Türk işadamının sıcak parayla yatırım yapma, Türk vatandaşının sıcak paranın uzantısı olan borçla harcama alışkanlıklarının da finali demektir. Türkiye tarihinde bir çağ kapanmakta, yeni ve çok daha sıkıntılı bir çağ açılmaktadır. Öte yandan AKP’nin (Batı medyasında Gezi protestoları karşısında AKP’nin tutumunu eleştiren yazılarda bile hâlâ övülen) “büyük ekonomik başarısı” tamamen bu sıcak para hareketinin 2004’ten sonra şaha kalkmasının, zirveye ulaşmasının sonucudur; AKP’nin bu alanda hiçbir marifeti yoktur.”

Bu sözler üzerine daha önce bahsettiğim The Economist raporu da göz önüne alınırsa Türkiye’mizin çok kritik bir konumda olan ekonomik durumu daha açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor.

Dünya çapında ün yapmış ve henüz 41 yaşındayken dünyanın en iyi iktisatçıları listesinde yer alan, bugün Yaşar Üniversitesi’nde dekanlık yapan ekonomi yazıları da kaleme alan Prof. Dr. Erinç Yeldan, Türkiye’de ucuz ve bol likiditenin kolaylaştırdığı büyüme illüzyonunun sonuna gelindiğine inanıyor. Yeldan’a göre Türkiye, yakın gelecekte olası bir emlak krizi ve durgunlukla baş etmek zorunda kalabilir.

“Emlak üzerinden Türkiye, bir kriz daha yaşayacak. Resmi olarak Türkiye’nin büyüme modeli cari işlemler açığını finanse edebilmek için, dış borçlanma ve özelleştirmelere gidiyor. İmar rantıyla kentsel dönüşümün ardında, İspanya’daki, Asya’daki krize yol açan doğrudan konut spekülasyonu var. Türkiye şu anda o yola geçiyor.”

IMF’nin 2013 sonrası değerlendirme raporu geçtiğimiz günlerde yayınlandı. Buna göre IMF, verili küresel koşullarda, Türkiye’nin 2018’de yüzde 8.3 cari açık seviyesine ulaşacağını ve giderek düşük büyüme oranlarıyla ciddi bir “durgunluk” devresine gireceğini öngörüyor.

Son olarak adaletsizlik üzerine aktarmak istediklerim, Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Halk Arenası programında açıkladığı gibi, ‘Balyoz davası donanma subaylarını hedef alan siyasi bir davadır.’ Dikkat edin donanma subaylarını diyor ve tüm deliller elektronik ve düzmece olduğu bilindiği halde, donanma subaylarının darbe yapmak için kullanacakları tesisatları denizde yüzen gemilerde olduğu halde büyük bir adaletsizlik var. Tutuklu diğer askerler, gazeteciler ve aydınlarımızın tümü çok büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya. Türkiye’nin naçizane ve değerli insanları mesela Mustafa Balbay aklıma gelen ilk isim.

Dış politikamızda ve ekonomik alanda çok kritik günler geçiriyoruz. Memleketimizdeki son on yıldır her gün daha çok artan adaletsizliğin artması ile halkımız sinirli, sabrı doldu, yıldı ve yoruldu. Türkiye’ye dürüst, akıllı ve çalışkan, başta milleti için gecesini gündüzüne katacak, Atatürk’ün ilkelerini tamamı ile anlayan ve gösterdiği yolda yürüyerek yurt içi ve yurt dışı uygulamalarda bulunabilecek, yürekli bir hükümet başkanı ve onu destekleyecek aynı vasıflarda bakanlar ve milletvekillerine çok şiddetli bir şekilde ihtiyacımız var. Yapın CHP’li Emine Ülker Tarhan’ı yada Muharrem İnce’yi başbakan bakın ne güzel yarınlar yaşayabiliriz.

 

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi

Bu Makale  Hürriyet Avustralya Gazetesi

40. Sayısında 22 Ekim 2013

41. Sayısında 29 Ekim 2013

43. Sayısında 5 Kasım 2013

tarihinde bir dize olarak yayınlanmıştır.

Leave a Reply