Author: Ömer Can Şirikçi

 

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 29 Mayıs * Türk Bayrağı Kanunu

Kırmızı zemin üzerine beyaz hilal ve yıldız konarak oluşan bayrak ilk kez Osmanlı Devleti tarafından 1844 yılında kabul edilmiştir. Bayrak, 29 Mayıs 1936’da 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile şekillendirilmiş ve Türkiye’nin ulusal bayrağı olarak kabul edilmiştir. 22 Eylül 1983’te 2893 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu ile bayrak ölçütleri belirlenmiş ve bayrak son halini almıştır.

Efsaneye göre bayraktaki kırmızı kan kırmızısıdır ve şehitlerin dökülen kanlarını temsil eder. Geceyarısı bu kanların üzerine yansıyan hilal biçimindeki ay ve bir yıldızla beraber Türk Bayrağının görüntüsü oluşur.


Kanun Numarası: 2893, Kabul Tarihi: 22/9/1983
Yayımlandığı Resmi Gazete:
Tarih: 24/9/ 1983      Sayı : 18171
Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt : 22 Sayfa : 599
Amaç
Madde 1 – Bu Kanunun amacı Türk Bayrağının şekli, yapımı ve korunması ile ilgili esas ve usulleri belirlemektir.
Bayrağın Şekli ve Yapımı
Madde 2 – Türk Bayrağı, bu Kanuna ekli cetvelde gösterilen şekil ve oranlarda olmak kaydıyla beyaz ay – yıldızlı albayraktır.
Bayrak ile özel bayrakların (sembolik bayrak, özel işaret, flama, flandra ve fors) standartları, hangi kumaş ve maddelerden yapılacağı tüzükte gösterilir.
Bayrağın Çekilmesi ve İndirilmesi
Madde 3 – Bayrak, kamu kurum ve kuruluşlarıyla yurt dışı temsilciliklerine ve kamu kuruluşlarıyla gerçek ve tüzelkişilerin deniz vasıtalarına çekilir. Yurt içinde ve yurt dışında yetkililerin araçlarına takılır.
Bayrak çekilirken ve indirilirken tören yapılır. Bayrak törenlerinin gereken biçimde yapılmasından o mahaldeki yetkili amirler sorumludur.
(Değişik : 14/7/1999 – 4409/1 md.) Kamu kurum ve kuruluşlarında Türk Bayrağı sürekli çekili kalır.
(Değişik : 14/7/1999 – 4409/1 md.) Bayrağın; nerelerde daimi olarak çekilmeyeceği, hangi kapalı yerlere konulacağı, nerelere fon olarak takılacağı veya asılacağı, kamu kurum ve kuruluşlarından başka yerlerde ne zaman ve nasıl çekileceği, Türk Silahlı Kuvvetleri yüzer birliklerinde ve Türk Bandıralı ticaret gemilerinde Bayrak çekme ve indirme zamanları ile Bayrak çekilirken ve indirilirken yapılacak törene ilişkin hususlar, tüzükte gösterilir.
Bayrağın Yarıya Çekilmesi
Madde 4 – Türk Bayrağı , yas alameti olarak 10 KASIM’da yarıya çekilir. Yas alameti olmak üzere Bayrağın yarıya çekileceği diğer haller ve zamanı Başbakanlıkça ilân edilir.
Bayrağın Selâmlanması
Madde 5 – Çekilmesi ve indirilmesi esnasında veya tören geçişlerinde Bayrak, cephe alınarak selâmlanır.
Bayrağın Örtülebileceği Yerler
Madde 6 – Türk Bayrağı, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişilerin, şehitlerin ve tüzükte belirlenecek asker ve sivil kişilerin cenaze törenlerinde bunların tabutlarına, açılış törenlerinde ATATÜRK heykellerine veya resmi yemin törenlerinde masalara örtülebilir.
Ayrıca milli örf ve âdetler göz önünde tutularak Bayrağın diğer kullanılma şekil ve yeri tüzükte gösterilir.
Yasaklar
Madde 7 – Türk Bayrağı, yırtık, sökük, yamalı, delik, kirli, soluk, buruşuk veya layık olduğu manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamaz. Resmi yemin törenleri dışında her ne maksatla olursa olsun, masalara kürsülere, örtü olarak serilemez. Oturulan veya ayakla basılan yerlere konulamaz. Bu yerlere ve benzeri eşyaya Bayrağın şekli yapılamaz. Elbise veya üniforma şeklinde giyilemez.
Hiçbir siyasî parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde kullanılamaz.
Türk Bayrağına sözle, yazı veya hareketle veya herhangi bir şekilde hakaret edilemez, saygısızlıkta bulunulamaz. Bayrak yırtılamaz, yakılamaz, yere atılamaz, gerekli özen gösterilmeden kullanılamaz.
Bu Kanuna ve tüzüğe aykırı fiiller yetkililerce derhal önlenir ve gerekli soruşturma yapılır.
Cezalar
Madde 8 – Bu Kanuna ve çıkarılacak tüzüğe aykırı olarak Bayrak yapmak, satmak ve kullanmak yasaktır. Bu yasağa aykırı olarak yapılan Bayraklar o mahallin yetkili amirlerince toplatılır.
Bu Kanun hükümlerine aykırı davranışta bulunanlar suçları daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesi uyarınca cezalandırılır.
Tüzük
Madde 9 – Bu Kanunun ilgili maddelerinde tüzükte düzenleneceği belirtilen hususlar ile kanunun uygulanmasına ilişkin diğer esaslar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren altı ay içinde çıkarılacak tüzükte gösterilir.
Yürürlükten kaldırılan kanun :
Madde 10 – 29 Mayıs 1936 Tarih ve 2994 Sayılı Türk Bayrağı Kanunu yürürlükten kaldırılmıştır.
Yürürlük
Madde 11 – Bu Kanun yayımı tarihinden altı ay sonra yürürlüğe girer.
Yürütme
Madde 12 – Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

KANUN NO: 2994
TÜRK BAYRAĞI KANUNU
29 Mayıs 1936
[Resmi Gazete ile neşir ve ilânı: 5 Haziran 1936 – Sayı 3322]
3. t. Düstur, c.17 – s. 359
22 Eylül 1983 tarih ve 2893 sayılı (TÜRK BAYRAĞI KANUNU) nun 10 uncu maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.

TÜRK BAYRAĞI KANUNU

Kanun No: 2994Kabul Tarihi: 29/5/1936

Madde 1 – Türk bayrağı, bu kanuna bağlı örnekte gösterilen şekil ve nisbetlerde olmak ve al zemin üzerine beyaz ay – yıldız konmak, şartile, yerli şaliden yapılır.
Ancak şalinin tedarikinde zorluk olur ise en büyük mülkiye memurunun iznile zemin rengi al olmak üzere başka kumaştan da yapılabilir.
Madde 2 – Ordu kuvvetlerile resmî daire ve teşekküller tarafından bayrakların çekiliş ve indirilişlerinde ve sair hususlarda yapılacak tören ve bunların kullanacakları hususî alâmet ve filâmaların şekilleri, nisbetleri ve cinsleri ve Türkiye Cümhurluğunun yabancı memleketlerde bulunan resmî ve millî binalarına (Uluslar arası metotlarına göre) Türk bayrağının çekiliş ve indirilişleri ve resmî dairelerle teşekküllerden başka yerlerde Türk bayrağının, ve diğer hususî bayrakların ve forsların gerek temsil ve gerek süsleme için ne zaman ve nasıl çekileceği ve nerelerde kullanılabileceği ve bu kanunun tatbik şekilleri bir nizamname ile tesbit edilir.
Madde 3 – Türk bayrağı ordu kuvvetlerile resmî dairelerde ve millî teşekküllerde sabah sekizde çekilir ve gün batarken indirilir. Şu kadar ki limanlara giren ve çıkan ve seyir halinde bulunan harp ve tüccar gemilerinin bayraklarının çekiliş ve indiriliş saatleri için nizamnameye istisnaî hükümler konulabilir.
Yalnız, millî bayramlarda ve umumî tatil günlerinde tatilin devam ettiği müddetçe bayrak gece ve gündüz çekili kalır.
Her gün bayrak çekecek resmî daireler, İcra Vekilleri Heyeti tarafından tayin edilir.
Madde 4 – Yas alâmeti olmak üzere bayrağın yarıya çekileceği haller ve devam müddeti Devlet protokolunca tesbit ve vaktinde alâkadar dairelere bildirilir.
Madde 5 – Resmî dairelerde ve teşekküllerde çekilecek bayrak, bu iş için yapılmış hususî direk ve göndere çekilir.
Madde 6 – Bu kanun hükümlerine ve yapılacak nizamnameye muhalif olarak bayrak yapmak ve satmak yasaktır. Bu yasağa aykırı gidenler, Türk Ceza Kanununun 526 ncı maddesine göre cezalandırılır. Nizamnameye muhalif olarak çekilmiş bayraklar mahallin en büyük mülkiye memuru emrile indirilir.
Madde 7 – Alay sancaklarının şekli ve yapılış tarzı kendi hususî ahkâmına tabidir.
Madde 8 – Bu kanun neşri tarihinden bir sene sonra muteberdir.
Madde 9 – Bu kanun hükümlerini yerine getirmeğe İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
3/6/1936

Kaynak: http://www.ttk.gov.tr/tarihveegitim/turk-bayragi-kanunu/

Kaynak: https://www.tccb.gov.tr/cumhurbaskanligi/resmi-simgeler/bayrak/

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 28 Mayıs * Teşvik-i Sanayi Kanunu (Sanayi Teşvik Kanunu)

Sanayi Teşvik Kanunu

Milli Mücadelenin sonucunda, İstanbul, İzmir ve Adana’da hurda bir durum arz eden birkaç dokuma fabrikası ile İstanbul’da harap bir askeri fabrika, ülkenin sanayi gücünü oluşturuyordu. Kalkınmak için sanayileşmek bir zorunluluktu. Sanayi kuruluşlarını teşvik ve koruma amacıyla, 1927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu, sanayinin tanımını yapmakta ve sınıflara ayırmaktaydı. Her grup, kanunun getirdiği muafiyetlerden taşıdığı önem derecesinde faydalanmaktadır. Teşvik-i Sanayi Kanunundan faydalanılarak memlekette bazı sanayi kuruluşları kurulmuştur. Ayrıca, 1929 yılından itibaren, yüksek gümrük tarifeleri uygulama imkanı, memleket sanayiini dışarının rekabetinden koruyarak geliştirilmiştir.

Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara malları alanında ithal ikamesi sağlamak amacıyla üç beyaz ve üç siyah projesine öncelik vermiştir. Un, şeker, pamuklu üç beyazı: kömür, demir ve akaryakıt da üç siyahı temsil ediyordu. Bu temel malların yurt içinde üretilmesi ile hem döviz tasarrufu sağlanacak, hem de dışa karşı bu maddeler için bağımlılık kalmayacaktı.

Devlet bu dönemde, doğrudan sanayi yatırımlarına hemen hemen hiç iltifat etmemiş, faaliyetini daha çok insan yetişmesine, eğitime ve altyapı yatırımlarına yöneltmiş, sanayinin özel teşebbüs tarafından yaratılabileceğini varsaymıştır. Bunun için de özel sermaye yatırımlarını teşvik edici tedbirlere başvurmuştur.

1931 yılında iktidar partisi CHP, özel sektör girişimlerinin ülke kalkınmasında yetersiz kalması sonucu, programına devletçiliği almış, hazırlık ve çalışma devresinden sonra, 1. Beş Yıllık Sanayi Planı’nı 1934 yılından itibaren uygulamaya koymuştur.

Ancak, 1. Beş Yıllık Sanayi Planı’nın uygulanmasından önce, çok önemli düzenlemeler yapmış ve yeni birtakım müesseseler kurulmuştur. 1933 yılında, Devlet Sanayi Ofisi ile Türkiye Sanayi Kredi Bankası kaldırılarak bunların yerine Sümerbank kurulmuştur. Sümerbank’ın faaliyetlerinin ana amacı, özel sektör sanayiinin kredi ihtiyaçlarını karşılamak olmakla beraber, esas görevini sanayi planının uygulanması teşkil etmiştir. Sümerbank, aynı zamanda daha sonra kurulan diğer devlet kuruluşlarına da örnek olmuştur.

1935 yılında yeraltı kaynaklarının araştırılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), elektrik enerji kaynaklarının değerlendirilmesi için Elektrik İşleri Etüd İdaresi (EİE), maden ve elektrik işletmelerini kurmak ve işletmek amacıyla Etibank kurulmuştur.

1. Beş Yıllık Sanayi Planı’nda tekstil sanayii, kendir-kesen sanayii, demir-çelik sanayii, sömikok fabrikası, porselen-çini sanayii, sudkostik, klor, suni ipek, selüloz ve kağıt tesisleri, şeker sanayii, süngercilik ve gül sanayileri yer almıştır. Planın uygulanmasına 1934 yılında başlanmış, planda öngörülen tesisler beş yıl içinde tamamlanarak işletmeye açılmıştır. Yine bu devrede planda yer almayan askeri fabrikaların modernizasyon ve genişletilmesine de devam edilmiştir. 1933-1938 yılları, Türk sanayiinin ilk ve planlı kuruluş safhasıdır. Planlı kalkınma, teknik alanda iş gücü yaratmış ve toplum yaşantısına büyük ölçüde etki yapmıştır. Özellikle toprağın verimini artıracak olan tekniğin tarıma uygulanmasının, bütün bir endüstri hayatının gelişmesi ile mümkün olabileceğini de ortaya koymuştur.

TBMM  28 mayıs 1927 tarih ve 1055 numaralı teşviki sanayi kanununa müzeyyel kanun (Resmî Gzele ile neşir ve ilâm: 3 haziran 1928 – Sayı : 903)

TBMM  28 mayıs 1927 tarih ve 1055 numaralı teşviki sanayi kanununa müzeyyel kanun (Resmî Gazete ile neşir ve ilânı : 8/VI/1933 – Sayı : 2422)

Teşvik-i Sanayi Kanunları ve Türkiye’de Sanayileşmeye Etkileri – Kadir KASALAK

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 24 Mayıs * TC Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD)

 

Bugünkü milli sınırlarımız içindeki demiryollarının tarihi 23 Eylül 1856 yılında 130 km.lik İzmir-Aydın Demiryolu hattının imtiyazı ile başlar.

Bir süre Nafia Nezareti (Bayındırlık Bakanlığı)’nin Turuk ve Meabir (Yol ve İnşaat) Dairesi tarafından yönetilen Osmanlı Dönemi demiryollarında,  24 Eylül 1872 tarihinde demiryolu yapım ve işletmesini gerçekleştirmek üzere Demiryolları İdaresi kuruldu.

Osmanlı Döneminde yapılan toplam 8.619 km uzunluğundaki demiryolu hattının 4.136 km.lik bölümü milli sınırlarımız içerisinde kalırken, bu hatların 2.404 kilometresi ise yabancı şirketler, 1.377 kilometresi de devlet eliyle işletilmekteydi.

Cumhuriyetin kurulması ve demiryollarının devletleştirilmesine karar verilmesinin ardından demiryolu işletmeciliği için 24 Mayıs 1924 tarih ve 506 sayılı Kanun ile Nafia Vekâletine (Bayındırlık Bakanlığı) bağlı “Anadolu- Bağdat Demiryolları Müdüriyeti Umumiyesi” kuruldu.

Demiryollarının yapımı ve işletilmesinin bir arada yürütülmesini sağlamak amacıyla Demiryolu alanında ilk bağımsız yönetim birimi olarak 31 Mayıs 1927 tarih ve 1042 sayılı Kanun ile Nafia Vekaleti (Bayındırlık Bakanlığı)’ne bağlı “Devlet Demiryolları ve Limanları İdare-i Umumiyesi” kuruldu.

“Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Umum Müdürlüğü” adıyla 1939 yılında Münakalat Vekaleti (Ulaştırma Bakanlığı)’ne bağlandı.

Cumhuriyet öncesinde yapılan ve yabancı şirketler tarafından işletilen hatlar, 1928–1948 yılları arasında satın alınarak millileştirildi.

22 Temmuz 1953 tarihine kadar katma bütçeli bir devlet idaresi şeklinde yönetilen Teşekkülümüz,  bu tarihte çıkarılan 6186 sayılı Kanunla Ulaştırma Bakanlığı’na bağlı olarak “Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD)” adı altında İktisadi Devlet Teşekkülü haline getirildi.

08.06.1984 tarih ve 233 sayılı KHK ile Kamu İktisadi Kuruluşuna dönüşen ve TÜLOMSAŞ, TÜDEMSAŞ ve TÜVASAŞ olmak üzere üç adet bağlı ortaklığı bulunan TCDD, 24.4.2013 tarihinde kabul edilen 6461 sayılı Kanun ile de yeniden İktisadi Devlet Teşekkülüne dönüştü.

TCDD, halen Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığının ilgili kuruluşu olarak faaliyetini sürdürmektedir.

1856-1923 DEMİRYOLU HATLARI

1856 – 1923 yılları arasında Osmanlı topraklarında şu hatlar inşa edildi.

. Rumeli Demiryolları 2.383 km normal hat

. Anadolu-Bağdat Demiryolları 2424 km normal hat

. İzmir -Kasaba ve uzantısı 695 km normal hat

. İzmir -Aydın ve şubeleri 610 km normal hat

. Sam-Hama ve uzantısı 498 km dar ve normal hat

. Yafa-Kudüs 86 km normal hat

. Bursa-Mudanya 42 km dar hat

. Ankara-Yahşihan 80 km dar hat

Toplam 8.619 km


Cumhuriyet Döneminde Açılan Hatlar

GÜZERGAH HAT CİNSİ KM.Sİ YIL
Ankara-Kayaş 1 Normal 11.951 1925
Kayaş-Irmak 1 Normal 57.792 1925
Irmak-Yerköy 1 Normal 133.718 1925
Samsun-Kavak 1 Normal 47.553 1926
Samsun-Çarşamba 1 Dar 36.465 1926
Samsun-Gümrük 1 Normal 3.000 1926
Yerköy-Boğazköprü 1 Normal 161.529 1927
Boğazköprü-Kayseri 1 Normal 14.950 1927
Kavak-Kayabaşı 1 Normal 98.314 1927
Kayabaşı-Zile 1 Normal 69.256 1928
Narlı-Gölbaşı 1 Normal 69.120 1929
Fevzipaşa-Narlı 1 Normal 68.680 1929
Kütahya-Emirler 1 Normal 63.824 1929
Kayseri-Hanlı 1 Normal 152.285 1930
Hanlı-Kalın 1 Normal 45.625 1930
Kalın-Yapı 1 Normal 17.238 1930
Yapı-Sivas 1 Normal 7.172 1930
Zile-Kunduz 1 Normal 69.889 1930
Gölbaşı-Doğanşehir 1 Normal 56.014 1930
Emirler-Balıköy 1 Normal 36.176 1930
Irmak-Çankırı 1 Normal 102.255 1931
Doğanşehir-Malatya 1 Normal 56.745 1931
Kunduz-Kalın 1 Normal 92.750 1932
Malatya-Fırat 1 Normal 32.536 1932
Balıköy-Balıkesir 1 Normal 152.542 1932
Boğazköprü-Bor 1 Normal 126.453 1933
Bor-Kardeşgediği 1 Normal 45.360 1933
Çankırı-Atkaracalar 1 Normal 86.134 1934
Alsancak-Kemer 2 Normal 1.790 1934
Fırat-Yolçatı 1 Normal 62.313 1934
Yolçatı-Elazığ 1 Normal 23.926 1934
Atkaracalar-Ortaköy 1 Normal 56.084 1935
Sivas-Bostankaya 1 Normal 27.993 1935
Bostankaya-Eskiköy 1 Normal 35.488 1935
Yolçatı-Maden 1 Normal 75.950 1935
Maden-Diyarbakır 1 Normal 82.670 1935
Narlı-Gaziantep 1 Normal 84.077 1935
Ortaköy-Karabük 1 Normal 49.232 1936
Karabük-Çatalağzı 1 Normal 111.524 1936
Eskiköy-Çetinkaya 1 Normal 48.500 1936
Malatya-Hekimhan 1 Normal 70.300 1936
Adana Gar-Şehir 1 Normal 2.969 1936
Afyon-Karakuyu 1 Normal 112.400 1936
Bozanönü-Isparta 1 Normal 13.360 1936
Gümüşgün-Burdur 1 Normal 23.892 1936
Çatalağzı-Zonguldak 1 Normal 10.008 1937
Çetinkaya-Divriği 1 Normal 64.847 1937
Hekimhan-Çetinkaya 1 Normal 69.520 1937
Divriği-Erzincan 1 Normal 155.570 1938
Erzincan-Erzurum 1 Normal 214.857 1939
Diyarbakır-Bismil 1 Normal 47.382 1940
Hadımköy-Kurukavak 1 Normal 10.936 1941
Bismil-Sinan 1 Normal 28.424 1942
Sinan-Batman 1 Normal 14.726 1943
Batman-Kurtalan 1 Normal 68.818 1944
Malatya-Malatya Şehir 1 Normal 2.964 1944
Tavşanlı-Tunçbilek 1 Normal 13.373 1944
Zonguldak-Kozlu 1 Normal 4.279 1945
Elazığ-Palu 1 Normal 69.947 1946
Palu-Genç 1 Normal 62.741 1947
Köprüağzı-Kahramanmaraş 1 Normal 27.903 1948
Sirkeci-Halkalı 2 Normal 28.200 1949
Haydarpaşa-Gebze 2 Normal 43.700 1949
Ereğli-Armutçuk (2009 yılında söküldü) 1 Normal 15.559 1953
Genç-Muş 1 Normal 108.419 1955
Gaziantep-Karkamış 1 Normal 90.857 1960
Kütahya-Seyitömer 1 Normal 26.512 1962
Muş-Tatvan 1 Normal 93.984 1964
Sincan-Behiçbey 2 Normal 16.400 1970
Behiçbey-Ankara 2 Normal 8.700 1970
Ankara-Kayaş 2 Normal 12.200 1970
Pehlivanköy-Edirne-Hudut 1 Normal 67.852 1971
Tatvan-İskele 1 Normal 4.773 1971
Van-Hudut 1 Normal 116.691 1971
Gabze-İzmit 2 Normal 46.500 1975
Köseköy-Arifiye 2 Normal 29.900 1975
Behiçbey-Ankara 3 Normal 8.700 1977
Samsun-Gelemen 1 Normal 13.000 1983
Behiçbey-Ankara 4 Normal 8.600 1984
Alsancak-Halkapınar 2 Normal 340 1984
Basmane-Şirinyer 2 Normal 700 1984
Alsancak-Halkapınar 2 Normal 550 1984
Basmane-Halkapınar 2 Normal 4.300 1984
Halkapınar-Çiğli 2 Normal 13.200 1984
Yapı-Sivas 2 Normal 6.761 1984
Yenice-Adana 2 Normal 24.600 1987
Adana-İncirlik 2 Normal 10.100 1987
Sincan-Behiçbey 3 Normal 16.400 1990
Eskişehir-Hasanbey (2009 yılında söküldü) 2 Normal 9.600 1991
Hanlı-Bostankaya 1 Normal 46.029 1994
Menemen-Aliağa 1 Normal 26.014 1995
Çiğli-Menemen 2 Normal 16.000 1995
Yenice-Mersin 2 Normal 43.209 1995
İnönü-Eskişehir 2 Normal 33.600 1996
Şirinyer-Adnanmenderes 2 Normal 11.702 1996
Adnanmenderes-Cumaovası 2 Normal 3.328 1996
İzmit-Köseköy 2 Normal 8.826 1998
Basmane(hilal)-Halkapınar 2 Normal 1.642 1999
Menemen-Aliağa 2 Normal 25.880 2003
Basmane-Halkapınar(Müselles) 2 Normal 2 2008
Alayunt-Kütahya 2 Normal 10 2009
Tekirdağ-Muratlı 1,2 Normal 63 2010
Tecer-Kangal 1 Normal 48 2011
Marmaray 1,2 Normal 28 2013
Cumaovası-Tepeköy 2 Normal 30 2013
Tekirdağ-Muratlı 2 Normal 29 2013
Başkentray Kuzey Hattı(Ankara-Behiçbey) 6 Normal 6 2013
Başkentray Kuzey Hattı(Ankara-Sincan) 5 Normal 24 2013
Kemalpaşa-Turgutlu 1 Normal 27 2014

 

YÜKSEK HIZLI DEMİRYOLU
GÜZERGAH HAT CİNSİ KM.Sİ YIL
Esenkent-Hasanbey 1,2 Normal 394 2009
Sincan-Esesnkent 1,2 Normal 30 2010
Hasanbey-Eskişehir 1,2 Normal 12 2010
Ankara(Polatlı)-Konya 1,2 Normal 425 2010
(Ankara)Polatlı-Konya 1 Normal 5 2010
(Ankara)Polatlı-Konya 2 Normal 6 2010
Hasanbey-Eskişehir 1,2 Normal 6 2014
Eskişehir-Pendik 1,2 Normal 306 2014

Kaynak: http://www.tcdd.gov.tr/

 

MAY 19 COMMEMORATION OF ATATÜRK, YOUTH AND SPORTS DAY

MAY 19 COMMEMORATION OF ATATÜRK, YOUTH AND SPORTS DAY

The 19th of May every year marks Youth and Sports Day Turkey (Gençlik ve Spor Bayramı) which was started by Mustafa Kemal Atatürk.

19-MayısThe 19th of May also marks the day in 1919 when the Turkish War of Independence started and the day that Mustafa Kemal Atatürk landed at the Black Sea Port of Samsun, he then began his leadership and fight for independence of Turkey and later becoming Turkey’s first independent President.

ULUSAL EGEMENLIK VE COCUK BAYRAMIAfter the death of Mustafa Kemal Atatürk it was decided that the day would also be the day to Commemorate Atatürk. Changing the day to Commemorating Atatürk, Youth and Sports Day (Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı).  55055829ce705011831_285763ogrenci-kule-bayrak-gosteriOne of the main traditions of this day is young Turkish athletes run with the Turkish flag from the Black Sea Port at Samsun where Atatürk began the War of Independence and over 10 days the flag is carried across the country to Turkey’s Capital Ankara finishing with the flag being handed to Turkey’s current President who accepts the flag during a ceremony on the 19th of May.6793samsun-da-1919-metrelik-dev-bayrakli-sehir-tu-4-3600734_o

bayrakbugünamasyadaA Minutes silence is also observed in memory of Atatürk and wreaths and flowers are laid at monuments of Atatürk throughout country including at the Anitkabir the mausoleum of Mustafa Kemal Atatürk.

23nisan7Various sports events take place during the day which are watched by many at the local stadiums and there are also many parades and ceremonies throughout the day.

23nisan8For those who are living in Turkey this is also a national holiday which means banks and official offices will be closed on the 19th of May.

It’s a great day for families and children and you can get involved by going along to your local stadium and enjoying the day’s activities.

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 19 Mayıs * Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

19 Mayıs tarihi ve önemi… 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun!

Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en önemli dönüm noktalarından birisi olan 19 Mayıs 1919’da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a ayak bastı ve 4 yıl kadar sürecek olan Kurtuluş Savaşı’nın zeminini hazırladı. İşte bu önemli günün tarihi…

19 MAYIS’IN TARİHİ

1918 Mondros Mütarekesi sonrasında ülkemizin birçok bölgesi düşman işgaline uğramış vaziyetteydi. Anadolu’ya düşman kuvvetleri henüz girememişti. Memleketin dört bir yanında bu işgallere karşı halk direniş göstermekteydi. Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a gönderilmişti. Emrinde iki kolordu bulunmaktaydı. Bu görev Mustafa Kemal Paşa’ya gayet geniş yetkiler sağlıyordu.

MUSTAFA KEMAL PAŞA BAĞIMSIZ YENİ BİR TÜRK DEVLETİ İÇİN ADIMLARINI ATTI

Paşanın Samsun’a yollanmasının gerekçesi, bölgedeki tedbirsizlik ve güvensizlik olaylarını yerinde gözlemleyip gerekli önlemleri almaktı. Mustafa Kemal Paşa ise ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız ve bağımsız yeni bir Türk devleti kurmanın gerekli olduğunu düşünüyordu.

İşte 19 Mayıs 1919 tarihi, Atatürk’ün attığı bu adımlarla başlayan ve Türkiye Cumhuriyetine kadar gelen sürecin başlangıcıydı.

19 Mayıs, 1919 tarihinde bayram olarak ilan edilip kutlanmaya başlanmadı. Birçok milli bayramımız gibi 19 Mayıs da Cumhuriyetin ilanından sonra kutlanmaya başlandı.

İlk defa 24 Mayıs 1935 tarihinde Beşiktaş’ın girişimleriyle Atatürk Spor Günü adı altında Fenerbahçe ve Galatasaray sporcularının da katılımıyla kutlandı. Bu etkinliğin amacı, Türk gençliğinin Atatürk’e olan minnet ve sevgisini gösterebilmesiydi.

Bu etkinlikten birkaç yıl sonra Beşiktaş kurucu üyelerinden Ahmet Fetgeri Aşeni, Ankara’da düzenlenen spor kongresinde bu bayramın bütün gençliğe mal edilmesi gerektiğini ve ‘Gençlik ve Spor Bayramı’ adı altında her yıl kutlanmasını önerdi. Bu öneri kongrede oylanarak kabul edildi. Tasarı, Atatürk tarafından da onaylanarak 1938 yılı haziran ayından itibaren her yıl kutlanmaya başlandı.

SAMSUN, AMASYA, ERZURUM, SİVAS…

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 1919 yılının 19 Mayıs’ında Samsun’a çıkması ile Türk milletin uyanmasını sağladı.

Sonrasında Amasya Genelgesi’ni yayınlayan Atatürk, sırasıyla Erzurum ve Sivas’a giderek Türk Milleti’nin emperyalist güçlere karşı bağımsızlık ve bütünlüğünü koruduğu Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış oldu.

Atatürk yola çıkış öyküsünü şöyle anlatmaktadır:

İstanbul’dan ayrılmak üzere, evimden otomobile bineceğim sırada Rauf Bey yanıma gelmişti. Bineceğim vapurun izleneceğini ve beni İstanbul’dayken tutuklamadıklarına göre, belki de Karadeniz’de batırılacağımı güvenilir bir yerden işitmiş, onu haber verdi. Ben, İstanbul’da kalıp tutuklanmaktansa, batıp boğulmayı tercih ettim ve yola çıktım. Kendisine de, eninde sonunda İstanbul’dan çıkmak zorunda kalırsa benim yanıma gelmesini söyledim.

Mustafa Kemal Atatürk

Kaptana ‘Düşman devletlerinin herhangi bir vasıtasının gadrine uğramamak için sahile yakın bir rota tutunuz! Şayet kesin tehlike görürseniz gemiyi karaya, en yakın sahile oturtunuz!’ direktifi verdim. Çok şükür buna gerek kalmadı, bir millet uyandı.

Mustafa Kemal Atatürk


Dağ başını, duman almış.
Gümüş dere, durmaz akar.
Güneş, ufuktan şimdi doğar.
Yürüyelim, arkadaşlar. 

Sesimizi yer, gök, su dinlesin.
Sert adımlarla her yer inlesin 

(Ali Ulvi Elöve)

Dağ başı, dumanlıdır. Kara bulutlar vardır; Anadolu’nun göklerinde. Sarmıştır, tüm Anadolu’yu. Kara bulutları dağıtmak için Mustafa Kemal, Samsun’a gönderilir.

Mustafa Kemal hangi görev ve amaçla Samsun’a gönderildi?

Samsun’da yaşayan Rumlar, huzursuzluk çıkarıyor ve Türklere karşı saldırılarını artırıyorlardı. Mustafa Kemal, huzursuzluğu gidermek ve düzeni sağlamak amacıyla 9. Ordu Müfettişi olarak görevlendirildi. Mustafa Kemal 19 Mayıs 1919’da Samsun’a vardı. Burada Samsun’da büyük bir coşkuyla karşılandı.

1919 ‘da emperyalizmin ağlarını yırtarak Samsun’a çıkan Mustafa Kemal Atatürk, bu tarihte Kurtuluş Savaşı’nın temelini atar. Bu tarih, Anadolu insanının uyanışı, silkinişi, emperyalizme başkaldırışıdır.1919 Anadolu insanına yeni bir yön verme, ulusal benliğimizi bulma tarihidir

Mustafa Kemal Atatürkberaberindeki kişilerle 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılır. 17Mayıs 1919 Cumartesi günü Bandırma Vapuru saat 21.40 sıralarında İnebolu’ya varır. 18Mayıs 1919 Pazartesi günü beklenen yolculuğun sonuna gelinir. Yolcular Kalyon Burnu denilen yerden sandallarla Merkez İskelesi’ne çıkarılırlar. Bu sandallardan birinin sahibi olan İsmail Yurtsever, o zaman için Mustafa Kemal Atatürk’ü tanımadığını söyler,Mustafa Kemal Atatürk’ü sandalda ve Samsun’da iken geniş yakalı lejyon kaputu ve başında kalpakla gördüğünü anlatır. (Hürriyet, 19 Mayıs 1973, s.4.)

19 Mayıs 1919, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin atıldığı tarihtir. Atatürk’ün Samsun’a ayak bastığı tarih olan 19 Mayıs aynı zamanda “Atatürk’ü Anma,Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanmaktadır. Atatürk Millî Mücadele sıralarında Türk ulusunu, çağdaş ve gelişmiş uluslar düzeyine çıkaracak, ülkeyi batıl, köhneleşmiş düşüncelerden gençlerin kurtaracağı görüşündeydi. Gençlere güveniyordu. “Gençlik” kavramı Atatürk için ayrı bir önem taşımaktadır.“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.”hitabında,Cumhuriyeti, gençlere, genç düşüncelilere emanet etmiştir. O’nun şu sözü çok anlamlıdır:“Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan gerçek fikirli demektir.”

Mustafa Kemal,19 Mayıs 1919’da emperyalizmin ağlarını yırtarak Samsun’a çıkar. 19 Mayıs 1919’da Samsun’da bir kıvılcım çakar. Meşale olur, tüm Anadolu’yu aydınlatır. Bu meşalenin ışığında Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlatır. Anadolu aydınlanır. Anadolu insanı tutsaklıktan kurtulmanın yollarını arar. Kurtuluşa, Çanakkale kahramanı Mustafa Kemal’in izinden giderek ulaşacağına inanır; çünkü Mustafa Kemal’e güvenmektedir. Hamit Naci Selekler, bu durumu dizelere dökmüş; şöyle diyor:

19 Mayıs bugün tek parça yurdun günü,

O günden sonra yazdı takvim öbür günleri

O günden sonra İzmir, Lozan, Sivas… İleri,

Ve daima ileri, Gaziye varmak için!

Bu günlerden geçerek Gazi’ye erişirsin,

Gazi ki, bir hakikat, erişemez her insan,

Evreni anlarsın Gazi’yi anlıyorsan.

Gazi’yi anlayanlar, evreni, evrendeki gelişmeleri de onun açtığı aydınlık yoldan giderek anlamaya çalışmışlardır.

Mustafa Kemal, Samsun’a çıktığı günlerdeki durumunu söyle anlatıyor:

“19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım. Genel manzara şöyleydi: Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ ında yenik düşmüş; Osmanlı Ordusu her tarafta ezilmiş, koşulları ağır bir ateşkes imzalanmış. Savaşlardan, ulus yorgun ve yoksul düşmüş. Ulusu ve ülkeyi, Birinci Dünya Savaşı’na sokanlar, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, ülkeden kaçmışlardır. Padişah Vahdettin, tahtını korumak için önlemler araştırmakta. Damat Ferit başkanlığındaki hükümet; güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişaha bağlı ve onunla birlikte kendilerini kurtaracak herhangi bir duruma razı.”(Nutuk, cilt:1,s.1,”Kısaltılmış ve sadeleştirilmiştir.”)

Yunan ileri harekâtı başlarken 17 nci Kolordu; bağlı birlikleri,56 ncı ve 57 nci tümenler ile İzmir Müstahkem Mevkiinden kuruluydu. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa, aynı zamanda Müstahkem Mevki komutanıydı. Kolordu, Müstahkem Mevki ve 56 ncı Tümen karargâhları esir olduktan ve tümen (172 nci alay hariç) dağıldıktan sonra, kolordu bölgesindeki diğer kıtalar başsız kalmış, emir ve komuta felç olmuştu.”(Türk İstiklâl Harbi, Batı Cephesi,1963,s.73)

Türkiye’yi, İstanbul’dan kurtarmak artık olanaksızdı. Anadolu, sömürgeci Avrupalılar ve onların yardakçıları Ermeniler, Rumlar tarafından yutulmayı bekliyordu. Anadolu güçsüz, çaresiz, kaderine bırakılmıştı. Anadolu, ancak güvenlik sorunlarıyla anımsanıyordu.

Ülkenin en huzursuz bölgesi de Samsun yöresiydi. Pontus’çu Rumlar, bölge halkına baskı yapıyorlar, halkı huzursuz ediyorlardı. Diğer taraftan da Türklerden şikâyetçiydiler. Mondros Ateşkes Antlaşması’na göre ülkenin güvenliğinden İstanbul Hükümeti sorumluydu. Ateşkes Antlaşması’ nn 5.maddesine göre İstanbul Hükümeti, sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askerden fazlasını terhis edecekti. İtilaf (Anlaşma) güçleri, güvenliklerini tehlikede gördükleri yerleri, Antlaşma ‘nın 7.maddesine dayanarak işgal edebileceklerdi.(Selek,Anadolu İhtilalı I,1963,s.34,35)

Samsun strateji bakımından da önemliydi. Karadeniz Bölgesi’nin Orta Anadolu’ya açılan kapısıydı. İngilizler, güvenliğin sağlanması için İstanbul Hükümeti’ne baskı yapıyorlardı. Samsun olaylarının soruşturulması, güvenliğin sağlanması amacıyla 9.Ordu Müfettişliği’ne Mustafa Kemal seçilir. Amaç,Mustafa Kemali İstanbul’dan uzaklaştırmak değildir.Mustafa Kemal için de böyle bir görev fırsattır. O da Anadolu’ya geçmek istemektedir. Böyle bir görev için Genelkurmay, Harbiye Bakanlığı, Sadrazam ve Hükümet, Padişah, işgal kuvvetleri kumandanlığının onayı gerekmektedir.

“Mustafa Kemal’in hareketinden önce Sadrazamla vedalaşması, Teşvikiye’deki Sadrazam Konağı’nda soğuk, tatsız bir akşam yemeği karşılaması şeklinde oldu. Genel Kurmay Başkanı Cevat Paşa (Çobanlı) da gelir. O gecenin en önemli konuşması, Mustafa Kemal’le Cevat Paşa arasında geçer. Cevat Paşa, Mustafa Kemal’e sorar:                                              

__Bir şey mi yapacaksın Kemal?                                                                                    

 __Evet, Paşam, bir şey yapacağım…                                                                     

__Allah muvaffak etsin…                                                                                                   

  __Mutlaka muvaffak olacağız!

(Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam I,s.388)

Bu tarihte Anadolu insanı, özgürlük ve bağımsızlık bayrağını açar. Bu tarih Anadolu insanının silkinişi, uyanışı, emperyalizme baş kaldırışıdır.19 Mayıs, bağımsızlığa yönelme; ulusal benliğimizi bulma tarihidir. Türk ulusunu bağımsızlığına götürecek yolu, Mustafa Kemal Atatürk açar. Yolu aydınlatmak için Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’da bir kıvılcım çakar. Meşale olur, tüm Anadolu’yu aydınlatır. Bu meşalenin ışığında Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı başlatır. Anadolu aydınlanır. Anadolu insanı tutsaklıktan kurtulmanın yollarını arar. Kurtuluşa Çanakkale kahramanı Mustafa KemalAtatürk’ün izinden giderek ulaşacağına inanır; çünkü MustafaKemal Atatürke güvenmektedir. Mustafa Kemal Atatürk de Türk gençliğinin ulusal değerlerimizi kollayıp koruyacağının bilincindeydi. Bu nedenle, bu yurdu, Cumhuriyeti sonsuza dek kollamak, korumak görevini de gençlere vermiştir. Atatürk, Cumhuriyeti gençlere emanet ederken, kullandığı genç sözüyle, üniversitede, orduda, basında ve iş hayatında yer alan kafası ve ruhu genç tüm yurttaşları amaçlıyordu. Ulusal güçlerin tümü, görevlerinin başında bulundukça Cumhuriyet, demokrasi,Atatürk Devrimleri ve İlkeleri sarsılmayacaktır. Bu, Türk ulusu için bir amaçtır. Bu amaç, ulusal eğitimin ilkelerini de içermelidir. Gençlerin Atatürk Devrim ve İlkeleri’ni benimsemeleri, O’nun -Gençliğe Hitabesinde- gençliğe verdiği görevi, gençlerin yerine getirmeleri için, Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs 1919 , “Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı” doksan sekizinci yılı kutlanmaktadır. Bu kutlamalar, Türk gençliğine canlılık, coşku vermekte; onlara yurt, ulus sevgisini aşılamaktadır. Kutlamalarda, günün anlam ve önemini belirten konuşmalar, gösteriler yapılır; şiirler okunur. İşte 19 mayış 1919’u, öncesini, sonrasını dile getiren bir şiir:

Paylaşılmaz

19 Mayıs Gençliğine

Düşünmek uzun

Kurtulmanın başını sonunu

O karanlık günler içinde

Bir çürük tekneyle atlamak

19 Mayıs’ta çıkmak karaya.

Bayrak çekip yürümek Ankara’ya.

Meydan okumak günün sultanlarına

Onların ölüm fermanlarına

“Bu millet ölmeyecektir,”diye

Atılmak er meydanlarına.

Cephe kurmak, devlet kurmak

Yepyeni bir inançla

O karışık günler içinde

Tasarlayarak sonunu

Devrimlerin ölçmek

Enini boyunu.

O zorlu işler içinde

O günler unutulamaz.

Ötekiler paylaşılsa da

Bunlar paylaşılamaz.

                                               (Oğuz Kazım Atok,Türk Şiirinde Atatürk, s.466)

Gazi’yi yeterince anlayamadığımız için evrende olanları da inceleyip araştıramadık. Bilimle, sanatla yoğrulamadık. Gençliğimize ulusal bilinci aşılayacak, bilimsel içerikli ders araç ve gereçlerini sunamadığımız içindir ki kütüphanelere, laboratuarlara yöneltemedik. Bu nedenlerle onların da çoğu bilgisayarların internet sitelerindeki oyunlara takılıp kaldıklarından dünyadaki sömürü düzenini algılamakta zorlanıyorlar. Çoğu da geleceğe güvenle bakamıyor.

19 Mayıs 1919 Sonrası

Mustafa KemalAtatürk, Bandırma vapuruyla Samsun’a giderken ülke İzmir’in işgali haberiyle çalkalanıyordu. Mustafa Kemal Atatürk,19 Haziran 1919’da Amasya Toplantısı’nı yapar. Bu toplantıda, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Rauf Orbay, 15.Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir,2.Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa da vardı.(Akşin ve diğerleri,Yakınçağ Türkiye Tarihi, s.76)

21 Haziran’da Amasya Kararları oluştu. Kararda özetle şu dile getiriliyordu:

Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir; fakat hükümet sorumluluğunu yerine getirmemektedir. Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır.

Bu karar, Erzurum ve Sivas Kongreleri ve Kurtuluş Savaşı’nın temelini oluşturur. Bu karar, düşmana ve padişaha başkaldırış; bağımsızlık, özgürlük için yılmadan savaşmayı göze alıştır.

.Sivas ve Erzurum Kongrelerinin amacı, ulusa bağımsızlık, özgürlük düşüncesini aşılamak; kurtuluşun yolunu çizmektir. Mustafa Kemal Atatürk, tutsaklığın Türk ulusunun yapısına aykırı olduğunun bilincindedir. Anadolu insanına ulus olma bilincini aşılamaya çalışır. (Osmanlı, imparatorluktur. Uluslar vardır. Bu uluslar, imparatorun uyruğudur.) İnsanca yaşamak için yapılır; İnönüler, Sakaryalar, Dumlupınarlar30 Ağustos 1922’de mezar olur düşmana Anadolu.29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in bağımsızlık bayrağı dalgalanır. Tek başına, bağımsız bu gökyüzünde. Savaştan sonra, emperyalizmin kıskacından kurtulmuş, tam bağımsız bir devlet kurulur. Kurulan bu devletin temel ilkeleri cumhuriyetçilik halkçılık, laiklik, ulusçuluk, devrimcilik devletçiliktir. Bunlardan en önemlileri kuşkusuz devrimcilikve laikliktir. Özellikle bu ilkeler doğrultusunda ulus olma özelliğini kazanmış; teokratik yapıdan demokratik yapıya geçilmiş böylece ekonomik ve politik bağımsızlığa erişilmiştir.

Emperyalizmin olduğu yerde; nemelazımcılık, kadercilik her şeye boyun eğiş vardır. Geniş anlamıyla Atatürk bağımsızlığı; siyasal, mali, ekonomik, adlî, kültürel ve askerî bağımsızlıktır. Bu düşünceyle sömürülen yoksul Doğu insanına, yeni bir ruh, yeni bir biçim, yeni bir yön verilir. İmparatorlukla birlikte, medrese ve ulema düşüncesi de tarihe karışır. Ne yazık ki günümüzde medrese düşüncesi yeniden filizlenmiştir. Genç dimağları şeriatçılık suyuyla yıkayıp ümmetçiliğe doğru kaydırmak isteyenler vardır. Medrese düşüncesinin egemen olduğu kimi çevrelerde Atatürk devrimlerinin yerini nurculuk ilkeleri almaktadır. Böyle yetişen gençler, elbette ekonomik emperyalizmin bir ahtapot gibi ülkeyi sardığını algılayamayacak, dünyadaki gelişmelerden ve yeni sömürü sisteminden habersiz olarak yetişecek, ülkenin ilerlemesini, kalkınmasını bir Ortaçağ görüsü olan ümmetçilikte arayacaktır.

Gençleri, bilimsel veriler ışığında eğittiğimiz söylenemez. Onları, sınavların tutsağı yaptık.19 Mayıs 1919 bilincini yıpratmadan, canlı tutabilseydik; gençlerimizi ruhen ve bedenen daha güçlü yetiştirme fırsatını bulabilecektik. Çünkü eğitim-öğretim izlenceleri daha ulusal, kimliğimize daha uygun olacaktı.

Özetle 19 Mayıs, Türk ulusunun yeniden varoluşu için atılan ilk adımdır. Bağımsızlık ve özgürlük yolu bu ilk adımla açılır; Cumhuriyet’in aydınlığı ufukta gözükür. Cumhuriyet’in aydınlığında Anadolu insanı kölelikten kurtulur, kimliğini bulur. Kimliğini bulmanın, ülkesindeki özgürlüğün sevincini, coşkusunu ulusal bayramlarda yaşar.19 Mayıs, gençliğin ülkesine, Atası’na bağlılığının simgesidir. Bizler,19 Mayıs coşkusunu tüm benliğimizle yaşadık. İstiyoruz ki bizden sonra gelen kuşaklar da ülkenin 19 Mayıs 1919’a nasıl gelindiğinin bilincine varsın. Bu bilince varması için de ulusal bayramlar geçiştirilmeden; sevinçle, coşkuyla, isteyerek kutlansın

Tüm bu olumsuzluklara karşın Türk gençliğinin ulusunu, ulusal değerlerini geliştirerek koruyacağına –Atatürk’ün de dediği gibi Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet koruyacağına __inanıyorum. Tüm gençliğin, “Atatürk’ü Anma,19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı”nı kutlarım.

Kaynakça

Aksoy, Muammer, Atatürk ve Tam Bağımsızlık, Cumhuriyet Yayınları,1998.

Akşin, Sina ve diğerleri, Yeniçağ Türkiye Tarihi, cilt: I,II, Milliyet Yayınları        .

Alpay, Necdet, Türk Şiirinde Atatürk, Hürriyet Yayınları,1980.

Atatürk, Kemal, Nutuk, cilt: I,II, III, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü,1962.

Atatürkçülük Nedir? Varlık Yayınevi, İstanbul: 1963.

Aydemir, Şevket Süreyya,Tek Adam, Remzi Kitabevi,1963.

Genelkurmay Yayınları,Türk İstiklâl Harbi, II nci Cilt, Batı Cephesi, Ankara:1963.Hazırlayan:Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri,  3. Basım, Ankara 1984, s.76.

Hürriyet, 19 Mayıs 1973, s.4.)

Selek, Sabahattin, Anadolu İhtilali, cilt: I,II,1963.

Ulusal Kurtuluş Savaşı, cilt: I,II, Milliyet Yayınları, 2011.

Türk Dili Atatürk Özel Sayısı, Kasım, TDK, 1963.

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 10 Mayıs * CUMHURİYET HALK FIRKASI’NIN KURULUŞU

TBMM’nde mevcut hizipleri birleştirmek veya mevcut hiziplerden birini takviye ederek Mecliste iş ve hizmet görme gayretleri sonuç vermedi. 10 Mayıs 1921 günü, Mustafa Kemal Paşanın başkanlığında toplanan 151 milletvekili Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Meclis Grubu kurma kararı aldılar ve grup başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa’yı getirdiler.

Bir süre sonra Mecliste, Birinci Grup ve İkinci Grup diye bir ayrılma baş gösterdi. Birinci Grup, millet iradesine ve milletin egemenliğine değer vererek, milletin maddi ve manevi gücünü seferber etme çabası içinde idiler. Atatürk Birinci Grubun başında bulunuyordu. İkinci Grup hilafet ve saltanat makamının ve Osmanlı devlet şeklinin saklı tutulmasını istiyordu. İkinci Grup, Ankara’daki siyasi gücü geçici saymakta, Misak-ı Milli’nin sağlanmasından sonra, hükümetin çekilmesi gereğini ifade etmekteydi. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir hükmüne de, Padişahın yetkilerini kısıtlayacağı için karşı idiler. Kısaca İkinci Grup, sosyal görüş bakımından gelenekçi ve mukaddesatçı, siyasi görüş bakımından da Osmanlı düzeninden yanaydı.

Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’da, Hakimiyeti Milliye, Yenigün ve Öğüt gazetelerine “Halk Fırkası” adıyla siyasi bir parti kurma niyetini açıklaması ile, Meclis’te Birinci Grubu teşkil edenler bu yeni kurulacak partide hizmete hazırlandılar. Mustafa Kemal Paşa’ya göre “Halk Fırkası, bütün milletin refah saadetini temine yönelik olcaktır”. Atatürk, “ortaya koyacağımız şey müspet millet programıdır” demekte ve “Tam istiklalle, kayıtsız şartsız millet hakimiyetinin, Halk Fırkası’nın programının iki esas maddesini oluşturduğunu” ifade etmekteydi. Ayrıca, Atatürk diğer konuşmasında da, “Halk Fırkası’nın halkımıza siyasi terbiye vermek için bir mektep olacağını” dile getirmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, 8 Nisan 1923’te yapılacak seçimde milletvekillerine vereceği görev ve yetkileri belirledi.

Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF): 9 Eylül 1923`te Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından kurulmuş olan, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk siyasî partisidir. 1927-1946 yılları arasındaki TBMM seçimlerine tek parti (Devlet Partisi) olarak katılmıştır.

Başlangıçta “Halk Fırkası” olan parti adı 10 Kasım 1924’te “Cumhuriyet Halk Fırkası” olarak değiştirildi. Mayıs 1935’de 4. Kurultayda Cumhuriyet Halk Partisi adı benimsendi.

CHF’nin Kökleri

Cumhuriyet Halk Fırkası’nın kökleri Sivas Kongresi’ne dayanır. 4-11 Eylül 1919’da toplanan Sivas Kongresi’nde, Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde işgale direnmek amacıyla kurulan müdafaa-yı hukuk cemiyetleri Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti (ARMHC) adı altında birleştirilmiştir. 23 Nisan 1920’de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi ARMHC delegelerinden oluşmuş, ancak 1922’de meclis Birinci Grup ve İkinci Grup adıyla iki gruba ayrılmıştır.

Millî Mücâdelenin zaferinden sonra Mustafa Kemal önderliğindeki Birinci Grup ülke çapında siyasi örgütlenmeye girişmiş ve 8 Nisan 1923’te yapılan seçimlere tek liste ile girerek biri dışında bütün milletvekilliklerini elde etmiştir. Grup ileri gelenleri 11 Eylül 1923’te Mustafa Kemal başkanlığında Halk Fırkası’nı oluşturmuştur.

Cumhurbaşkanı ve Fırka Başkanı Mustafa Kemal Paşa TIME Dergisi 24 Mart 1923 Mecliste 1922 yazından itibaren yoğunlaşan “particilik-hizipçilik” suçlamalarına karşı Mustafa Kemal şu görüşü savunmuştur:

‘Bu milletin siyasî fırkalardan çok canı yanmıştır. Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içinde bir kısım değil, bütün millet dâhildir.

Tek Parti Rejimi’nin ilk ifâdesi olan bu görüş, 1940’lara dek CHF/CHP dışında başka partilerin örgütlenmesini yasaklamak amacıyla kullanılacaktır. Türkiye Cumhuriyetinin ilk partisi olarak 1923 te kurulan CHF 1935 yılına kadar tek parti olarak seçimlerde yer almış iktidar sahibi olmuştur.

Atatürk’ün kurduğu partinin bugünkü uzantısı CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) dir.

Halk Fırkası Doğuyor

Lozan Antlaşmasının kabulü nedeniyle Mecliste başgösteren yoğun tartışmalar üzerine 9 Eylül 1923’te 9 Umde adı verilen siyasi programı ilan etti ve iki gün sonra İçişleri Bakanlığı’na verilen bir dilekçeyle kendisine bağlı milletvekillerinden oluşan Halk Fırkası’nı kurdu. Parti kurucuları Refik Saydam, Celâl Bayar, Sabit Sağıroğlu, Münir Hüsrev Göle, Cemil Uybadın, Kazım Hüsnü, Saffet Arıkan, Zülfü Bey’di. Genel Sekreter Recep Peker’di.

29 Ekim 1923’te, HF üyesi olan 158 milletvekili Cumhuriyet’i ilan ederek Mustafa Kemal Paşa’yı cumhurbaşkanı seçti. Bu olay üzerine, Milli Mücadele’nin lider ve aydın kadrosunu oluşturan milletvekillerinin bazıları (Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Adnan Adıvar, Ali Fuat Cebesoy, Hüseyin Avni, Cafer Tayyar Eğilmez, Refet Bele, Bekir Sami, Hüseyin Cahit Yalçın), ülkenin “diktatörlüğe” yöneldiğini iddia ederek mecliste ayrı bir grup oluşdular. 17 Kasım 1924’de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Bu olaydan bir hafta önce Halk Fırkası’nın adı Cumhuriyet Halk Fırkası olarak değiştirildi. TCF’nin 5 Haziran 1925’te kapatılıp önde gelen üyelerinin idamından sonra, 1946 yılına kadar CHF/CHP TBMM seçimlerine tek parti olarak katıldı.

LİDER KADRO

Partinin ilk üyeleri ve kurucularının önemli bir bölümü Mustafa Kemal’in ısrarıyla bu siyasal akıma katılmışlardı. Kurucular ve lider kadrosu içerisinde sayılabilecek kişilerin Mustafa Kemal’in yakın arkadaşları ve güven duyduğu kişiler olması dikkati çekmektedir.

Tek Parti Yılları

Cumhurbaşkanı ve CHP Genel Başkanı Atatürk, cumhuriyetin 10.yılı kutlamalarında Cumhuriyet idaresini kuran önemli reformların birçoğu 15 Ekim 1927’deki İkinci Parti Kurultayı’ndan önce gerçekleştirildi. İkinci Kurultay’da Gazi Mustafa Kemal Büyük Nutuk’unu okudu. Kurultayda kabul edilen Tüzükte CHF’nin cumhuriyetçi, halkçı, milliyetçi siyasi bir cemiyet olduğu, fırkanın değişmez Umumi Reisinin Gazi Mustafa Kemal olduğu yazıldı. Başvekil İsmet İnönü Umumi Reis yardımcılığına atandı.

1929 Dünya ekonomik krizinin ardından Türkiye devletçi ekonomik kalkınma politikasına başvurdu. Önemli yatırımların devlet eliyle yapılması kararlaştırıldı.

1930 yılında ekonomik krizin derinleşerek sürmesi ve toplumda ciddi huzursuzlukların başgöstermesi üzerine Mustafa Kemal, yakın arkadaşı olan Fethi Bey’i bir muhalefet partisi kurmakla görevlendirdi. 1930 yılı Ağustos ayı başında Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruldu. İlk etapta CHF’den 15 milletvekili SCF’ye geçti. Yeni parti ülke çapında büyük heyecanla karşılandı. 5 Eylül’de yapılan İzmir Mitingi, Ege Bölgesinde rejime karşı genel bir ayaklanmaya dönüşme eğilimi gösterdi. Ekim ayında yapılan belediye seçimlerinde SCF’nin oy çoğunluğunu elde ettiği, ancak sandıklarda tahrifat yapılarak CHF’nin kazandırıldığı söylentisi yayıldı. Aralık ayındaki Menemen Hadisesi neticesinde SCF kendisini feshetti.

SCF deneyinin başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra CHF’nin Tek Parti yönetimi kökleşti. 1931 yılından toplanan Üçüncü Kurultay’da tüzük yenilendi ve partinin programı belirlendi. Bu kurultayda, Cumhuriyetçilik, Laiklik, Milliyetçilik, Devletçilik, Halkçılık ve İnkılapçılıktan oluşan “Altı ok” partinin ana programı olarak belirlendi. Halkevleri adı altında CHF’ye bağlı bir taban örgütünün oluşturulmasına karar verildi.

Atatürk Dördüncü CHP Kurultayında 1934 yılında Birinci Beş Yıllık Plan devreye sokuldu. Devlet eliyle ağır sanayiin kurulmasını öngören plan, büyük ölçüde Sovyet kredileriyle finanse edildi. Demiryolları yapımına önem verildi.

1935 yılı Mayıs ayında toplanan Dördüncü Kurultay’da partinin adı Dil Devriminin getirdiği yeni anlayış uyarınca Cumhuriyet Halk Partisi olarak değiştirildi. 1936 Haziranında yayınlanan bir genelgeyle bütün illerde parti il başkanlığı valilikle birleştirildi ve içişleri bakanı resen parti genel sekreterliği sıfatını üstlendi. 1937 Şubatında yapılan anayasa değişikliğiyle, CHP’nin “altı oku” TC anayasasına resmen dahil edildi. Böylece Tek Partinin devletle özdeşleşmesi süreci tamamlanmış oldu.

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 6 Mayıs * Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan Ölüm Yıldönümü

Türkiye cumhuriyet tarihine, yargılanarak öldürülen “ilk Marksist-Leninistler” olarak geçen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 tarihinde idam edilmişlerdir…

İdam edildikleri tarihte Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan 25, Hüseyin İnan 23 yaşındaydılar. O dönemde (12 Mart Askeri Darbesi) iktidardan indirilen Süleyman Demirel, Denizlerin idamına “Evet” oyu veren Adalet Partisi’nin lideriydi. Nasıl “evet” dediğini gazeteci Altan Öymen 1976’da Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, bir başka “genç adam”la ilgili olarak anlattı:

Süleyman Demirel , Mobilya Yolsuzluğu’ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel’le ilgili olarak ’25 yaşında çocukla uğraşıyorlar’ diyor. 6 Mayıs 1972’de idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin’in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini “İdama Evet” için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Hüseyin ise 23’ündeydi. Süleyman Bey onlar için hiç ’25 yaşında çocuklar’ demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da…”

Bugün Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamı için el kaldıranlardan pek çoğu hatırlanmıyor. Sadece Süleyman Demirel uzun zaman “toplumsal aktüalitesini” korudu. O da çok yakın çevresinin “banka operasyonu” nedeniyle peş peşe tutuklanıp cezaevlerine konulması nedeniyle…

Diğerlerini tarih silip attı!

BİA, bunların “unutulmasına” razı olmadığı için “Denizler Dosyası”na ‘İdama Evet Diyenlerin Tam Listesi’ni de koydu.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ülkesini seven insanlardı. Bu uğurda ölümü göze almışlardı. İdam sehpasında taburelerini kendileri tekmeleyecek kadar cesurdular.

Asıldılar… Onları asanların beslendiği siyasi kulvar ise sürekli kırmızı bültenle aranan devlet adamları üretti. DGM dosyaları, İnterpol bültenleri, bankaların boşalmış kasaları, kendi ülkesini soyan ihaleler arasında ölüyorlar.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan her 6 Mayıs’ta yeniden doğuyor. Bugün de bir doğum günü… Bugün günlerden 6 Mayıs, bugün günlerden Deniz, Yusuf, Hüseyin.

Hüseyin İnan kimdir?

Hüseyin İnan, 1949’da Kayseri’nin Sarız ilçesine bağlı Bozhöyük köyünde doğdu. İlk ve orta okulu Sarız’da, liseyi Kayseri’de okudu.

1966’da ODTÜ İdari Bilimler Bölümü’ne kayıt oldu. 1968’de TİP ve daha sonra Milli Demokratik Devrim (MDD) içindeki ayrılıklarda, giderek belirginleşen illegal ve dar örgütçülük fikri etrafında çekirdek bir grup oluşturup, kır gerillası yoluyla anti-emperyalist mücadele verme fikrini geliştirmeye çalıştı. Özellikle ODTÜ kökenli olan ve temelini İnan’ın attığı bu grup daha sonra, THKO’nun çekirdek kadrosunu oluşturacaktı.

14 Ekim 1969’da Filistin Kurtuluş Örgütü’nün El Fetih kamplarına gitti ve orada İsrail’e karşı savaştı. 1 Ocak 1971’de Türkiye İş Bankası Emek Şubesi soygunu, ABD askeri tesislerinin basılarak bir ABD’lilerin kaçırılması ve daha sonra dört Amerikalının kaçırılması eylemlerinde yer aldı. 24 Mart 1971’de Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde yakalanarak, 9 Kasım 1971’de Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan’la birlikte idama mahkum edildi. 6 Mayıs 1972’de idam edildi.

Yusuf Aslan kimdir?

Yusuf, 1947’de Yozgat’ın bir köyünde doğdu. Ortaöğrenimini dindar ve anti-komünist eğilimlerle, gelenekçi önyargıların güçlü olduğu bir çevrede tamamladı.

1966’da ODTÜ’ye girdi. Bir yıla kalmadan ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nün üyesi oldu, Dev-Genç içinde çalışmaya başladı. Bu dönemden itibaren önce hazırlık okulunda, sonra da mühendislik fakültesinde patlak veren boykotların ve hemen ardından ODTÜ işgalinin önde gelen örgütçülerinden oldu. İlk yargılandığı eylem, ABD Büyükelçisi Commer’in arabasının yakılmasıydı.

1969’da arkadaşlarıyla birlikte Filistin’e gitti. Burada helikopter ve uçak pilotluğunu öğrendi. Traktörden helikoptere kadar her türlü aracı büyük bir ustalıkla kullanıyordu.

1970 yılında kurulan THKO’nun kurucusu ve önderlerinden olan Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş’le birlikte Nurhak’a dağdaki gerilla grubuna katılmaya giderken, Sivas Şarkışla’da yaralı olarak yakalandı. Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı. 6 Mayıs 1972’de Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan’la birlikte idam edildi.

Deniz Gezmiş kimdir?

Deniz Gezmiş, Ankara’nın Ayaş ilçesinde 27 Şubat 1947’de doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olarak çeşitli kentlerde ilk ve orta öğrenimini gördü. Liseyi İstanbul’da bitirdi.

1966’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne giren Gezmiş, lise yıllarında sol düşünceyle tanıştı ve 1965’te Türkiye İşçi Partisi’nin Üsküdar İlçesine üye oldu. 30 Ocak 1968’de Hukuk Fakültesi’nde Devrimci Hukukçular Örgütünü kuran Gezmiş, 12 Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgal edilmesine önderlik etti.

İstanbul’a gelen 6. Filo’yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz’da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül’de serbest bırakıldı. 1 Kasım 1968’de Samsun’dan İstanbul’a Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü düzenledi.

1969 Haziran’ında Filistin’e giderek Eylül’e kadar Filistin gerilla kamplarında kalan Gezmiş, 20 Aralık 1969’da yakalandı ve Cihan Alptekin’le birlikte 18 Eylül 1970’e kadar tutuklu kaldı. Daha sonra Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan’la birlikte Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurdu. 4 Mart 1971’de dört ABD’li erin kaçırılması eyleminde bulunan Gezmiş, erlerin serbest bırakılmasından sonra Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Gemerek nahiyesinde Yusuf Aslan’la birlikte yakalandı.

9 Ekim 1971’de idam cezasına çarptırılan Gezmiş, 6 Mayıs 1972’de idam edildi. (BÇ)

Dünyada sol ve özgürlükçü hareketlerin hakim olduğu ’68 dönemi Türkiye’de de geniş kitleleri etkisi altına aldı.1965 seçimlerinde yüze 3 oy alarak 15 milletvekiliyle parlamentoya giren Türkiye İşçi Partisi (TİP), Meclis’e sosyalist milletvekillerini taşıyan ilk parti oldu. Dönemin gençliği arasında heyecan yaratan TİP, 60’lı yılların başında Türkiye’deki sol hareketin önemli merkezlerindeb biri oldu.

Bu dönemde, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolan Deniz Gezmiş TİP’e, ODTÜ’de okuyan Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ise, Fikir Kulüpleri Federasyonu’na (FKF) üye oldu. Ancak, sol hareket içinde hızla politikleşen ve öğrenci lideri olarak sivrilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın tanınmasını sağlayan olay Amerika 6. Filosu’nun Türkiye’ye gelişini protesto etmek için düzenlenen eylemler oldu.

68 yılının sonuna doğru Deniz Gezmiş ve arkadaşları TİP’ten koparak daha radikal bir hareket olan Devrimci Öğrenci Birliği’ni (DÖB) kurdular. Bu sırada FKF de Dev-Genç’e dönüştü.

1969 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin işgaline öncülük eden Gezmiş hakkında tutuklama kararı çıkartıldı, ancak Gezmiş yakalanmaktan kurtulmayı başararak Filistin’e gitti. Bu dönemde ileride Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun (THKO) kadrolarını oluşturacak gençler (Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Cihan Alptekin, Kadir Manga, Atilla Keskin, Mustafa Yalçıner…) Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kamplarına giderek gerilla eğitimi aldı.

1970 yılında Türkiye’ye dönüşlerin ardından Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nu (THKO) kurdular ve böylece silahlı mücadele dönemi başladı. 1971 yılında Ankara Emek’teki İş Bankası soygununda yer alan Gezmiş daha sonra Balgat’taki Tuslog tesislerinden 4 ABD’li askerin kaçırılmasında yer aldı. Bu askerler daha sonra serbest bırakıldı.

12 Mart 1971’de muhtıra ile gelen askeri darbe, öğrenci hareketini hedef tahtasına oturttu. THKO ve Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C’nin pek çok üyesi tutuklandı veya öldürüldü. Deniz Gezmiş, Gemerek’te, Yusuf Aslan Şarkışla’da, Hüseyin İnan Kayseri’de yakalandı.

Gezmiş, Aslan ve İnan, savcılığını Baki Tuğ‘un üstlendiği, Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No’lu Askeri Mahkeme’de yargılanarak idama mahkûm edildi. Kimsenin canına kıymayan üç genç hakkında, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamnını, bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya teşebbüs ettikleri ” iddiasıyla “TCK’nın 146/1 maddesi uyarınca” idam kararı verildi.

Bu dönemde onları kurtarmak için yapılan girişimlerin çoğu sonuçsuz kaldı, hapisten kaçmayı başaran Mahir Çayan önderliğindeki bir grup NATO’ya ait radar istasyonunda çalışan iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni kaçırarak Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın serbest kalması istemiyle eylem başlattılar, ancak Kızıldere’de kuşatıldıkları evde öldürüldüler.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilen idam cezaları TBMM’de 24 Nisan 1972’de yapılan oylamada 48’e karşılık 273 kabul oyuyla kesinleşti.

İdam kararları, TBMM Genel Kurulu’nda Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi grubunca, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan‘a karşılık olmak üzere “üç – üç” diye tempo tutularak onaylandı.

CHP kanadında ise İsmet İnönü ve Bülent Ecevit ile arkadaşları “siyasi suçlarda idam cezasına karşı çıkarak” ret oyu kullandılar.

Deniz Gezmis, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 6 Mayıs 1972’de, bugün müze olan Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde sabaha karşı asılarak idam edildiler. İdam edildiklerinde Gezmiş ve Aslan 25, İnan ise 23 yaşındaydılar.

Deniz Gezmiş’in son sözleri “Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği” oldu.

Darağacına çıktıklarında idam sehpalarını kendileri ayaklarının altından iten Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, 43 yıl önce bugün idam edilmeden önce, sevdiklerine son kez şöyle yazmışlardı:


Deniz Gezmiş

Baba,

Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.

Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.

Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.

Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.

Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum.

Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.

Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.

Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…

Oğlun Deniz Gezmiş

Merkez Cezaevi


Yusuf Aslan

Sevgili Babacığım,

Bu mektubu aldığım zaman ben edebiyyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir  buçuk seneden beri, benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum Bu son onayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum.

Babacığım, bu olayda da annemin ve Yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne kadar metin olursan hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğlunun bir günde öldürülmesi, kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için,  kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.

Babacığım, annemin ve Yücel’in, senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. Babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, Yücel’in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. Ablamlar için söyleyeceğim: fazla üzülmesinden, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. Mehtap’a ne diyeyim… Benim için her zaman bol bol öpün.

Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her birisi oğlum sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.

Mektubum burada biterken sizi, anemi, Yücel’i, ablamı, Aziz Abiyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım… Sağlıcakla kalın.

T. Yusuf Aslan


Hüseyin İnan

Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,

Söyleyecek fazla söz bulamıyorum.

Bir insanın sonunda karşılayacağı tabii sonuç bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.

Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.

İleride durumunu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.

Metin olunuz.

Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.

Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler!…

Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil

Candan selamlar

Hüseyin İnan


 

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 5 Mayıs * ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ

Atatürk Orman Çiftliği, Mustafa Kemal Atatürk tarafından kendi adına 20 bin dekar civarında bir arazinin satın alınmasıyla Gazi Orman Çiftliği adıyla kurulmuş, aynı yıl içinde çevreden alınan arazilerle birlikte toplam arazi büyüklüğü 102 bin dekara ulaşmıştır. Daha sonra ülke çapında yaygınlaştırılan bu örnek çiftlikler diğer çiftliklerle birlikte 11 Haziran 1937 tarihinde Atatürk tarafından Hazine’ye bağışlanmıştır. Atatürk’ün bu bağışının altında, o dönemin toprak reformu çözümlerine karşı olanlarla, devlet yöneticilerine bir özveri dersi verme isteği yatıyordu. Hazineye bağışlandığı tarihte, Çiftlik’in Ankara dışındaki arazileriyle birlikte toplam 154 bin dekar arazisi bulunmaktaydı. Ülke tarımına katkı sağlaması amacıyla kurulan çiftlik günümüzde Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliğe sahip bir kuruluştur.

Kurulma Amacı

Ankara ve çevresini ağaçlandırmak, yeşillendirmek, modern tarım ve işletmecilik tekniklerini uygulayarak çiftçilere önderlik etmesi ve Ankara’nın tek piknik alanı olan Kazan Vadisi’ne alternatif olması amacıyla kurulmuştur.

İç Kısım

102.000 hektarlık alanı kaplayan ve Ankara’nın en büyük yeşil alanı üzerine kurulmuş olan çiftliğin içinde, Atatürk Evi, Gazi Orman Çiftliği Parkı, Piknik Alanı, Atatürk Orman Çiftliği Müze ve Sergi Salonu, Devlet Mezarlığı ve Hayvanat Bahçesi gibi ziyaret edilecek yerler mevcuttur.

Tarihten Günümüze

11.06.1937 tarihine kadar Atatürk’ün şahsına ait olarak işletilen çiftlik bu tarihte Atatürk tarafından Hazineye bağışlanmıştır. Atatürk’ün bağış mektubunda da belirtildiği gibi, Çiftliğin kuruluş yılından Hazineye intikaline kadar geçen süre zarfında, ıslahı çok zor olarak nitelenen arazide çok önemli ve olumlu çalışmalar yapılmış, tarım ve hayvancılık ürünleri, ziraat sanatları ürünleri üretiminde en yeni tarım ve işletmecilik teknikleri uygulanmış, örnek tesislerde çevre çiftçileri eğitilmiş ve ayrıca geniş bir alan ağaçlandırılıp düzenlenerek herkesin yararlanabileceği bir mesire yeri durumuna getirilmiştir.

13.01.1938 tarihinde, 3308 sayılı kanunla kurulan Devlet Ziraat İşletmeleri Kurumuna bağlanmıştır. 28.02.1950 tarihine kadar 12 yıla yakın bir süre zarfında adı geçen kurum tarafından işletilen Çiftlik 01.03.1950 tarihinde, Devlet Üretme Çiftlikleri bünyesine alınmış ise de kısa bir süre sonra 24.03.1950 tarih ve 5659 sayılı Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu ile yeni bir statüye kavuşturulmuş, taşıdığı önem ve özellik göz önüne alınarak “Atatürk Orman Çiftliği” adı altında, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı, tüzel kişiliği olan kuruluş haline getirilmiştir. Kuruluş halen bu statüde çalışmalarını sürdürmektedir.

2013 yılında Atatürk Orman Çiftliği sınırları içerisinde, Beştepe mevkiinde günümüzde kullanımda olan Cumhurbaşkanlığı Sarayının inşasına başlandı.

Beraberinde birçok tartışma ve davaları getiren inşaat için Danıştay tarafından 4 Mart 2014’te durdurulma kararı verildiyse de zaten büyük bir bölümü tamamlanmış olan inşaata devam edildi. Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı, 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından 29 Ekim’de resmen kullanıma açıldı. Çankaya Köşkü ise Başbakanlığın kullanımına tahsis edildi.

Günümüzde Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi olmasının yanı sıra, burası toplantılar, balolar, ziyafetler, açılışlar gibi çeşitli birçok etkinliğe de ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca kompleks içerisinde 2015 yılında açılışı yapılan Millet Camii bulunmaktadır.

AKM Belleten – Cumhuriyet Tarihinde Bugün 3 Mayıs * Türkkuşu Uçuş Okulu

Ulu Önderimiz Atatürk’ün adını verdiği Türkkuşu Uçuş Okulu 3 Mayıs 1935’de açılarak, sivil havacı gençliğin hizmetine sunuldu.

 

 

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’ndan perişan halde çıkmış, 15 milyonluk yoksul bir ülkeydi. Türkiye Cumhuriyetinin Kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, o zor koşullar altında havacılığa önemli destekler verdi.

Sadece Türk milletinin değil, bütün dünyanın sevgisini ve saygısını kazanmış bir lider, başarıları, eserleri ve geleceğe dönük eşsiz öngörüleriyle Türk milletinin yazgısını ve tarihin akışını değiştiren, insanlığın yetiştirdiği büyük kişilikler arasında yer alan Atatürk,
havacılığın hızla gelişeceğini sezinlemiş ve yetkilileri bu konuda uyarmıştı.

“İSTİKBAL GÖKLERDEDİR”

Türk havacılığının gelişmesini güçlendirilmesini sağlamak amacıyla zaman geçirilmeden gerekli girişimler başlatıldı. 16 Şubat 1925’te Türk Tayyare Cemiyeti kuruldu ve yurt düzeyinde hizmete başladı. 1935’te adı Türk Hava Kurumu (THK) biçiminde değiştirildi.

Atatürk, Türk gençlerinin uçuşu, planör kullanmayı, paraşütle atlamayı, kısacası havacılıkla ilgili herşeyi bilimsel bir şekilde en iyi öğretmenlerden, deneyler yaparak öğrenmelerini istiyordu. Bunun için 3 Mayıs 1935 tarihinde Ankara’da Türkkuşu Uçuş Okulu kuruldu. Önce planör okulu, ardından paraşüt okulu faaliyete geçti. Adını bizzat kendisinin koyduğu Türkkuşu, artık sivil havacı gençliğin emrinde olacaktı.

Paraşüt okulunun ilk müdürü Rusya’da paraşütçülük eğitimi alan Abdurrahman Türkkuşu oldu. 

Türkkuşu öğretmenlerinden pilot Emrullah Ali Yıldız, 12 Haziran 1938 günü 14 saat 20 dakika süren bir planör uçuşuyla dünya rekorunu kırdı. Öğrencisi Ziya Aydoğan, THK İnönü Eğitim Merkezi’nden Kayseri’ye kadar, 466 km.lik bir mesafeyi planörle uçtu.

1936 yılında Tayyare Okulu adı ile motorlu uçak okulu açıldı ve Türk Silahlı Kuvvetleri için pilot yetiştirmeye başladı. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu, Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen Tayyare Okulu’nun ilk öğrencilerindendi.

“İstikbal göklerdedir” sözüyle havacılığa verdiği önemi perçinleyen Atatürk,Türkkuşu’nun yurt hizmetine açılışı dolayısı ile hava alanında yaptığı gurur dolu konuşmasında, “Cumhuriyet Hükümeti, havacılığı bütün ulusun işlevi yapmak kararındadır” der.

Ulu Önder Atatürk’ün 3 Mayıs 1935 tarihinde Türkkuşu’nu kurarken yaptığı sevinç ve gurur dolu konuşmasını bugün bir kez daha paylaşalım.

İşte, Atatürk’ün 3 Mayıs 1935’de Türkkuşu’nun yurt hizmetine açılışı dolayısı ile hava alanında yaptığı o gurur dolu konuşma:

“Bayanlar, Baylar! Bizim dünyamız -bilirsiniz- topraktan, sudan ve havadan oluşmuştur. Hayatın da, esas unsurları bunlar değil midir? Bu unsurlardan birinin eksikliği, yalnız eksikliği değil, sadece bozukluğu yaşantıyı olanaksız kılar. Hayatı, hele ulusal hayatı seven, onu korumak isteyen yurdun topraklarına, denizlerine olduğu gibi, havasına da ilginliğini her gün biraz daha çoğaltmalıdır. Bu ilginlik, saydığım hayat öğelerine egemenlikle olur. Doğa insanları türetti, onları kendine taptırdı da. Ancak insanların yaşayabilmeleri için, doğaya da egemenliğini şart kıldı. Doğaya egemen olmasını bilmeyen yaratıklar, varlıklarını koruyamamışlardır. Doğa onları, kendi unsurları içinde ezmekten, boğmaktan, yok etmekten ve ettirmekten çekinmemiştir. Türk, bu gerçeği çok önceden tanımak kapasitesini göstererek, kapsal bir dölenle (azim) toprağını ve onun türlü ürünlerini, insanlığa verimli kılmıştır. Coşkun denizlerde göğüslemedik dalgalar bırakmayarak insanlığa genlik veren kültür yollarını açmıştır. Lâkin yaşadığımız bu çağda, artık insanlar, yalnız karada ve denizde kalmadılar. Doğanın hava varlığının da içine daldılar. Hayat için, yaşamak için havayı yalnız nefeslenmenin yeter olmadığı anlaşıldı. Gerek ve gerçek olan hava egemenliği, açık olarak ortaya çıktı. Bütün ulusların büyük bir önemle oluşturmaya çalıştıkları bu alanda, Türk ulusu da kuşkusuz yerini almalıydı.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti, kara ordumuzun yanında, donanmamızı kurarken, hava filolarımızı da, en son hava araçları ile düzenlemekten geri kalmadı. Kişilikleriyle onur duyduğumuz hava subaylarımız ve komutanları da yetişmiş bulunuyorlar. Pilotlarımız, her zaman ve her halde, ulusun yüzünü ağartacak yüksek değerdedir. Lâkin arkadaşlar, bu kadarı yeter görmek doğru olmazdı. Hava işine, onun bütün dünyada aldığı önem derecesine göre genişlik vermek gereklidir. Bunu göz önünde tutan Cumhuriyet hükümeti, havacılığı, bütün ulusun işlevi yapmak kararındadır. Türk, yurdunun dağlarında, ormanlarında, ovalarında, denizlerinde, her bucağında nasıl bir bilgi ve kendine güvenle yürüyor, dolaşıyorsa vatan göklerinde de aynı surette dolaşabilmelidir. Bu ise Türk’ü, çocukluğundan vatan kuşları ile, yurt havası içinde yarışa alıştırmakla başlar. İşte bugün, burada bizi toplayan neden, o kutsal işe başlama törenidir. Havacılığın gelişimine ciddî şekilde sarılmasından dolayı hükümete, Genel Kurmay Başkanı Mareşal’a ve Türk Hava Kurumu Başkanı, değerli arkadaşımız Fuad’a (Bulca) burada, özel olarak gönül borcumu sunarım.Türk çocuğu, her işte olduğu gibi, havacılıkta da, en yüksek düzeyde, gökte seni bekleyen yerini az zamanda dolduracaksın. Bundan, gerçek dostlarımız sevinecek, Türk ulusu mutlu olacaktır”.

2018 Erken Seçimleri – Yurtdışı Seçmen Kütüğü

Avustralya ve Yeni Zelanda’da yaşayan kıymetli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımız,

Türkiye’de 24 Haziran 2018 de yapılacak erken seçimde oy verme hakkına sahip herkesi sandıklara sahip çıkmaya ve oy kullanmaya davet ediyoruz.

Yurtdışı seçimlerinin 7-19 Haziran 2018 tarihleri arasında yapılması beklenmektedir.

Erken seçimlerinde Avustralya’da oy kullanmak isteyen vatandaşlarımızın “Yurtdışı Seçmen Kütüğü”nde kayıtlı olmaları gerekmektedir.

Kayıtlı olmayan vatandaşlarımızın oy kullanabilmeleri için, konsolosluklarda adres beyanlarını yaptırmaları, kayıtlarında eksik ya da yanlış bilgi bulunanların adres beyanlarını düzeltmeleri gerekmektedir.

Yurt Dışı Seçmen kaydınızı aşağıdaki T.C. Yüksek Seçim Kurulu İnternet sayfasından (https://secmen.ysk.gov.tr/ysk/secmenBilgiYurtdisi.jsp) sorgulayarak kontrol edebilirsiniz.

“Yurtdışı Seçmen Kütüğü”ne kayıtlı değil iseniz; 12 Mayıs Cumartesi gününe kadar kayıt yaptırmanız gerekmektedir. Hemen en yakın konsolosluğa giderek ve bireysel başvuru yaparak kaydınızı yurtdışına aldırınız. Adres beyanında bulunmak isteyen vatandaşlarımızın T.C. Nüfus Cüzdanlarını yanında bulundurmaları gerekmektedir.

Şayet kütük adres kaydınız yurt dışında ise, ancak 7 – 19 Haziran tarihlerinde Türkiye’’ye yolculuk yapacaksanız, hava limanlarındaki gümrüklerde 7-24 Haziran arasında da oy vermeniz mümkün olacaktır.

Saygılarla,

Avustralya Atatürk Kültür Merkezi