Category: Basında Biz

 

2013 MAYIS 7 – MİLLİ MERKEZ – TÜRKİYE’DE YENİ MUHALEFET

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

MİLLİ MERKEZ – TÜRKİYE’DE YENİ MUHALEFET

Mayıs ayı bu yılda bayağı yoğun geçiyor. Bazıları üzüntülü ve bazıları neşeli kutlamalar, faaliyetler, Mayıs ayı hayli hareketli başladı bu yılda. Bu olayların kimisi insanı daha çok tedirgin ediyor, hatta genelde olan bitenlerin hepsi beni epeyi tedirgin ediyor.

1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı Türkiye’de yine olaylarla geçti, hunharca masum gençlere ve vatandaşlara yapılan eziyet, işkence, sindirme saldırıları, hem de hükümet tarafından, hazmedilecek gibi değil. Atatürkçü Düşünce Topluluklarından, Cumhuriyet, Vatan ve Emek Birliğinin den, İşçi Partisinden, sendikalardan ve emek örgütlerinden, binlerce emekçi işçi ve vatansever sokaklara döküldü ve İstiklal Marşı ile başlayan yürüyüşler ve sloganlar, halaylar çekilerek kol kola kutlandı. Bursa’da 7 bin, Adana’da 10 bini aşkın, duyarlı diğer iller ve ilçelerde, yurdun dört bir bucağında milyonlar sokaklara döküldü, yürüyüşlere katıldı. Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, Cumhuriyet ve Emek güçleri Ankara’da Tandoğan Meydanı’nda kendi kürsüsünü kurdu. “Taşerona, Özelleştirmeye, Vatansızlaştırmaya” karşı binlerce yurttaş Tandoğan’da buluşup AKP’yi protesto etti. Sabahın erken saatlerinden itibaren Kızılay’da toplanan sendikalar, siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri kortej halinde marşlar ve sloganlarla 2 kilometre yürüyerek Tandoğan Meydanı’na ulaştı. Kortejin bir ucu Tandoğan’a ulaştığında diğer ucu daha Kızılay’daydı. İstanbul’da ise kutlamalar olaylı geçti ve polis gaz bombaları ile halka saldırdı.

1 Mayıs’a “Gün gelecek devran dönecek AKP halka hesap verecek sloganı damga vurdu”.

Doğu Perincek’in yazdığı gibi; “Bugün Türkiye’de halk hareketi iki yatakta ilerliyor: Cumhuriyet ve Emek dinamikleri.” Fakat, “Bu iki dinamiği anlamak konusunda kafalar bulanık.” 1 Mayıs sadece işçinin haklarını ve emeğini kutladığı önemli bir gün olmaktan çıktı, Vatan elden gidiyor, Cumhuriyeti savunmamız lazım diyen duyarlı vatandaşların, tedirginliklerini duyurdukları bir vasıta oldu bu yılki 1 Mayıs yürüyüşleri.

Halkın siyasi ve ekonomik tedirginliği doruk noktasına ulaşmıştır. Ayaklanıp, harekete geçme zamanıdır artık. Ege Üniversitesi öğrencileri Atatürk’ün Bursa Nutku ışığında harekete geçmenin zamanıdır diyorlar. 5 Şubat 1933 tarihinde Atatürk’ün bu günlerimiz için biz gençlere verdiği bu söylevi duymamış, okumamış olanlar, Avustralya Atatürk Kültür Merkezi İnternet sitemizde bulabilirler.

http://www.ataturk.org.au/ataturk-soylevleri/bursa-nutku/

22 Ekim 2011 tarihinde, eski ve yeni milletvekilleri, meslek odaları, demokratik kitle örgütleri, sendika yöneticileri, basın ve üniversitelerin temsilcileri ile toplanan “Milli Anayasa Forumu” yurdun dört bir yanında 52 il ve ilçe merkezinde binlerce yurttaşımızın katıldığı toplantılar düzenledi. 28 Nisan 2012 yılında toplanan Milli Anayasa Kurultayı’nı takip eden Gazeteci Ali Serdar Bolat’ın 30 Ocak 2013 haberinden öğrendiğim; “Milli Merkez” iradesi ortaya çıktı yazısında; “Milli Anayasa Forumları bugüne kadar 6 tanesi yurt dışında olmak üzere 44 il merkezi ve 72 ilçede olmak üzere 116 merkezde yapıldı. Ve yapılmaya devam ediliyor. Bu toplantılara 52 binden fazla yurttaşımız katıldı. Alanında uzman 137 isim toplantılara konuşmacı olarak katıldı. Her toplantının sonunda oybirliği ile “Bu Meclis’in Yeni Anayasa yapamayacağı” vurgulandı ve CHP ile MHP’ye “Masayı terk et” çağrısı yapıldı. Ve, her toplantı sonunda o bölgenin temsilcileri seçildi.

Milli Anayasa Forumu Temsilciler Toplantısı 27 Ocak 2013 günü İstanbul’da toplandı. … İstanbul’daki toplantıda “Milli Anayasa Forumu’nun Milli Merkez’e Dönüştürülmesi” kararı oybirliği ile kabul edildi.

Milli Merkez bütün milli güçleri kapsayacak ve muhalefetin odağı olacak.

Meclis’teki sözde muhalefetin işbirlikçi tutumundan doğan tıkanıklık böylece aşılmış olacak.

Bundan sonra, “muhalefet” denince bu Milli Merkez anlaşılacak.

“Milli Merkez Kuruluş toplantısı 23 Nisan 2013 günü yapıldı ve 15 bine yakın delege Milli Merkez Yürütme Kurulu’nu seçti. 1,500 koltuklu salon tamamen doldu, koltukların yanlarındaki ve girişteki boşluklar da ayakta duranlar tarafından doldurulunca, içeri giremeyenler 1. ve 2. kattaki sinevizyonların karşısına konulmuş olan sandalyelere yöneldiler. Ancak sandalyeler yetersiz kaldı. Bina içinde izleme olanağı bulamayanlar, bina dışına yerleştirilen hoparlörlerden dinlediler.

Atatürk’te birleşenler Milli Merkezi 23 Nisan 2013 günü kurdu. Haydi hayırlısı, tüm beklentimiz sağlıklı bir muhalefet sesi ile vatanımızın birlik ve beraberliğini korumak.

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 19. Sayısında 7 Mayıs 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 NİSAN 30 – SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 3

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 3

Atatürk’ün Sosyal Fabrika Projesi ürünü olan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası; genç Türkiye Cumhuriyeti insanlarına çağdaşlaşma yolunda çok güzel bir örnek ve bu yolda büyük bir adım olmuştur.

Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası hakkında çok önemli bir makalesi olan, Yrd. Doç. Dr. Günver Güneş, Atatürk’ün bu akıllı projesinin en güzel değerlendirmelerinden birisini yapmıştır;

“Fabrika birçok işlevinin yanında Cumhuriyetin temel kavramlarını halka tanıtan bir köprü̈ olmuştur. Sümerbank bir fabrika olmasının ötesinde bir okul, bir eğitim kurumu, Cumhuriyet öğretilerinin yaşama geçirildiği bir alan olmuştur. Dünya üzerindeki herhangi bir şehirde kurulan bir fabrika, elbette o şehir üzerinde birtakım değişiklikler yapmıştır, Ama hiçbirisinin Nazilli Basma Fabrikası’nın Nazilli üzerinde yarattığı sosyal, kültürel, ekonomik değişimler kadar büyük sonuçlar yaratması mümkün değildir. Çalışanlara her türlü̈ imkânı devlet eliyle verip onları ekonomik refaha kavuşturan bu fabrika, çalışanlarına yemek aralarında dünya klasiklerinden eserler okutup Beethoven dinletecek zevke ulaştırabildiyse, işte bu sözü̈ edilen fabrikanın ne kadar değişik bir felsefeyle yola çıktığının ve bulunduğu yerin halkına neler kazandırdığının açık bir göstergesidir.”

Atatürk’ün bu akıllı projesinin Türkiye’ye neler kazandırdığının farkına varınca insan kendine şu soruyu sormadan yapamıyor; “O halde Türkiye’nin bu günkü durumu neden böyle? Neden bu kadar işsizlik ve çağdaş ülkeler arasındaki sıralamamız neden bu denli zayıf?”

Biz Atatürk’ün gösterdiği bu yolu takip etseydik acaba bugün ki durumumuz ne olurdu? demeden de kendimi alamıyorum. Bu sorunun cevabını en güzel Banu Avar veriyor;

“Ben Venezüella’da çok etkilendim, çünkü sokaklardaki insanlar hayatları boyunca işsizlikle, darbelerle, ellerindeki bütün zenginlikleri kaybetmiş olan bu insanlar, birdenbire dimdik olmuşlar. Sokaklarda gülerek yürüyorlar. Herkese meydan okur bir hava var yüzlerinde. Bana yardım için verilen 23 yaşında mahalle sorumlusu genç ve güzel bir kız, beni götürdü böyle yüksekçe bir yere ve bak dedi. Evet çok güzel dedim. Her mahallede bir atölye yada fabrika var dedi. Her bölgede yeni bir fabrika var, hepsini yeni açtık. Petrolü ve tüm ulusal kaynaklarımızı millileştirdik. Bak şu bu mahallenin atölyesi şimdi tıkır tıkır çalışıyor. Hemen yanında hastane var, beyin ameliyatı yapıyor, bedava, her şeyi yapabiliyor. Kübalı doktorları getiriyoruz oraya. Burada anaokulundan lise sona kadar okulumuz var bedava ve her okula giden çocuğun cebine para koyuyoruz. Burada evlendirme evi var, geceleri de orada eğleniyoruz. Top oynama sahaları var bedava, voleybol sahaları var çok güzel. Ben Eskişehirliyim, 1930’larda bunların hepsi vardı bizde deyince, çünkü benim ailemde şeker fabrikasında ve demir yollarında çalışanlar vardı, bu anlattıklarının hepsi aynı şekilde eskiden bizde de vardı dedim. Bir dakika dedi, bende onun için ne düşünüyorsun diye hepsini gösterip soruyorum. Bu modelin adı Atatürk Modeli. Sizden alıp uyguluyoruz dedi. Ağlattı beni, sinirlerim bozuldu.”

Nasıl bozulmasın ki sinirleri, ulusumuzu refah içerisinde yaşatacak, çağdaş ülkeler seviyesinin en üstüne taşıyacak formülü Atatürk bize vermiş iken biz onu yanlış ve etkisizce kullanıp, sonrada yok edelim. Geçmiş hükümetlerin, yanlış ve eksik politikaları ile nasıl olurda bu altın yumurtlayan tavukları çoğaltacak iken tam tersini yapıp, oksijenini kesip yetişen, kurulan her verimli oluşumu zaman içinde kendi ellerimizle yok edelim. Yok etmediklerimizi yabancı sermaye ye yok pahasına satalım, birileri ceplerini doldursun, gemicikler alsın.

Ama atasözümüzün dediği gibi, Venezüellalıların yaptığı gibi, zararın neresinden dönersen kardır. Umarım belki bir gün uyanırız da, milli istikrarımızı tekrar sağlayıp, tekrar kendi kendine yeten, hatta fazlasını üretip de tüm dünya ya satan örnek bir ülke oluruz yine. Yerli malı üretmenin ve kullanmanın önemini tekrar anlarız. Tekrar Sümerbank tekstil fabrikaları kurar ve makinalarının ‘musiki’ seslerini işitebiliriz.

Umarım, kapitalist sistemin uşağı olmaktan kendimizi alı koyarız ve Atatürk’ün akıllı projelerini birer birer tekrar hayata geçiririz. Unutmayalım, Atamızın bizlere bıraktığı her şey ama her şey, üzerinde her zaman düşünüp, ders alacağımız ve ilerleme yolunda kullanacağımız ögelerle doludur.

“Dendiği gibi, hayat ileriye doğru yaşanır, ama geriye doğru anlaşılır. Bir zamanlar Türkiye, çok dar imkanlarla yoktan var etmeye çalışan, bunun için inanç, umut ve ‘milli sevinç’le yola çıkanların ve daha iyi insanlar olmaya çalışanların ülkesiydi.”

Umarım çok geç olmadan uyanırız, silkelenir ve tekrar Atamızın yolunda yürümeye devam ederiz.

Ne mutlu Türküm diyene!

 

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 18. Sayısında 30 Nisan 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 NİSAN 27 – SON ÇANAKKALE GAZİSİ OĞLU TURGUT KAÇMAZ SEMİNERİ

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!DEDİRTEN SEMİNER – 27 Nisan 2013

Seminer Video 1

Seminer Video 2

 

Balkan, Çanakkale ve İstiklal Savaşlarına katılan Mustafa Kemal’in Askeri, Dünyanın en yaşlı son Çanakkale Gazisi, Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu, Dünya Barış Elçisi Turgut Kaçmaz, geçtiğimiz Cumartesi günü 27 Nisan 2013 tarihinde Sydney Türk Evinde topluma açık bir seminerde, tüm dinleyenlere duygulu anlar yaşattı.

Auburn Belediyesi Meclis Üyemiz Sayın Semra Batık hanımefendinin, Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM), Australian Turkish Mutual Alliance (ATMA) kuruluşlarının bulunduğu Türk Dayanışma Derneğinde yapılan ve toplumun katıldığı seminerde dinleyicilerle hatıralarını ve Dünya Barış Elçisi olarak yaptığı etkinliklerden bahseden Gazi oğlu sayın Kaçmaz seminerine şu sözlerle başladı;

“Benim dedem, bu vatan, bu millet, bu bayrak, bu din uğruna, 14 yıl savaşır ve Çanakkale’de savaşırken yaralanıp gazi olur. Dumlupınar da büyük başarı gösterdiği için Atatürk tarafından özel İstiklal Savaşı madalyası verilir. 1994 yılında 110 yaşında dünyanın en yaşlı son Çanakkale gazisi olarak vefat eder. Çanakkale 57. Alay Şehitliğinde torunu ile birlikte heykeli olan ben Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu emekli öğretmen, dünya barış elçisi Turgut Kaçmaz’ım.”

25 Nisan 1990 tarihinde çekilen, Avustralya’nın en yaşlı Anzac gazisi ile babasının fotoğrafını gösteren sayın Kaçmaz, babasının o günkü törendeki şu anlamlı sözlerini dinleyicileri ile paylaştı.

“Savaş ne denli çirkinse, barış o denli güzeldir. Çanakkale savaşlarından bütün insanlar örnek alacaktır. Gelibolu yarımadası bundan böyle bir barış ve dostluk yarımadası olacaktır.”

1991 yılında babası ile beraber İngiliz Kraliçesinin davetlisi olarak Londra’daki Anzac törenine katıldıklarında, resmi geçit için İngiliz gazileri ve kendilerini taşıyacak üstü açık araca binmeyi reddettiğini ve “Ben Türküm Mustafa Kemal’in Askeriyim, yürürüm dedi ve yüz metrelik mesafeyi hiç bastonuna basmadan yürüdü. Baba ne oldu sana dedim, babam o zaman 107 yaşında idi. Oğul, Çanakkale’de şehit olan arkadaşlarım gözümün önüne geldi. Kucağıma şehit olup düşen arkadaşım gözümün önüne geldi, yüz metre de olsa onların anısına yürüdüm dedi.”

Ben oğulsuz kalayım ama, vatansız kalmayayım diyen bir ananın evladı olan Gazi Hüseyin Kaçmaz, 8 ay 16 gün oluk oluk kan akan Çanakkale savaşlarında bir metre kareye 6000 merminin düştüğü, baba ile oğulun aynı cephede şehit düştüğü bir yer olan Gelibolu yarımadasında gazilik mertebesine ulaşır. Ardından Dumlupınar savaşında büyük başarılar gösterir.

Dinleyicilerine ardı ardına duygulu anlar yaşatan Sayın Kaçmaz, gözlerimizi yaşlara boğdu, milli duygularımızı yükseltti. Hepimiz seminer sonunda ulu önderimizin çok manalı meşhur sözlerini tekrar ettik; “ Ne Mutlu Türküm Diyene!

Haber:

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

FOTO GALERİ:

IMG_0554 IMG_0562 IMG_0553 DSC00629 DSC00628 DSC00626 DSC00623 DSC00620 DSC00618 DSC00616 DSC00615 DSC00612 DSC00611 DSC00610 DSC00609 DSC00607 DSC00606 DSC00604 DSC00603 DSC00602 DSC00599 DSC00593 DSC00591

2013 NİSAN 23 – SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 2

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 2

Sinan Meydan’la devam edelim; “İşte Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın şaşırtan özellikleri:

1. Fabrika, balolar, danslar ve partiler düzenlemiştir: 1930’ların ortalarına kadar kadınlı erkekli hiçbir toplantıya katılmamış halk, fabrikanın organize ettiği balolar, danslar ve partilerle sosyalleşmiş, özellikle kadın ön plana çıkmaya başlamıştır.

2. Fabrikada sinema salonu vardır: 1937 yılında 12 bin kişinin yaşadığı bir kentte, bu fabrika bünyesinde 700 kişilik bir sinema salonu açılmıştır. İki defa memurlara, iki defa işçilere ve iki defa da ustalara olmak üzere haftada toplam altı defa film gösterilmiştir

3. Fabrika Halkevi kurmuştur: Fabrika “Sümer Halkevi” adıyla bir halkevi kurarak halkı her konuda bilinçlendirmeye çalışmıştır. Bir fabrika bünyesinde açılan ilk ve tek halkevi Sümer Halkevi’dir. Halkevinin şubelerinde çalışanların büyük çoğunluğu fabrika işçisidir. Halkevinin, hazırladığı oyunları sergilemesi için fabrika içinde bir sahnesi vardır. Sümer Halkevi biçki-dikiş kurslarında her yıl birçok genç kız meslek sahibi olmuştur. Halkevi civar köylere geziler düzenlemiş, köylülerin sorunlarıyla ilgilenmiş, köylere ilaç ve sağlık elemanı göndererek hastaların tedavisini sağlamıştır.

4. Fabrikanın korosu vardır: Fabrika çalışanları arasında bir müzik grubu oluşturulmuştur. Klasik müzik seslendiren grup Nazilli, Aydın ve Denizli’de konserler vererek “çok sesli” müziğin Anadolu’da tanınmasını sağlamıştır. Fabrikada yemek aralarında dünya klasiklerinden eserler okuyan bu koro (grup), işçilerin Beethoven zevke ulaşmalarını sağlamıştır. Fabrikada, çalmayı bilen işçilerin kullanımlarına açık bir de piyano vardır.

5. Fabrikanın hamamı vardır: Fabrika bünyesinde kurulan bir hamam, hem işçilere hem de Nazilli halkına hizmet vermiştir.

6. Fabrikanın Ressamları vardır: Fabrika bünyesindeki desinatörler belli zamanlarda fabrika dışına çıkarak Nazilli ve çevresinin güzel resimlerini yapmışlardır. Fabrika ressamlarının yaptığı bu tablolar açık arttırmalarda satılmıştır. Resim heykel sergileri de düzenleyen fabrika Nazilli’de güzel sanatların gelişmesini sağlamıştır.

7. Fabrikanın spor kulübü vardır: Fabrikanın bünyesinde kurulan lacivert-beyaz renkli Sümer Spor, futbol, basketbol, atletizm, voleybol, bisiklet, güreş, yüzme, boks branşlarında faaliyet göstermiştir. Fabrika bünyesindeki Sümer Spor futbol Sahası Türkiye’nin ilk “alttan ısıtmalı” futbol sahalarından biridir. Ayrıca yine fabrika bünyesinde, basketbol, voleybol sahaları, güreş minderleri, boks ringi, tenis kortu ve paten pisti vardır. Nazilli’de toplumsal kaynaşmayı güçlendiren “paten eğlenceleri” ve” bisiklet yarışları” Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nın mirasıdır.

8. Fabrika halka bedava basma dağıtmıştır: Bir sosyal fabrika olarak tasarlanan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, altı ayda bir halka “ıskarta basma” dağıtmıştır.

9. Fabrikada işçi hakları üst düzeydedir: Çok sayıda işçiyi barındıran fabrika işçi haklarına da çok önem ermiştir. İşçi ve Memur Biriktirme Sandıkları, İşçi Ölüm ve Hasatlık Yardım Sandıkları oluşturulmuş, fabrika içinde işçi sağlığını koruyacak 40 yataklı bir hastane, bir eczane bir de laboratuar kurulmuştur. Nazilli’nin kâbusu haline gelen sıtma hastalığı fabrikanın sağlık ekibi tarafından kurutulmuştur. İşçilere mesleki eğitim verilen fabrikada ayrıca işçiler için beş sınıflı bir okuma-yazma kursu, daha doğrusu bir küçük okul vardır. Sümer İlköğretim Okulu adlı bu işçi okulunun 980 öğrenciye sahiptir. Ayrıca bir işçi radyosu ve işçi çocukları için 26 yatak ve 40 mevcutlu bir kreş kurulmuştur. İşçiler ve memurlar, fabrikanın hemen önünde özel olarak inşa edilen 264 dairelik ve 1000 kişilik lojmanlarda çok uygun bir ücretle kalırken, bekâr işçiler için 350 kişilik bir “Bekar İşçi Pavyonu” vardır. Lojmanda kalamayan işçi ve memurları şehirden fabrikaya taşımak için düzenli seferler yapan GIDI GIDI adı verilen mini bir tren kullanılmıştır. Fabrika işçilerinin yiyecek ve giyeceklerini temin etmek için fabrika bünyesinde bir kooperatif vardır. Fabrikanın, işçilere hizmet veren güzel ve temiz bir fırını, işçi yemekhanesi, memur kantini ve bir de hamamı vardır.

10. Fabrikanın ar-ge bölümü vardır: Daha fabrika açılmadan fabrikada kullanılacak kaliteli pamukların çevrede yetiştirilmesi için 200 adet modern tohum ekme makinesi satın alınmıştır. Yine pamuk işinde kullanılmak üzere birçok modern tarım aleti ve makinesi bölgeye getirilerek çiftçilere dağıtılmış ve bunları nasıl kullanacakları öğretilmiştir. Fabrika içinde mekanik odası, fizik laboratuar, tarım laboratuarı gibi ar-ge bölümlerinde, fabrikada yapılacak üretimin kalitesini arttırmak için çalışmalar yapılmıştır.

11. Fabrikanın atölyesi vardır: Fabrikanın büyük bir atölyesi vardır. Bu atölyenin demirhanesi, marangozhanesi, dökümhanesi, kaynak ve teneke işleri yapan bir kısmı vardı. Diğer fabrikaların ahşap parça ihtiyacı olan makine vurucu kolları burada yapılırdı.

12. Fabrikanın elektrik ve su santralleri vardır: Fabrika, bir dönem hem kendi elektrik ihtiyacını hem de Nazilli kentinin elektrik ihtiyacını kendi bünyesindeki bir elektrik santraliyle sağlamıştır. Dört kazan ve üç türbinli olan bu santral, 2500 kw gücündedir. Fabrikanın su ihtiyacını karşılamak için bir de su santrali vardır.

İşte Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası… İşte Atatürk’ün “Sosyal Fabrika Projesi”nin ilk uygulaması… İşte genç cumhuriyetin, halkına, insanına, işçisine bakışı…”

 

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 17. Sayısında 23 Nisan 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 NİSAN 16 – SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 1

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

SÜMERBANK: ATATÜRK’ÜN SOSYAL FABRİKA PROJESİ – 1

Atatürk’ün öncülüğünde, kurtuluş savaşımızın sonunda, kısa zamanda çok işler başaracak olan, çoğu köylü yaklaşık 12 milyonluk nüfuslu yeni Türkiye Cumhuriyeti; Osmanlıdan kalan borç, kırık dökük birkaç fabrika ve imar edilmeyi bekleyen yakılmış yıkılmış bağımsız bir ülkedir. Ulu önderimiz her zamanki gibi dersini iyi çalışmış, dahiliğini bir çok alanda tüm dünyaya sergilemiş, yenilen düşmanlarımıza haykıran bir hızla bir çok alanda Türkiye’yi ilerletmeye başlamıştır. Atatürk ilke, ülkü ve devrimlerini tamamlayıp halkın ilerleyen zaman içinde muhasır medeniyetler seviyesine getirecek temel değişiklikleri yerleştirmiş, eşi benzeri olmayan, yeni bir çağ açacak, belki insanlığın gidiş hattını etkileyecek değerde, dahi büyük bir planı gerçekleştirecektir. Ama ne biz Türkler, ne de diğer uluslar, bu dahice yapılanmanın hem biz Türklere hem tüm dünyaya, özellikle kapitalist sistemin ayağına çelme takacak kudrette, halka sosyal, kültürel ve eğitim alanlarında, ülkeye ekonomik ve siyasi açıdan öncülük edecek yeni bir kuruluşun değerini yeteri kadar anlayamayacaktır.

11 Temmuz 1933 tarihinde Atatürk tarafından Sümerbank ismi verilen, işte bu kuruluştu. Özel bütçenin tümünü oluşturan katma bütçeli idare uygulamasının başladığı 1933 yılında kurulmuş, ticari nitelikte mal üreten, hem tekstil sanayisi olup aynı zamanda da bir bankadır. Halk tasarrufuyla oluşturulmuştur. Türkiye’de ilk modern tekstil kuruluşu olarak büyük bir üne kavuşmuştur. Demir-çelik tesisleri, çimento fabrikaları, kâğıt ve selüloz tesisleri Sümerbank bünyesinde kurulmuştur ve bunların daha sonra kendi bünyesinden ayrılarak ayrı birer kuruluş olmasını sağlamıştır.

Yaklaşık seksen sene sonra, Türkiye elindeki altın yumurtlayan tavuğu kesip toprağa gömdükten sonra; kapitalist sisteme kafa tutan Venezuela, Atatürk’ün hayata geçirdiği bu akıllı projeyi yani Atatürk’ün SOSYAL FABRİKA PROJESİ’ni başarılı bir şekilde tekrar hayata geçirip 21. yüzyılın başında sosyal ve ekonomik başarıları ve halkın refaha ulaşmasındaki verimli girişimleri ve ilerleyişleri ile imza atacaktır.

Genç Cumhuriyetin ilk sanayi politika teşebbüsü, 1924 yılında savaşta harap olan imalathanelerin tekrar kurulması için çıkarılmış kanunla başlamıştır. 100 milyon liralık, 5 yıl içerisinde kullanılmak üzere ayrılan bir bütçe için bir kanun çıkarılmış ve bu kapsamda askeri fabrikalar imalathanelerini yeni baştan kurmaya başlamışlardır. İlk defa Ankara Fişek Fabrikasıyla işe başlanmış ve ardından 1932’de Kırıkkale çelik fabrikası işletmeye alınmıştır.

Selahattin Şanbaşoğlu anlatıyor; “1932’de, Kırıkkale’de askeri fabrika sahası dışında sadece 13 ev vardı. Meyhane (demek ki o zamanlar daha kapatılma kararları yokmuş), kahvehane ve kasap dükkanı aynı yerdi. Yol yoktu. Haftada iki tren geçerdi. Gazete gelmezdi. Fabrikaya ya trenle, ya da çamur tarladan geçerek gidilirdi. İşçi hemen tamamen oranın köylüsüydü. İki üç saatte köyünden eşekle veya yaya gelirdi. Fabrikada eşeklere ayrı yer vardı. İşçilere yani çalışan köylülere kendi getirdiği pekmez veya ayrana bandığı yufka ekmeğinden ibaret yemeğinin ve kendi elbisesinin dışında ilk fabrika yemeği ve çalışma kıyafeti Kırıkkale çelik fabrikasında verilmiştir.”

Osmanlı dönemindeki dış açıkların ülkeyi nereye getirdiğini iyi bilen Cumhuriyet yönetimi, yeni iktisat politikalarında bu konuda çok hassastır. Sanayinin önemini çok iyi anlayan Cumhuriyet hükümeti hızlı ve kararlı politikalarla planlamalar ve yeni girişimler yaparken, Atatürk bu girişimleri hiç kimsenin aklının ucundan bile geçirmediği bir şekilde planlayıp aynı zamanda bir çok alanda ulusuna faydalı olacak bir ilke daha imzasını atacaktır.

25 Ağustos 1935 tarihinde temeli atılan Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, 18 ayda tamamlanmış ve 9 Ekim 1937’de Atatürk tarafından açılmış ilk ve son fabrikadır. Genç Cumhuriyetin Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın ilk önemli eseridir. Sümerbank’ın kurduğu, devlet eliyle kurulan ilk Türk basma fabrikasıdır. Fabrika, Türk-Sovyet ortak yapımıdır. Bina ve makineler dâhil, 8 milyon liraya mal olmuştur.

Sinan Meydan: “Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, Atatürk’ün kafasındaki “Sosyal Fabrika Projesi’nin” ilk uygulaması olması bakımından çok önemlidir. Atatürk’ün kafasındaki fabrika, sadece üretim yapılan bir mekan değil, aynı zamanda “ar-ge” çalışmalarının yapıldığı bir laboratuar, eğitim verilen bir okul, her türlü sanat ve spor imkanlarına sahip bir kültür kompleksi, kısacası adeta dört dörtlük bir “yaşam alanı”, bir kampustur. Atatürk, işçilerin yüksek standartlarda, her türlü imkândan yararlandıkları bu “sosyal fabrikaları” Anadolu’nun her yanına yapmayı planlıyordu. Ama bu projesini yaygınlaştırmaya ömrü yetmeyecekti.”

Atatürk’ün ardından gelen hükümetler bu başarıyı bir müddet devam ettirebilecekler, fakat gerçek anlamda yurdun her köşesine Sümerbanklar kuramayacaktı. Kurduklarını da tam anlamda sosyal faaliyetler veren yapılar, kaynaklar olarak kurup, destekleyip yaşatamayacaklardı.

“Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, sosyalist ülkeler de dâhil, dünyada görülmemiş bir “sosyal” niteliğe sahiptir.” Diyen araştırmacı tarihçi Sinan Meydan “Evet, fabrika kurulurken Sovyet modeli esas alınmıştır, ama genç cumhuriyetin genç mühendisleri Türk devrimine has, çok özgün bir eser ortaya çıkarmayı başarmışlardır. Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası, 1930’ların dünyasında bir benzerine daha rastlanmayacak kadar özgün bir “sosyo-kültürel” ekonomi projesidir.

Devamı haftaya…

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

2013 NİSAN 09 – DULWİCH HİLL HİGH SCHOOL CUMARTESİ TÜRK OKULU KAPANMASIN

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

DULWİCH HİLL HİGH SCHOOL CUMARTESİ TÜRK OKULU KAPANMASIN

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) Gençlik Kolundan çok kabiliyetli ve o kadar da başarılı bir müzisyen genç üyemiz Nazlı’dan duyduğum üzücü bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. Dulwich Hill High School Cumartesi Türk Okulu kapatılmak üzere imiş. Çok uzun yıllardır profesyonelce eğitim veren ve binlerce öğrencimizin başta Türkçe, Türk Kültürü ve Tarihi dersleri aldığı bu naçizane okul öğrenci sayısının yetersizliğinden yaşamına son verecekmiş.

Saturday School of Community Languages (Halk Dilleri Cumertesi Okulları) web sitesinde http://www.sscl.schools.nsw.edu.au/our-centres İnternet linkinden öğrendiğime göre; NSW’de 16 ayrı okulda Türkçe ile beraber toplam 26 değişik dilde 3,712 öğrenci 2012 eğitim yılında kayıtlı imiş. Türkçe dersler; The Hills Sports High School, Liverpool Boys High School, Arthur Phillip High School, Smiths Hill High School ve Dulwich High School da verilmektedir.

Nazlı’ya kendi dilinden bana verdiği bu haberi, Dulwich Hill High School Cumartesi Türk Okulu ve değerli öğretmenli hakkında yazmasını rica ettim. Olduğu gibi iletiyorum.

“Bir olaya çok üzülüyorum. Neden olduğunu anlayamıyorum. Oniki senedir, her Cumartesi sabahı gittiğim Devlet Cumartesi Türk okulları yavaş yavaş kapanıyor. Ama neden? Öğrencilerin azaldığı için. Bu derslerde sadece Türkçe öğretilmiyor, aynı zamanda da kültürümüz öğretiliyor. Türkçe dersini 12. sınıfta seçip HSC puanlarına doğru pozitif bir etkisi oluyor. O zaman neden Türk ailelerimiz çocuklarına bu şansı tanımıyor?

Bazı Devlet Cumartesi okullarının kapanacağını duyunca gerçekten çok üzüldüm. Altı yaşımdan beri Türk eğitimim için bu okullarda okudum. Eğer annem bu şansı bana küçük yaşta vermeseydi, şimdi bu yazıyı yazamazdım, sevdiğim Türk kitapları okuyamazdım, ailemle düzgün bir şekilde ana dilimi konuşamazdım. Türkçe dersleri bana bir sürü avantaj verdi. Her Türk çocuğun bu avantajlara sahip olmasını isterim. Bir kişide iki dil olması ne kadar güzel bir şey.

Cumartesi sabahları erken kalkmak ara sıra zor geliyordu ama, iyi ki kendimi zorlamışım. Lise son iki yıl için okulumu seçme sınav kazanarak değiştirince, yeni okulumun bana Cumartesi dil derslerin bu okulda kabul edilmeyeceğini söylediğinde, bu durumu düzeltmek için konuşmadığımız kişi kalmadı. Çünkü o okula Türkçe dersimi kabul ettirmem gerekiyordu ve en sonunda kabul edildi. Eğer Türkçe dersini kabul etmeseydiler yüksek puanla kazandığım yeni okulumu bırakmayı düşünüyordum. Ben, Türkçe eğitimimi bu kadar önemseyince, neden Türk anneler babalar önemsemiyor diye düşünüyorum?

Orta okul ve lise zamanlarımda her Cumartesi sabahı Dulwich Hill High School’a gidiyordum. Bu okulda çok tecrübeli öğretmeler var ve her sene HSC Türk imtihanında en yüksek puanları alan öğrenciler bu okuldandır. Geçen gün bu okulda beş öğrenci kaldığını öğrendim. Gerçekten beş mi? İnanmadım ve bu yüzden okulun kapanması gerekiyormuş.

Devlet Cumartesi Türk Okullarına yardım etmemiz gerekiyor. Aynı zamanda da çocuklarımıza yardım etmiş oluruz. Lütfen Türk ailelerimiz bu okulları doldursunlar, çocuklarımıza güzel bir gelecek versinler. Çocuklarımız Türkçelerini öğrensinler, kültürlerini öğrensinler, Türk arkadaşlar edinsinler. Ana dilimizi kaybetmeyelim.

Bütün Türk öğretmenlerime candan teşekkür ederim. Nazlı Eda Şendurgut”

Lütfen bu konuya ilgi duyalım ve Dulwich Hill High School Cumartesi Türk Okulu çevresinde oturanlar çocuklarını bu okula yazdırsınlar.

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 15. Sayısında 9 Nisan 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 NİSAN 02 – AKL-I KEMAL (ATATÜRK’ÜN AKLI) ve AKILLI PROJELER

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

AKL-I KEMAL (ATATÜRK’ÜN AKLI) ve AKILLI PROJELER

Sinan Meydan, çalışmalarının odak noktası Atatürk olan, günümüz Türkiye’sinin çok başarılı yazarlarından birisidir. Ön Türk Tarihi, Cumhuriyet Tarihi ve Atatürk üzerine değerli araştırmalar yapmaktadır. Bu araştırmalarını 2010 yılından bu yana bir düzine kitapla biz okurları ile paylaşıp, Türkiye’nin geleceğini ilgilendiren çok önemli konuları ele almıştır.

En son kitabı AKL-I KEMAL 4. Cilt Nisan ayında çıkacak olan Sinan Meydan;

“Dünyaya parmak ısırtan Cumhuriyet mucizesi akıllı projelerin, akıllı projeler ise Akl-ı Kemal’in (Atatürk’ün aklının) bir ürünüdür.

Atatürk, akıllı projelerini geliştirirken tarihi tecrübelerden, Tanzimat’tan beri devam eden kırılgan ve kararsız Osmanlı modernleşmesinden, 15. yüzyılda başlayan Avrupa aydınlanmasından, Türk-İslam tarihinin aydınlık sayfalarından, okuduğu 5000’e yakın kitaptan ve Allah vergisi dehasından yararlanmıştır.

Atatürk düşmanlığının iyice “seviyesiz” ve “bayağı” bir hale geldiği bugünlerde, Atatürk’ün yüzyılın başında emperyalizme karşı verdiği bir Kurtuluş Savaşı’nın hemen ardından yoksul Türkiye’yi çağdaş ve zengin bir ülke haline getirmek için düşünceden uygulamaya geçirdiği “akıllı projeleri” bilmek, Akl-ı Kemal’in değerini anlamak yaşamsal bir zorunluluktur. AKL-I KEMAL, “O nasıl yaptı ötekiler nasıl yıktı” sorusuna da belgesel yanıt vererek sadece Atatürk’ü değil Atatürk’ten sonraki Türkiye’yi de anlamamızı sağlayacak bir çalışmadır.

Bugünlerde ATATÜRK’ü halkın gözünden düşürmek için Atatürk’ün diniyle imamıyla, soyuyla sopuyla uğraşan “küçük beyinliler”, Atatürk’ün HAVACILIK PROJESİ VE UZAY ÖNGÖRÜSÜ’nü duymaktan pek hoşlanmayacaklardır doğrusu! Yüz yıl kadar öne Türk insanının refahı ve mutluluğu için projeler geliştirip onları hayata geçiren Atatürk, ortaya koyduğu eserlerin ihtişamıyla, bugün ona düşmanlık besleyen bir kısım “çapsızın” komik yalan ve çarpıtmalarıyla adeta dalga geçmektedir!

Akl-ı Kemal’in ilk üç cildinde yer alan “Atatürk’ün Akıllı Projeleri” şunlardır:

  • Çağdaş Türkiye Projesi
  • Türk Ulus Devlet (Millet) Projesi
  • Rumeli Savunma Hattı Projesi
  • Ordu ile Siyaseti Ayırma Projesi
  • Spor ve Beden Eğitimi Projesi
  • Anadolu’nun İşgalini Önleme Projesi
  • Anadolu’ya Gizli Geçiş Planı
  • Örnek Çiftlikler (Yeşil Cennet) Projesi
  • İdeal Cumhuriyet Köyü Projesi
  • Halkevleri Projesi
  • Güneydoğu Anadolu (GAP) Projesi
  • Demokrasi Projesi
  • Kemalist Ekonomi Modeli (KEM)
  • Sosyal Fabrika Projesi
  • Demirağ (Demiryolu) Projesi

AKL-I KEMAL’i dört ciltte bitirmeyi düşünüyordum, ancak Atatürk’ün göz kamaştıran projelerini bütün boyutlarıyla, en iyi şekilde sizlere ulaştırmak için çaba sarf ederken projelerin 4 cilde sığmayacağını gördüm, bu nedenle Akl-ı Kemal’i beş ciltte bitirmeye karar verdim. Akl-ı Kemal setinin tamamlanmasını sağlayacak olan 5. ciltte MODERN ANKARA PROJESİ, YÜZEN FUAR PROJESİ, MUSİKİ VE SANAT PROJESİ, SAĞLIK PROJESİ, ÇAĞDAŞ ÜNİVERSİTE (EĞİTİM) PROJESİ ve İNSANLIK PROJESİ yer alacaktır.”

Ben bu konuları daha gençliğimden beri düşünen bir insanım. Eğer size, bu konuları yeni düşünmeye başladığımı söylersem  inanmayınız.” Mustafa Kemal ATATÜRK

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 14. Sayısında 2 Nisan 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 Mart 26 – TÜRKİYE’NİN AVUSTRALYA’DAN ÖĞRENEBİLECEKLERİ

AAKM Makale - Hürriyet - ÖmerCan Banner 2013.v2 Small

TÜRKİYE’NİN AVUSTRALYA’DAN ÖĞRENEBİLECEKLERİ

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM)’nin düzenlediği 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma ve Toplumla Kucaklaşma Pikniği ardından yaptığım öz değerlendirmede garip ama acı bir gerçeğin farkına vardım. Bir Avustralyalı olarak gurur verici, fakat bir Türk olarak o kadar da üzücü idi. Şunun farkına vardım, geçen zaman içerisinde Türkiye’de Atatürk’ün açtığı yolda, kurduğu ülküde ve gösterdiği amaçta başarısız ve etkisizce durmuş, yeterince hiç yükselmemiş ve pek az ileri gitmişiz.

AAKM hazırladığı törene, NSW eyalet ve Avustralya Federal milletvekillerini davet etmiş ve her ikisi de gelmişti. Federal milletvekili John Murphy ile kendi isteği üzerine çeşitli konularda, derneğimizin istek ve gereksinmeleri hakkında, konuştuk ve gerekli açıklamalarda bulundum, beni ilgi ve alaka ile dinleyip notlar tuttu ve randevu almamı ve daha ayrıntılı bilgilerle kendisini gelip görmemizin faydalı olacağını söyledi. Kısa bir zaman sonra özür dileyerek, olağan üstü acil bir kabine görüşmesi yapmak için Canberra’ya gitmesi gerektiğini belirtip müsaade istedi. Pazar günü böyle bir toplantı alışıla gelen bir şey değildi, el sıkıştık, veda etti ve ayrıldı. Hafta içinde yerel gazeteler, tüm hafta her gün yazdı ve Cuma günkü gazetelerde John Murphy’nin eski başbakan Kevin Rudd ile fotoğraflarını görenler olmuştur. Pazar öğleden sonra olağan üstü acil toplantı işte Kevin Rudd’ın tekrar İşçi Partisi başına getirilip getirilmeyeceği imiş. 24 Haziran 2010 tarihinde Julia Gillard başbakanlık koltuğunu bir politik darbe ile Kevin Rudd’dan almıştı. Şimdi anladığımız üzere, John Murphy’nin de destek verdiği yeni bir politik darbe çalışmaları ile Kevin Rudd’ın iktidarı ele geçirme girişimi gerçekleşemedi. Böyle çok önemli bir politik gelişmenin arifesinde federal milletvekilimizin AAKM’ye ilgi ve alaka göstermesi bizim için çok önemlidir. Geçen hafta gazetelerin İşçi Partisinin Korku Dolu Haftası diye bahsettiği politik olayların hazırlıkları yapılırken, gelemeyeceğini bildirip yada belki bildirmeden bile; tüm ülkeyi çok yakından ilgilendiren bu husustan dolayı, bizlere zaman ayırmayabilirdi. Bu olay Türkiye’de olsaydı, garanti gelmezdi. Gerçek demokrasinin yaşandığı, çağdaş bir ülkede olan Avustralya’da yaşamanın sevinci ve kıvancı ile mutlu ve mesuduz.

25 Milyonluk Avustralya’da, bu çağdaş ülkenin gerçek demokratik sistemi içerisinde; bir vatandaş olarak istek ve gereksinmelerinizi arz edip, ihtiyaçlarınızı talep edip, şikayetlerinizi milletvekili gibi resmi makamlara iletebilirsiniz. Ama Türkiye’de bir tanıdığınız yoksa, arkanızda bir desteğiniz yoksa, hak hukuk aramak, milletvekili bir yana dursun, belediye başkanını bile görüp durumunuzu izah edip, sorunlarınıza bir çözüm yolu bulamazsınız. İşte bu büyük problem, bireylerin aldığı eğitim sisteminin eksikliklerinden kaynaklanmakla beraber, süregelen toplumsal gelenek ve göreneklerin, çağdaşlaşma yolunda ileri adımlar atmayı başaramamasından dolayıdır.

Öğrenci andını Türkiye’de ilk öğretim eğitimi alanlar bilirler; çocukken bize ezberletilmiş olan bu anda “…Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene!!!” söylevi ile Atamızın ardından ant içmeyi ezberlemiştik ama; ezber ile öğretilen bilgilerin, sevgi ile aşılanan bilgiler kadar kalıcı olamayacağını anlayabilmiş miyiz acaba? Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir dostum, Gökhan, bana ezber konusundaki düşüncelerini açıkladığında, bu acı gerçeğin farkına vardığımda, şok olmuştum. Bu konuya hiç bu açıdan bakmamıştım o zamana kadar. Milliyetçi ruhu aşılaması açısından, çocuklarımıza “Ne mutlu Türküm diyene!!!” demesini öğretmek, bundan gurur duymalarını sağlamak Cumhuriyetimizin ilkelerinin benimsetilmesi açısından çok önemlidir.

Atatürkçülük başta olmakla beraber, Türkiye’yi Türkiye yapan birçok önemli konu, nesillerce ezbere dayatılmış ve gerçekten önem ve anlamını genç beyinlere kalıcı bir şekilde, aynen bir mozaik döşer gibi özenle işlenmemiştir. İşte Türkiye’de bu gün başımıza gelenler, eğitimdeki bu temel problemden, yani ezberci nesiller yetiştirmekten gelmektedir. O zaman yapılması gereken, Atatürk’ün yeni nesillere emanet ettiği memleketimizi, onun açtığı yolu, kurduğu ülküyü ve gösterdiği amaçları öğretme ve eğitme yollarımızı adamakıllı bir gözden geçirmek en önemli gereksinmelerden birisidir.

Türkiye’nin ezberci nesiller yetiştirerek kalkınması ve bunu sürdürebilmesi çok zordur. Ezbercilikle yaratıcılık yan yana duramayacağı için; yeniliği ithal etmeye ihtiyaç devam edecektir. Ne yazık ki, geçmişte olduğu gibi şu anki eğitim sistemimiz de ezberci beyinler yetiştirmekle meşgul. Sabahtan akşama kadar okula giden, akşam özel ders alan, hafta sonu o kurstan bu aktiviteye koşan şimdiki nesil de büyüyünce yeterince yaratıcı olamayacaktır. Çünkü o zihinlerin durup, bir şeylere farklı açıdan bakacak zamanı yoktur. Bir bilgisayar gibi sürekli var olan programları beyinlerine yüklemekle ve kendilerini diğerleriyle kıyaslamakla meşgullerdir. Zeki insanların yeterince desteklenmediğini görmek de ayrıca acı veren ve Türkiye’nin geleceğini tehdit eden bir unsurdur. Eğitimin öncelikli ve niteliğinin iyi olması gerekir. Ezbercilikten uzak, yaratıcılığa önem veren bir eğitim sistemi uygulanması şarttır. Temel bilimlere gereken önem ve destek daha fazla verilmelidir. Alfabe öğretilmeden kelime öğretilmemeli, sonra da seviye belirleme sınavından başlamak üzere testli soru çözme yöntemleri uygulanmamalıdır. Sonuçta Türkiye öyle bir nesil yetiştiriyor ki sorgulama diye bir şey yok. Ayrıca, ülkemizde bilim insanlarına da fazla değer de verilmiyor. Türk eğitim sistemi, yaratıcılığı öldürüyor. Türkiye’nin Avustralya’dan ve çağdaş ülkelerden öğreneceği çok şeyler var.

Saygılarla,

Ömer Can Şirikçi

omercan.sirikci@ataturk.org.au

AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı

Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 13. Sayısında 26 Mart 2013 tarihinde yayınlanmıştır.

2013 Mart 19 – HABER: Milliyet Avustralya – Çanakkale Şehitleri Türk Evi’nde anıldı

Sydney Başkonsolosluğu Cumartesi günü Sydney Türk Evi’nde, Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM) desteği ile 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi Yıl dönümü Töreni düzenledi. Konferans öncesi Auburn Gelibolu Camisinde şehitlerimiz için mevlit okutuldu.

Çanakkale Şehitleri Türk Evi'nde anıldı

RSL Türk Şubesi Başkanı Muzaffer Orel’in hoşgeldiniz konuşmasından sonra kürsüye çıkan Sydney Konsolosu Emin Akseki kısa bir açılış konuşması yaptı ve program akışı hakkında bilgi verdi. Programın konuşmacısı Doç Dr. Serhat Güvenç’in kızının yoğun bakımda tedavi görmesi nedeniyle Avustralya ziyaretine geç başlayacağı bilgisini veren Akseki yaşanan aksaklıktan ötürü dinleyicilerden özür diledi. Anlamlı tören İstiklal Marşımızın okunması ve şehitlerimiz için 1 dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Günün anlam ve önemi ile ilgili bir konuşma yapan Sydney Başkonsolosu Gülseren Çelik Çanakkale’de şehit düşen Mehmetçikleri şükran, saygı ve rahmetle andığımızı belirtti. Onların fedakarlıkları sayesinde bu günlere ulaştığımızı söyleyen Çelik “ Çanakkale Destanı tarihin akışını değiştiren muhteşem bir zaferdir” dedi. Konuşmanın ardından kürsüye çıkan AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ömer Can Şirikçi, “Dur Yolcu” şiirini okudu.
Programın asıl konuşmacısı Doç Dr. Serhat Güvenç’in yerine davet edilen AAKM üyesi Muammer Toprakçı, Çanakkale zaferi hakkında kısa bir konferans verdi.
Deniz Savaşı’nın bazı detaylarını harita üzerinden anlatan Toprakçı, 25 Nisan kara savaşları hakkında da bilgilerini dinleyiciler ile paylaştı. Tören, izleyicilerin günün önem ve anlamını ifade eden çeşitli konuşmalarıyla beraber tamamlandı.

TurkEvi.1.16.3.2013TurkEvi.2.16.3.2013

Kaynak: http://www.milliyet.com.au/toplum/canakkale-sehitleri-turk-evinde-anildi-h297.html

2013 Mart 19 – HABER: Milliyet Avustralya – AAKM’den Çanakkale Şehitlerini Anma Töreni ve Toplumla Kucaklaşma Pikniği

17 Mart 2013 Pazar günü Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM)’nin düzenlediği Çanakkale Şehitlerini Anma Töreni ve Toplumla Kucaklaşma Pikniği toplum tarafından büyük ilgi gördü. Sydney Konsolosluğu, NSW milletvekili Barbara Perry, Federal milletvekili John Murphy ve Auburn RSL yerel şubesinin katıldığı resmi törende, Anzac günü kutlamalarına eş değerde bir açılış yapıldı.

Türkiye Cumhuriyetimizin kurucusu ve Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Mehmetçikler ve Anzaclar için saygı duruşu ve ardından, İstiklal Marşımız ve Avustralya Milli marşı yer aldı. AAKM Başkan yardımcısı Ömer Can Şirikçi İngilizce ve Türkçe olarak açılış konuşması yaptı. Günün anlam ve önemini açıklayan başkan yardımcısı; Türk Kurtuluş Savaşının deniz savaşları bölümünün Türk zaferi ile sona erdiği tarih olan 18 Mart 1915 gününün Türkiye’deki resmi bir törenle her yıl kutlandığını Avustralyalı konuklarımıza açıkladı.

Protokol konuşmacıları günün anlam ve önemini, kültürel, politik ve manevi açıdan değerlendiren konuşmalar yaptılar.

AAKM yönetim kurulundan Gizem Sakallı 2011 yılında ‘Balkanlar ve Avustralya’da Yaşayan Gençlerin Türkiye’deki Kültür ve Tarih Buluşması’ ziyaretinde, Çanakkale’de duygulanarak yazdığı şiirsel bir kompozisyonu İngilizce ve Türkçe okudu.

Toplumumuzun sayılı aydınlarından Sayın Muammer Toprakçı, Çanakkale Zaferi hakkında bir konferans verdi. Sayın Toprakçı bilgi dağarcığından aktardıkları ile, Çanakkale zaferi ve kurtuluş savaşı hakkında bir çok önemli konu üzerinde dinleyicilerini aydınlattı. Kullandığı Çanakkale ve Gelibolu haritası ile deniz savaşı hakkında bilgi veridi. Günümüzde Atatürk ve Atatürkçü değerlere, bir karşı hareketlenme olduğunu belirten sayın Toprakçı, gerçeklerin saptırılıp, kasıtlı ve yanlış bilgilerle tarihin bulandırıldığını ifade etti.

AAKM Gençlik kolundan bayan Nazlı Şendurgut ve bay Kağan Dökümcü genç çello çifti canlı klasik müzikle tören ve pikniğe güzel bir ahenk kattılar. Kahramanlık türkülerinin ve görsel sunumların yapıldığı piknik canlı saz performansı ile kahramanlık türküleri AAKM yönetim kurulu üyesi Sayın Tuncay Aslan beyin sazı ve sözü daha güzel bir anlam kazandı.

Avustralya Türk Müziği Topluluğu (ATME) ses sanatçısı Sinem Kileci, Çanakkale İçinde Vurdular Beni türküsü ve Memleketim canlı performansıyla kadife sesi ile halka güzel anlar yalattı.

Haber: Ömer Can Şirikçi 17 Mart 2013, Auburn NSW,

Gazete: Milliyet Avustralya 19 Mart 2013 Sayı:70 Sayfa:3

Kaynak: http://www.milliyet.com.au/toplum/aakmden-anlamli-piknik-h295.html

AAKM-18Mart.2013.03.17