2013 Mart 26 – TÜRKİYE’NİN AVUSTRALYA’DAN ÖĞRENEBİLECEKLERİ
TÜRKİYE’NİN AVUSTRALYA’DAN ÖĞRENEBİLECEKLERİ
Avustralya Atatürk Kültür Merkezi (AAKM)’nin düzenlediği 18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma ve Toplumla Kucaklaşma Pikniği ardından yaptığım öz değerlendirmede garip ama acı bir gerçeğin farkına vardım. Bir Avustralyalı olarak gurur verici, fakat bir Türk olarak o kadar da üzücü idi. Şunun farkına vardım, geçen zaman içerisinde Türkiye’de Atatürk’ün açtığı yolda, kurduğu ülküde ve gösterdiği amaçta başarısız ve etkisizce durmuş, yeterince hiç yükselmemiş ve pek az ileri gitmişiz.
AAKM hazırladığı törene, NSW eyalet ve Avustralya Federal milletvekillerini davet etmiş ve her ikisi de gelmişti. Federal milletvekili John Murphy ile kendi isteği üzerine çeşitli konularda, derneğimizin istek ve gereksinmeleri hakkında, konuştuk ve gerekli açıklamalarda bulundum, beni ilgi ve alaka ile dinleyip notlar tuttu ve randevu almamı ve daha ayrıntılı bilgilerle kendisini gelip görmemizin faydalı olacağını söyledi. Kısa bir zaman sonra özür dileyerek, olağan üstü acil bir kabine görüşmesi yapmak için Canberra’ya gitmesi gerektiğini belirtip müsaade istedi. Pazar günü böyle bir toplantı alışıla gelen bir şey değildi, el sıkıştık, veda etti ve ayrıldı. Hafta içinde yerel gazeteler, tüm hafta her gün yazdı ve Cuma günkü gazetelerde John Murphy’nin eski başbakan Kevin Rudd ile fotoğraflarını görenler olmuştur. Pazar öğleden sonra olağan üstü acil toplantı işte Kevin Rudd’ın tekrar İşçi Partisi başına getirilip getirilmeyeceği imiş. 24 Haziran 2010 tarihinde Julia Gillard başbakanlık koltuğunu bir politik darbe ile Kevin Rudd’dan almıştı. Şimdi anladığımız üzere, John Murphy’nin de destek verdiği yeni bir politik darbe çalışmaları ile Kevin Rudd’ın iktidarı ele geçirme girişimi gerçekleşemedi. Böyle çok önemli bir politik gelişmenin arifesinde federal milletvekilimizin AAKM’ye ilgi ve alaka göstermesi bizim için çok önemlidir. Geçen hafta gazetelerin İşçi Partisinin Korku Dolu Haftası diye bahsettiği politik olayların hazırlıkları yapılırken, gelemeyeceğini bildirip yada belki bildirmeden bile; tüm ülkeyi çok yakından ilgilendiren bu husustan dolayı, bizlere zaman ayırmayabilirdi. Bu olay Türkiye’de olsaydı, garanti gelmezdi. Gerçek demokrasinin yaşandığı, çağdaş bir ülkede olan Avustralya’da yaşamanın sevinci ve kıvancı ile mutlu ve mesuduz.
25 Milyonluk Avustralya’da, bu çağdaş ülkenin gerçek demokratik sistemi içerisinde; bir vatandaş olarak istek ve gereksinmelerinizi arz edip, ihtiyaçlarınızı talep edip, şikayetlerinizi milletvekili gibi resmi makamlara iletebilirsiniz. Ama Türkiye’de bir tanıdığınız yoksa, arkanızda bir desteğiniz yoksa, hak hukuk aramak, milletvekili bir yana dursun, belediye başkanını bile görüp durumunuzu izah edip, sorunlarınıza bir çözüm yolu bulamazsınız. İşte bu büyük problem, bireylerin aldığı eğitim sisteminin eksikliklerinden kaynaklanmakla beraber, süregelen toplumsal gelenek ve göreneklerin, çağdaşlaşma yolunda ileri adımlar atmayı başaramamasından dolayıdır.
Öğrenci andını Türkiye’de ilk öğretim eğitimi alanlar bilirler; çocukken bize ezberletilmiş olan bu anda “…Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene!!!” söylevi ile Atamızın ardından ant içmeyi ezberlemiştik ama; ezber ile öğretilen bilgilerin, sevgi ile aşılanan bilgiler kadar kalıcı olamayacağını anlayabilmiş miyiz acaba? Çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir dostum, Gökhan, bana ezber konusundaki düşüncelerini açıkladığında, bu acı gerçeğin farkına vardığımda, şok olmuştum. Bu konuya hiç bu açıdan bakmamıştım o zamana kadar. Milliyetçi ruhu aşılaması açısından, çocuklarımıza “Ne mutlu Türküm diyene!!!” demesini öğretmek, bundan gurur duymalarını sağlamak Cumhuriyetimizin ilkelerinin benimsetilmesi açısından çok önemlidir.
Atatürkçülük başta olmakla beraber, Türkiye’yi Türkiye yapan birçok önemli konu, nesillerce ezbere dayatılmış ve gerçekten önem ve anlamını genç beyinlere kalıcı bir şekilde, aynen bir mozaik döşer gibi özenle işlenmemiştir. İşte Türkiye’de bu gün başımıza gelenler, eğitimdeki bu temel problemden, yani ezberci nesiller yetiştirmekten gelmektedir. O zaman yapılması gereken, Atatürk’ün yeni nesillere emanet ettiği memleketimizi, onun açtığı yolu, kurduğu ülküyü ve gösterdiği amaçları öğretme ve eğitme yollarımızı adamakıllı bir gözden geçirmek en önemli gereksinmelerden birisidir.
Türkiye’nin ezberci nesiller yetiştirerek kalkınması ve bunu sürdürebilmesi çok zordur. Ezbercilikle yaratıcılık yan yana duramayacağı için; yeniliği ithal etmeye ihtiyaç devam edecektir. Ne yazık ki, geçmişte olduğu gibi şu anki eğitim sistemimiz de ezberci beyinler yetiştirmekle meşgul. Sabahtan akşama kadar okula giden, akşam özel ders alan, hafta sonu o kurstan bu aktiviteye koşan şimdiki nesil de büyüyünce yeterince yaratıcı olamayacaktır. Çünkü o zihinlerin durup, bir şeylere farklı açıdan bakacak zamanı yoktur. Bir bilgisayar gibi sürekli var olan programları beyinlerine yüklemekle ve kendilerini diğerleriyle kıyaslamakla meşgullerdir. Zeki insanların yeterince desteklenmediğini görmek de ayrıca acı veren ve Türkiye’nin geleceğini tehdit eden bir unsurdur. Eğitimin öncelikli ve niteliğinin iyi olması gerekir. Ezbercilikten uzak, yaratıcılığa önem veren bir eğitim sistemi uygulanması şarttır. Temel bilimlere gereken önem ve destek daha fazla verilmelidir. Alfabe öğretilmeden kelime öğretilmemeli, sonra da seviye belirleme sınavından başlamak üzere testli soru çözme yöntemleri uygulanmamalıdır. Sonuçta Türkiye öyle bir nesil yetiştiriyor ki sorgulama diye bir şey yok. Ayrıca, ülkemizde bilim insanlarına da fazla değer de verilmiyor. Türk eğitim sistemi, yaratıcılığı öldürüyor. Türkiye’nin Avustralya’dan ve çağdaş ülkelerden öğreneceği çok şeyler var.
Saygılarla,
Ömer Can Şirikçi
omercan.sirikci@ataturk.org.au
AAKM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı
Bu Makale Avustralya Hürriyet Gazetesi 13. Sayısında 26 Mart 2013 tarihinde yayınlanmıştır.