Tag: Ali Ulutaş

 

29 Nisan 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

21 Nisan 2015 günü ameliyat olmuştum. Şimdi evde ve iyileşmeye doğru giderken 24 Nisan geldi geçti. Avustralya açısından Gelibolu uluslaşmanın başlangıcı kabul edildiğinden, her yıl daha bir duyarlılıkla ANZAK Gününe sahip çıkıyorlar. Türkiye açısından da Çanakkale savaşları ulusal kurtuluş savaşının aslında başlangıcıdır. Bazı kendini bilmez, utanmaz arsızlar çıkıp ordaki bölüklerdeki eratın etnik kimlikleri üzerinden siyaset yapmaya çalışıyorlar. Bu tür yaklaşımlar en başta Çanakkale’de şehit olanların anılarına karşı yapılabilecek en büyük terbiyesizlik, saygısızlıktır. Askerlik yapanlar bilirler. Askeri birliklerde her yöreden erat bulunur. Bazı yörelerde yoğun, bazı yörelerde az yoğunluk görülür. Çanakkale’de de böyle olmuştur. Diyelimki bugün kü iller idaresi bazında bir ilde Çanakkale’de ölen olmamıştır. O zaman o ili suçlamak mı lazım? Oradaki askere alınmış erat da başka bir yurt parçasına gönderilmiştir. Ülkesi ve ulusunun kurtuluşu için can verenlere sadece minnet ve saygı duyulur.

Bir de her ulus ulusal kurtuluşlarını her yıl daha görkemli ve coşkulu anarak kendilerini dünyaya daha iyi tanıtma ve yetişen genç kuşaklarına ulusal bilinci aşılama aracı haline getiriyorlarken, Türkiye’mizde adım adım ulusal bayramlar ve ulusal bilinç tırpanlanarak yok edilmeye çalışılıyor. Bu aslında bir Emperyal projenin gereğidir. Ancak bu proje Anadolu’ya ekilen Kuvva-yı Milliye ruhuna çarpmış ve iflas etmiş durumdadır. Seçimlerde bu uygulamaların uygulayıcısı durumundaki; yani bayrağı indirenler “filanlar gücenmesin” diye müdahale etmiyenlere, devlet dairelerinde T.C. Kimlik ibarelerini indirme denemesini yapanlara 23 Nisan, 10 Kasım, 30 Ağustos ve 29 Ekim lere kıytırık bahanelerle katılmayan, siyasilere hala oy verenler kendi geçmişlerine, cephelerde canlarını veren Atalarına ihanet ettiklerini biliyorlar mı? Oturup günlük ucuz propagandaların yerine ejdatlarının kanlarına yabancı askerlerin Irak’ta, Libya’da, Suriye’de olduğu gibi zevk araçları olmalarını canlarını vererek kurtaran atalarını düşünsünler. Bunu düşünmeyip hala o zihniyetlere oy verenlerden vatana, ulusa, insanlığa bir iyiliği gelmez.

Bir de Birinci Dünya Harbi’nin bitiminde Osmanlı Devleti’nin enkazını bölüşmek için ülkedeki etnik kimlikler kaşındı. Türlü vaatlerle önce isyan ettirip, asırlardır birlikte yaşadıkları halkı kırdıranlar Mustafa Kemal Atatürk ve inançlı silah arkadaşlarının çelik iradelerine çarpınca kışkırttıklarını ortada bırakıp geri çekildiler. Ortada kalanları bastırma hareketlerinde hayli kanın dökülmesine sebep oldular. Bu etnik gruplardan önce Ermeni’ler sınandı. Başarılı olunmayınca, Kürt isyanları başlatıldı. Tümü iflas edince, uzun bir müddet unutup gittiler. Şimdilerde bu konularda basiretsiz yönetimleri görünce yeniden o acımasız Emperyal hayallerinin peşine düşmüşler, soykırım yalanıyla ortalığı yaygaraya vermeye çalışmaktadırlar. Bu da Kuvva-yı Milliye suratlarına çarptırılmaktadır. Yakında bu konu da tarihin derin sayfalarında kayıp olacaktır.

Bir de kendilerine biz artık bir etnik gurubun değil Türkiye Partisiyiz diyen Bay Demirtaş atalarının ezilen, atalarının kemiklerini sızlatırcasına soykırım yalanına sarılarak uluslar arası emperyal güçlerin gözüne girmeye çalışmakta iken öbür yüzü ile sosyalist geçinmektedir. Hiç bir bilinçli Solcu soykırım yalanına inanmaz, onu tarihi belgelerle mahkum eder. O yalana ancak ulusal bilinçten yoksun, ejdatlarının Ermeni çeteleri ve onları besleyen emperyal güçlerden çektiklerine ihanet etmektedirler. Herkes aklını başına alsın, bu gibi konularda küçük ve asılsız propagandaların peşine düşmesin. Bu ulus bunu da dün olduğu gibi, bugün, yarın da çiğneyip geçecektir.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
29 Nisan 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

23 Nisan 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Bu yazıyı gününden çok önce yazmak durumunda kaldım. Sebebi, 21 Nisan 2015 günü kalp rahatsızlığımdan dolayı hastaneye giderek bir ameliyat geçireceğim. Bir hafta yazı ile uğraşamam diye erken yazıyorum. İyileşir gelirsem, okurlarımla muhabbete devam edeceğim. İyileşmezsem diyemiyorum. İnanıyorum ki içecek suyum, teneffüs edecek havam ve de en önemlisi dostlarımın sevgileri daha bitmedi. Bu yüzden en kısa zamanda dostlarımın aralarına döneceğime ve Avustralya gibi bir ülkede devlet hizmetlerinin güzelliğine, tıbbın erişebildiği başarılı sonuca inanıyorum.

Şöyle her telden, her perdeden biraz mızrap sallıyayım diyorum. Yıllardır Avustralya Alevi Kültür Merkezi’nde canlarla çeşitli hizmetlerde bulunurken, dağarcığımda biriken bilgileri de gazeteler aracılığı ile toplumla paylaşmaya çalışıyorum. Şimdilerde geldiğimiz ülke olan Türkiye’mizde demokrasiyi savunma çalışmaları ile ilgili, bu aşamada ülke gerçeklerini dikkate alarak öneri ve eleştiri haklarımı da kullanarak yaşadığımız Avustralya’da CHP’ye destek olmak için çalışma gurubunu oluşturduğumuz güzel insanlarla yola devam ediyorum.

Bunun için de Türkiye’de geçmişte çok güzel birlikteliğimiz olan bir can dostum bana hayli eleştiri yazmaktadır. Kendince haklı olabilir ama ben şunu ilke edinmişim. Türkiye’de bir nevi tabela partileri konumundan kurtulamıyan siyasal oluşumlarla bir yere ulaşılmaz. Eleştiri mekanızmasını işleterek tabanı olan, iktidar şansı olan partilerde çalışmak daha tutarlı bir durumdur diye düşünüyorum. Ama bir siyasete esir olamam. Çünkü bende nacizane Halk Ozan’lığı damarı vardır. Halk Ozan’ı özgürce yazar, özgürce düşünür. Halkın sıkıntılarının, sorunlarının içinde yaşar, özümler ve korkmadan dile getirir. Edebiyat çevrelerinde duyurmadım, tanıtmadım kendimi. Ancak yakın gelecekte toplumum yazdığım nefesleri bulup okuyacaklardır. Bu anlamda bir dörtlükte demiştim ki.

Halk Ozan’ı bitti diyen cahiller
Halkım var oldukça Ozan’ı bitmez
Durmadan halkımı soyan gafiller
Halkın dertlerini yazanı bitmez

O yüzden o arkadaş ve onun gibileri müsterih olsunlar. Biz halk yolundan dönmedik, dönemeyiz de. Şimdi okurlarımla bir nefesimi paylaşayım dedim.

İlimden kitap okursan
İnsana güzel bakarsan
Kötülüklerden bıkarsan
Anla ki insan olmuşsun

Riyakardan uzak dursan
Birazda kendinden versen
Sevda güllerini dersen
Anla ki insan olmuşsun

İhanetten dönüp kaçsan
Kanatlanıp bazı uçsan
Hakkın Kelam’ını seçsen
Anla ki insan olmuşsun

Seven dostlara gelirsen
Müşidinden dem olursan
Aradığını bulursan
Anla ki insan olmuşsun

Akıl yoluna girdiysen
Gizli sırlara erdiysen
Ulu divana vardıysan
Anla ki insan olmuşsun

Bu alemde yandı isen
Dosta bade sundu isen
Gül dalına kondu isen
Anla ki insan olmuşsun

Baba Ozan dostun ise
Ham ervahtan küstün ise
Hakka ermek kastın ise
Anla ki insan olmuşsun

İşte insan olabilmeyi, insan olunca, insanlığını ve insanlığı bilince de dünyanı değiştirinceye dek insanlığın mutluluğu, kalkınması, güvenliği için uğraşmayı ilke edinirsin. Bu uğurda gelebilecek her belaya da her an hazır olursun. Bu yolda “ya gelme gelme, ya da dönme dönme” ve “öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” ilkesi vardır. Bu ilkelerle yaşayabilenlere aşk olsun.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
23 Nisan 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

16 Nisan 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

17 Nisan, Köy Enstitülerin kuruluş yıl dönümüdür. Türkiye’de bu enstitülerin isimleri bile kalmadı. Yalnız o çağdaş enstitülerin öğrencilerince ve sevenlerince her yıl çeşitli anma toplantıları yapılırdı. Şimdilerde hiç bir ses duymamaktayız. Bu vesile ile ben de araştırdım. Yazar Vedat Günyol’un “Daldan Dala” isimli kitabından “Köy ve Eğitim sorunu” başlıklı makalesinden bazı alıntılar yaparak bu konuyu işlemek istedim.

Diyor ki Vedat Günyol “Cumhuriyet’in kuruluşu yıllarında Türk halkı eğitimsiz, bakımsız, sömürülen, sömürülmeye el verişli, bu halkla ne yapılabilirdi. Bunun için Atatürk Batı’nın eğitim uzmanlarını yurda çağırarak çeşitli raporlar hazırlattı. Bunlardan Amerika’lı Eğitim uzmanı filozof S. Devey eğitim işlerinin yeniden düzenlenmesi, kalınmaya köylerden başlanması yolunda raporlar verdi. Daha 1926’larda açılan Köy ÖĞRETMEN Okullarında Köy Enstitülerine gelinceye kadar uzunca bir inceleme, araştırma dönemi yaşandı. Tonguç’un, Hasan Ali’nin memleket gerçeklerine dayandırdığı çalışmalarda 1940’larda Köy Enstitüleri kuruldu. İnönü’nün desteği ile savaş yıllarında yaygınlaşıp gelişen bu kurumlar çok Partili döneme geçince saldırılara uğrayarak yok edildiler.

Atatürk, köylü efendimizdir diyerek kalkınmayı köyden başlanmasına inanmıştı. Ama eğitimsiz, bilinçsiz bir köylü ile de bu işin başarılamıyacağını biliyordu. Bunun için Köy Öğretmen okullarını açmış, köylere giderek yeni harflerle okuma-yazmayı bizzat kendisi önderlik ederek öğretmeye çalışmıştı.

Köy Enstitüleri, kafa eğitimini iş eğitimine sıkı sıkıya bağlayan, iş eğitiminden kafa eğitimine geçme yolunda atılacak atakça adımları atan bir eğitim kurumları idiler. Ama bu gerçeklik egemen çevreleri ürküttü. Bugün o Enstitüler yeniden yaratılırlar mı? İmkanı yok. Çünkü köyler boşalmış, nüfus şehirlere kaymıştır.

İsmail Hakkı Tonguç ve ekibinin amaçladıkları şu idi. Türkiye’yi bir an önce yaratıcı insanlar topluluğu haline getirmekti. İş içinde iş yoluyla, iş eğitimini ön plana almaktı amaçları.

Filozof Bergson “akıl, önce bir şeyler yapmayı kurar, insanın nesneler üzerinde eyleme geçmesini amaçlar” diyor. İşte Köy Enstitülerinin çıkış noktası budur. İsten yola çıkarak akıl yolunda, akıl alanında yararlı olmak.

Köyün, köylünün kalkındırılması, Cumhuriyet öncesi ve sonrasının belli başlı sorunlarından biridir”. Bana göre de başlıcasıdır. Bugün köyler boşaltılmış, Ziraat yapılamaz duruma düşürülmüş, hayvancılık yok noktasında, dışardan et, süt, yumurta, hatta saman ithal etme noktasına dönüştürülmüştür. Daha düne kadar bu ürünler ihraç ediliyordu.

Artık bundan sonra İmam Hatip okullarına dönüştürülen çağdaş okullar yeniden açılmalıdır. İhtiyaç dışındaki İmam Hatip okulları, çağdaş Ortaokul ve Liselere dönüştürülmeli. Teknik okullar açılıp çoğaltılarak her meslek için kalifiye elemanlar yetiştirilmeli. Günün koşulları göz önünde bulundurularak laik, çağdaş, demokratik, içerikli, insan ve doğa sevgisine dayalı, insan haklarının ne olduğunun öğretilmesini içeren yeni eğitim proğramlarının geliştirilerek uygulamaya konulmalıdır. Öbür dünya hayallerini ile yeni neslin beyinlerinin yıkanmasından vaz geçilmeli. Türkiye ancak çağdaş bilimsel-teknik eğitimde yetişecek nesillerle kalkınabilir.

Şu anda Türkiye’yi yok etmeyi amaç edinen misyonerler şunu iyi bilsinler ki, Türkiye 1920’lerin Türkiye’si değil. Anadolu halkı da o zamanki okuma yazma bilmeyen, dünyadan habersiz olan halk değildir. Bu halk dünyadaki gelişmeleri değerlendirecek olgunluğa erişmiştir. Bu halkı, çağdaşlık, uygarlık yolundan geri döndürmeye kimsenin gücü yetmiyecektir, böyle biline.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
16 Nisan 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

8 Nisan 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Bu ara NSW’de yapılan Milletvekili genel seçimlerini referans alarak biraz Avustralya gündemiyle ilgilenmek istedim. Ama bazı olaylar, tavırlar Türkiye gündemine dönmemi zorunlu hale getirdi. Şöyle ki, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Romanya’nın Başkenti Bülkreş’e yaptığı gezi dönüşünde uçakta iken kendi yalaka basınına yaptığı açıklamada “İstanbul, Çağlayan Adliyesinde yapılan saldırı mezhep ağırlıklıdır. DHKP-C Aleviliğe dayanmaktadır, oralarda beslenmektedir” şeklinde açıklamalar bulunmuştur. Yalaka basın da Alevileri hedef tahtası haline getirmek ve mezhep kışkırtıcılığın her türlüsünü sergileyerek Alevilere veryansın yayınlar yapmaktadırlar.

Şimdi olaya vijdani ölçüler içerisinde daha geniş bir çerçevede bakalım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları Şunun ispatıdır. Derlerki “Dünyayı nasıl bilirsin, kişinin kalbindeki gibi bilirim”. Çünkü Cumhurbaşkanı Suriye’de Devlet Başkanı Alevi olduğu için Sünni bir Başkan oraya dikmek için olmadık oyunlar tezgahladı. İslami inancı Hz. Muhammet aleyhiselamın ilkelerini yok eden, Ehlibeyt’ini yok eden, Muaviye anlayışını hakim hale getirerek İslamiyet’i bölen Emevilerin camisi olan Emeviye camisinde namaz kılmayı amaçlamakta iken, amacı gerçekleşmeyince bir Sünni fanatiği gibi durmadan Alevilere saldırmaktadır. El Kaide ve IŞİD gibi Sünni kökenli terör örgütlerine yardım ettiği iddia edilirken bir fanatik gibi hareket etmektedir. Irak’taki Türkmen’lerin ezilmelerine seyirci kalırken onların Şii olmaları Türkmen’liklerini göz ardı edilmelerinin nedeni sayılmaktadır. 25 milyon Aleviye bu tür asılsız suçlamalarda bulunması onun fanatikliğinin, dünyaya fanatik Sünni gözüyle baktığının ispatıdır. Yoksa 80 milyonun Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir kişi kendi Cumhurunun içerisinde böyle bölücü, kışkırtıcı, çatışmalara zemin hazırlayıcı, tahrikçi açıklamalarda bulunurmu idi?

Şimdi olayı biraz daha genişletelim. Üç-Beş bin cahil sürüsünün IŞİD’a ve El Kaide’ye bilmem şu veya bu dinci terör örgütüne katılmaları ile biz tüm Sünniler teröristtirler terbiyesizliğini sergilemeyiz. Ya da öldürülen savcının makamını basan teröristler Alevi değil, Sünni ailelerin çocukları idiler. Şimdi biz tüm Sünniler DHKPC’i dirler mi diyelim? Hayır, böyle bir suçlama da en büyük terbiyesizliktir. Böyle açıklamalar topluma karşı, insanlığa karşı işlenmekte olan suçların tahrik temelleridir. Biz Aleviler böyle basit, insan kanına susamışlığı her dönemde red ettik. İnsanlık var oldukça da red ederiz.

Bay Erdoğan ve yardakçıları ne kadar tahrik ederlerse etsinler, biz biliyoruz ki Anadolu’da yaşıyan, Anadolu’nun derin kültüründen beslenerek bu günlere gelen Anadolu insanı üç-beş tane fanatik yobaza rağmen birlikte barış içerisinde, kardeşçe yaşamayı ilke edinmişlerdir. Böyle bölücülüğe ve bölücülere lanet okumaktadırlar. Bu tür yukarıdan üç-beş oy alabilirmiyiz basit mantığıyla yapılan ve yapılmaya çalışılan kışkırtıcı tavırlar toplum katmanlarınca kabul görmemektedir. Alevinin Sünniyle, Sünninin Aleviyle lokmalarını bölüşmekten öte hiç bir sorunları yoktur, olamaz da. Bin yıldır o topraklarda her iyi ve kötü günde beraber olduk, olmaya da devam edeceğiz. Bu güne kadar beraber ağladık, beraber güldük. Kimse bizi oyuna getiremez.

Son olarak diyorum ki, Sayın Erdoğan, sen böyle Açıklamalar yaparken, bir Alevi olarak diyorum ki, ben senin şahsına değil sadece Mustafa Kemal Atatürk’ün hediyesi olan o kutsal Cumhurbaşkanlığı makamına saygı duyarım. Senin o makamı işgal etmen de sadece bir talihsizliktir. Gün gelir, devran döner her şey ortaya serilir. Bekleyip görelim.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
8 Nisan 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

3 Nisan 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

28 Mart 2015 tarihinde NSW eyaletinde Parlamento seçimleri yapıldı. Neticeler açıklandığında gördük ki iktidardaki Liberal-Ulusal Partiler Koalisyonu  16 sandalye kayıbı ile iktidarlarını korudular. İşçi Partisi de daha önce 20 olan sandalye sayılarını 34 e çıkarttı. Bu sonuç üç ay önce liderliğe getirilen lider için başarı, ancak üyesi bulunduğum İşçi Partisi için de başarısızlıktır. Görünen odur ki İşçi Partisi önümüzdeki seçimi kazanması için halkla daha çok iç içe olması, iktidarın eksiklerini ve yanlışlarını topluma iyi anlatması ve topluma güven vermesi gerekiyor. Bu ülkede seçmen çok uyanık ve bilinçlidir. İnanmadığını derhal bir sonraki seçimde cezalandırabiliyor. Bu da demokrasi kültürünün iyi algılandığını göstermektedir.

Bir de yıllardır bu ülkede görünen şöyle bir olay vardır. Seçimlere gölge düşürebilecek herhangi bir olayın yaşanmamasıdır. Partiler iktidara gelmeleri halinde nasıl bir uygulama yapacaklarını medya vasıtasıyla defalarca topluma duyururlar. Liderle TV lerde medenice yan yana gelerek tartışır ve el sıkışarak ayrılırlar. Oradaki tavır ve hareketleri, açıklamaları toplum tarafından dikkatlice takip edilir ve oylarını da ona göre kullanırlar. Bir de gördükki isimleri herhangi bir yolsuzluğa karışmış olanlar mutlaka seçimi kaybediyorlar. Kendi Partileridir diye seçmen yolsuzluğa adı karışanları hiç af etmiyor. Darısı geldiğimiz ülke olan Türkiye’mize olsun diyorum. Bakalım önümüzdeki Milletvekili genel seçimlerinde yolsuzluk iddiaları ile suçlanan milletvekillerine Türk seçmeni nasıl cevap verecektir? Bir de bu ülkede seçimlerde iktidarlar iktidar nimetlerini koz olarak kullanmamaktadırlar. Rüşvet, torpil yapılmamakta. Devlet çarkı seçim atmosferinin dışında bağımsız olarak kendi işlevini sürdürmektedir. Devlet politik oyunlara alet edilmemektedir.

Bu tür uygulamalar da devleti güçlü olarak ayakta tutmakta, devlet saygınlığını, güvernirliğini daha çok arttırmaktadır. En acçğı da her hangi bir Bakan  medyanın karşısına çıkarak “Trafolara kediler girdi” diyerek basitleşmemektedir.

Bir de yaşamakta olduğum Auburn seçim çevresinde bazı Türkler İşçi Partisi yeni Başkanı için “O Ermeni’dir yada Ermeni dostudur, ona oy vermeyin” şeklinde ırkçılığa varan propagandalar yaptılar. Tabii bu tutmadı. Ben tüm gün seçim mahallinde görev yaparken bir tek aileden böyle bir suçlama duydum. Diğer oy kullanan Türk kökenli seçmenlerin hemen tamamı İşçi Partisine oy verdiklerine şahit oldum. Yani toplumun aklı başındadır. Yalanlara, iftiralara kapılmamakta ve çok da sağ duyulu hareket etmektedir.

Olayın aslı şudur. Yeni İşçi Partisi liderini Ermeni toplumu davet etmiş, konuşturmuş ve dostluk guruplarını oluşturarak kişiye üyelik teklif etmişler, o da üye olmuş. Vay sen nasıl oraya üye olursun diye ver yansın ediyorlar. Adam diyorki “Siz davet ederseniz, size de gelirim. Dostluk gurubunuz var da teklif ederseniz, size de üye olurum. Ayrıca, seçimi kazanırsam, eğer NSW Parlamentosundan Türk/Ermeni meselesine Parlamentonun karışmaması için karar da çıkarttıracağım.” Daha ne desin? Bu asılsız ucuz propagandayı yapanlar adam gibi bir dostluk gurubunu oluştursun, adama da üyelik teklif etsinler. Kabul etmezse o zaman eleştirsinler. Ama ne yazık ki politikadan anlamayanlar Türk toplumu adına ortalığa çıkıp böyle toplumu küçük düşürücü dedikodular yapmaktadırlar. Bu küçük politikalar yüzünden topluma her hangi bir Partiden güven duyulmamakta ve Türk kökenli birisi bu eyalette bir Parti tarafından aday gösterilmemektedir. Gelecekte daha seviyeli politikalar duymak ve içinde bulunmak dileğiyle.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
3 Nisan 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

26 Mart 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Yaşamım boyunca her yerde toplumun gereksinmelerini, menfaatlerini, toplumsal hizmetleri hep ön planda tuttum, savundum ve savunmaya da devam edeceğim.

Geçenlerde yaşamakta olduğumuz Sydney’in Auburn seçim bölgesinin iki milletvekili adayının Türk’lerle yaptıkları söyleşi toplantılarına katıldım. Bu adayların biri Lübnan kökenli, halen Auburn belediyesinin Başkanıdır. Liberal-Ulusal Koalisyonun buradaki adayıdır. Diğeri de ALP nin, yani Avustralya İşçi Partisinin bu mahallede gösterdiği adaydır. Özelliği, bu kişi aynı zamanda Eyalet çapında Parti lideridir. Seçilmesi durumunda bu mahallenin milletvekili eyaletin Başbakanı olacaktır. Bir Başbakan haliyle kendi seçim bölgesini ihmal etmez.

Liberal Partisinin adayı Belediye Başkanlığında başarılı bir çalışma yürütememektedir. Şöyleki Belediye sınırları içerisinde bulunan yollar, sokaklar bozulmakta, kaldırımlar bir yandan yıpranırken öbür yandan otlar büyümekte, biçilmemekte. Çoğu sokaklarda evlerde atılan çöpler toplanılmamaktadır. Diğer belediyeler evleri bölgelere ayırarak yılda 4 defa çöp toplamakta iken, Auburn Belediyesi bunu önce 6 ayda bile indirdi. Şimdilerde telefonla randevu alıyor ve öyle çöpünüzü taşıtabiliyorsunuz. Bu da gecikmelere neden oluyor. Ha bu Başkan güzel yaptığı bir iş vardır. O da kendisi inşaatçi olduğundan, belediyeden belli bölgelere flat denilen apartman yapma ruhsatını çıkartarak inşaat yapıp para kazanabiliyor. Bunun yanlış olduğunu, çevreyi mahvettiğini kendisine söylediğimde, kendisinin böylelikle vergi veren biri olduğunu söyledi. Sonuçta görülen odurki, bulunduğumuz bölgenin coğrafi güzelliği giderek kayıp olmaktadır.

Türk’lerin bazı gurupları da kişinin Belediye Başkanı olması hesabıyla adeta yağçekme yarışı içerisinde görülmektedirler. Tabii herkes özgürdür. İsteyen istediği adayı veya Partiyi destekleyebilir.

Ben bu ülkeye geldiğimden beri İşçi Partisinin üyesiyim. Devamlı desteklerim, ama birileri gibi gözü kapalı desteklemedim de. Gördüğüm yanlışları Parti içerisinde sözlü ve yazılı her zaman eleştirdim. Zaten yanlışlarından vaz geçmeyince vatandaş cezalarını veriyor, derhal bir sonraki seçimde iktidardan düşürüveriyor. Bu ülkede tutucu seçmen çok azdır. Adaylara başarılar diyerek bu bölümü özelliyeyim.

Bu yazı yayınlanıncaya kadar bu bölgede seçim bitmiş olacaktır. Kazanan Parti ve adaylar topluma ayrıca duyurulacaktır. Her gün sabah saatlerinde Auburn tren istasyonuna aile servisini yaparken Park Rd karşısında da 14-15 kat yükseklikte bir apartman yapılmaktadır. Baktım ki binanın gölgesi okulu kaplamış, öğrenciler bir nebze güneşe hasret kalmaktadırlar. Bir öğretmen olarak okulların yanına yüksek bina ruhsatını veren belediyecilere bir daha lanet okudum.

Bir de Liberal Partisinin seçim vaatlerine baktığımızda, 1500 hemşire, 1000 yeni sınıf, 3000 den fazla öğretmen, bir o kadar polis, fazladan tren be otobüs seferleri duyduk, anladık ta, kaç yıldır iktidardasınız? Neden yapmadınız? Seçim gelince mi aklınıza geliyor? Seçimi kazanırlarsa bu vaatlerin takipçisi olacağız. Yalakalarının da yüzüne vurmaya devam edeceğiz. Bekleyip görelim.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
26 Mart 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

19 Mart 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

28 Mart 2015 Cumartesi günü NSW eyaleti genelinde milletvekili seçimleri yapılacaktır. Avustralya’da iktidar olma şansını bazen Avustralya İşçi Partisi, bazen Liberal – Ulusal Koalisyon Partileri yakalayabiliyorlar. Küçük Partilerin iktidar olma şansları olmamıştır. Gelecekte de olacağa benzemiyor. Ancak Yeşiller Partisinin durmadan artan oyları böyle devam ederse ilerde Koalisyon ortakları olabilme imkanını yakalayabilirler. Bu da onların toplumla kaynaşabilme kabiliyetlerine bağlıdır.

Şeçim dedik, yaşamakta olduğumuz Auburn seçim bölgemizde seçilme şansı olan iki aday yarışmaktadır. Başka adaylar da var ancak onların seçilme şansları çok zayıf göründüğünden o adaylardan bahsetmiyeceğim. İki seçilme şansına sahip adaylardan Liberal Partisinin Ada’yı Türk toplumu ile toplantı düzenledi. Türk toplum üyeleri ağırlıklı olarak seçilmesi durumunda NSW Parlementosunda alınan Ermeni Soykırımı ile ilgili kararın yanlışlığı, taraflılığı üzerinde durdular. Çeşitli örneklerle bunun düzeltilmesini, devletin taraf tutmaması gerekliliğinin önemini belirttiler. Aynı toplantıyı daha sonra İşçi Partisinin Auburn bölgesi adayı da düzenledi. Aynı endişe ve eleştiriler ona da söylendi. O da İşçi Partisinin lideri olması hesabıyla iktidara gelmeleri halinde parlementonun böyle işlerde, olaylarda tarafsız kalması için bir karar alınmasını sağlamaya çalışacağını açıklıkla samimi bir şekilde açıkladı. Hatta sorulan ek bir soruya karşı bu düşüncesinin basına da bildirilebileceğinin hiç bir mahzurunun olmadığını belirtti. Yakında bu toplantının içeriğini Türk yerel basınından izlenebilinecektir. Seçim yarışı böyle devam ederken, Liberal Parti taraftarlarının bazıları, İşçi Partisi adayının resimlerini asılı oldukları yerlerde geceleri söküp attıkları görüldü. Bu durumun Avustralya’nın demokratik yapısının bozulması , ilerde nahoş hareketlerin olabileceğinin endişe ve eleştirileri Liberallere söylendi. Umarım herkes kendi çevresini uyararak böyle yanlışların önüne geçerler.

Şimdi biraz Partileri irdeliyelim. İşçi Partisi Federal ve eyaletlerde iktidara geldikçe daima devlet hastanelerine, devlet okullarına daha çok ödenekler ayırmıştır. Avustralya yerlilerinin her türlü haklarını tanımışlar. Kayıp nesillerinden dolayı da Kevin Rudd’ın Başbakanlığı döneminde yerlilerden devlet adına özür de dilediler. O günden bu yana tam yeterli olmamakla birlikte yerlilere daha çok olanaklar sağlanmaya başlandı. İşçi, işsiz, emekli, göçmenlere, sığınmacılara daha iyi koşullar yaratılmaya çalışılmakta. Yatırımlar daha adil yapılmaktadır. Ama Liberaller iktidara gelince ilk işleri devlet okul ve hastanelerinin ödeneklerinde kısıtlamalar yapmakta ve yoksul kesimin her türlü haklarını gözardı ekmektedirler. Daha da ileri giderek Medicare, yani genel sağlık sigortasını rafa kaldırmaya çalışmaktadırlar. Fakirin çocuklarının okumamaları için üniversite sistemlerini zorlaştırmaya çalışmaktadırlar. Kısaca Liberaller yapıları gereği zengin burjuva sınıfının partisidirler. Ama ne hikmetse yoksulların oyları ile de iktidar olabiliyorlar. Bu da İşçi Partisine bir uyarı olsun. Daha çok işçilere, yoksullara eğilirlerse kayıp oylarını toplayabilirler.

Son olarak Türkiye’li toplum üyeleri oturup tercihlerini ya zenginleri düşünen yada genelde her kesime eşit davranmaya çalışan, yoksulların haklarını göz ardı etmeyen Partilere mi destek vermeleri gerektiğinin hesabının iyi yapmaları gerekir. Her imkanı kalıcı olarak topluma sunan İşçi Partisine destek vermezlerse, kendi sonlarını hazırlamış olurlar. Seçimler birer fırsattır. Bu fırsatları akıllı değerlendirmek gerekir diye düşünüyorum.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
19 Mart 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

12 Mart 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Düşündüm bu hafta ne yazayım diye. Gündem o kadar dolu ki seçim yapmak bazen zor oluyor. Öyle ise her daldan meyve koparalım bir meyve salatası olsun.

28 Mart 2015 Cumartesi günü NSW eyaletinde milletvekili genel seçimi yapılacaktır. Herkes ülkeye iyi hizmet vereceğine inandığı partiye oyunu verecektir. Bu ülkede seçimler oldukça olgunluk içerisinde geçiyordu. Kaybeden, kazanan lideri kutluyor, öyle ayrılıyordu. Sandık başında geçen seçimde iki Arap kökenli vatandaşın kavgaları dışında bir olay olmamıştı. Bir kaç yerde de işçi partisi adayının resimleri asıldıkları yerlerde geceleri söküldüğü görülmüştü. Failleri bilinmediğinden bir şey yapılmamıştı. Bu yıl gene Auburn bölgesi işçi partisi adayı Luke Foley’e ait olan resimler bir kaç yerde söküldükleri görülmektedir. Bunu yapanlar acaba neyi amaçlamaktadırlar? Kişi eğer o adayı destekleyecekse, resminin sökülmesi o desteği azaltacağına daha çok arttırır. Bulunması, görülmesi durumunda da belki bir olaya neden olurlar. Onun için bundan sonra aday olacaklar kendi etraflarına bu tür nahoş olayları yapmamaları uyarısında bulunurlarsa ülkede bir karışıklığı önlemiş olurlar. Yarışmacılara başarılar diliyoruz.

Ülkemiz Türkiye’de de önümüzdeki Haziran ayında milletvekili genel seçimleri yapılacaktır. Temennimiz sessiz, uygar bir seçimin gerçekleşmesi yönündedir. Yetkililere uyarımız trafolara yeniden kedileri girdirmesinler. Vatandaş bu güveni kayıp ederse birgün öyle bir sille vurur ki tarihlerde eşi görülmemiştir. Hatta tavsiyemiz o iki ayaklı veya dört ayaklı kedileri çok uzak yerlere götürüp bağlasınlar. Önlerine de yeterince yem atsınlar ki dönüp trafoları kemirip elektrik kesintilerine sebep olmasınlar.

Bu giden hafta Dünya Emekçi Kadınlarını anma günü çeşitli etkinliklerle kutlandı. Bilindiği gibi 1850 li yıllarda Amerika’da kadın sanayi işçilerinin uygun iş koşulları ve uygun ücret talepleri kanla bastırılmıştı. 1900 lü yıllarda Danimarka’da toplanan Dünya Sosyalist Kadınlar birliğine Clara Zetkin tarafından sunulan önerge ile önce Emekçi Kadınlar Günü kabul edildi, sora Birleşmiş Milletler 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak ilan etti.

Ben de nacizane kadınlara yapılan tüm baskı ve tecavüzleri, cinayetleri kınıyor ve kadını anlatan bir şiirimi okurlarla paylaşmak istedim.

Kadın ailede ana
Kadın güzellikten yana
Kadın hayat verir sana
Kadını horlama cahil!

Kadın hayatın direği
Kadın yaşamın gerçeği
Kadın sevdanın durağı
Kadını horlama cahil!

Kadın kokan bir güldür
Kadın şakıyan bülbüldür
Kadın yürünecek yoldur
Kadını horlama cahil!

Kadının onuru yüce
Kadın kelamdaki hece
Kadınsız gündüzler gece
Kadını horlama cahil!

Kadın koklanan bir gül
Kadın konuşan o dil
Kadın anlaşılan hal
Kadını horlama cahil!

Kadın insanın onuru
Kadın yiğidin gururu
Kadın ahretin süruru
Kadını horlama cahil!

Kadındır yuvayı kuran
Kadındır sevgiyi veren
Kadındır çiçeği deren
Kadını horlama cahil!

Kadındır kahırı çeken
Kadındır sevgiyi eken
Kadındır fidanı diken
Kadını horlama cahil!

Kadın oyunları bozan
Kadındır dertleri yazan
Kadın sever Baba Ozan
Kadını horlama cahil!

Dünyanın her yerinde şiddete maruz kalan Özgecan’ların sevgilerini yüreğimde taşıyarak zulüm edenleri şiddetle protesto eder, tüm kadınlara saygılar sunarım.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
12 Mart 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

5 Mart 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Geçenlerde Auburn’da çarşıya gittiğimde bir dost ile oturup sohbet ettik. Sohbette dostum dediki “Sen AKP yi çok eleştiriyorsun, eleştireceğine gel birazda AKP li ol” diye teklifte bulundu. Bir de CHP örgütlenmesine verdiğim destekten dolayı da yurt dışından bazı arkadaşlar eleştirmektedirler. Şimdi açıklıyayım. Bir AKP, CHP, MHP, HDP ve diğer partiler Türkiye’de Anayasa ve diğer yasalar çerçevesinde kurulmuş ülkeye be insanına hizmet etmek, doğru temelde ülkeyi yönetmek, dünya devletlerine yanıtarak temsil etmek üzere faaliyet gösteren partilerdir. Vatandaş olarak da bizlere düşer görev bu partilerin tüzüklerini, proğramlarını, uygulamalarını inceleyerek, izleyerek birilerini tercih etmek ve ona destek sunmaktır. Bu vatandaş olmanın olmazsa olmaz temel koşuludur.

Şimdi biraz AKP yi yeniden tanımaya çalışalım. AKP 2002 seçimlerini üç temel iddiasını topluma anlatarak kazanmıştı. Bu üç temel iddia 1. Yoksullukla mücadele 2. Yolsuzluklara mücadele 3. Yasaklarla mücadele olarak formüle etmişlerdi. Toplumdan da kabul görünce oylar AKP ye akmıştı. Şimdi yıl 2015. Bakıyoruz bu iddialarını yerine getirdiler mi? Yoksulluk katlanarak artmış. Çiftçi iflasta, ürettiği malını satamıyor, üretimi bırakmış vaziyette. Yolsuzluk dünyanın iddiaları ile gündemden hiç düşmüyor. AKP de bu iddialarla suçlananlar bağımsız yargının karşısına aklanmak için çıkmamaya direniyorlar. Yasaklar eksileceğine hergün artıyor. Dünyada en çok biber gazını ithal eden ülke konumuna düştük. İşsizler ordusu hergün büyümekte. 30 bin civarında öğretmen kadrosuzluk nedeniyle atanamıyorlar. İktisat mezunları iş bulamıyorlar. Köylere, mahallelere AKP ye oy vermezseniz hizmet alamazsınız tehditleri yağmaktadır. Sivas’ta Madımak Otelini yakanlar zaman aşımı ile bırakıldılar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onurlu mensupları kumpaslarla içeriye tıkıldılar. Kimileri onurlarına yedirmeyip intihar ettiler. Tutuklananlar sonra bırakılmak zorunda kalındı. “Bitsin bu hasret” diyerek Amerika’daki Zat’ı muhterem yurda davet edildi. Sonra rantı bölüşemeyince “Ne istediler de vermedik” denilerek Paralel yapı iddiasıyla yüzlerce, binlerce hakim, savcı, polis ya görevden alındı, ya da sürüldüler.

Gezi Park’ı eylemlerinde öldürülen 11 genç için polislere destan yazdırıldı. 16 yaşındaki Berkin Elvan terörist ilan edildi. İhale yolsuzlukları ve benzeri yolsuzluk iddiaları açığa kavuşturulmadı. Sayıştayın denetleme, inceleme raporları meclise getirilmiyor. Bütün bu ve benzeri olaylardan dolayı ben AKP li olamam. Olanlara da derim ki bu olumsuzluklar aklanmadan “Ben AKP li olurum, olabilirim” diyenler bunlara ortak olmayı kabul ediyorlar demektir.

CHP ye destek vermekte olduğuma gelince de durum şöyledir. CHP Türkiye’yi kuran ve bu güne dek de kollayan partidir. Lozan’ı imzalayan, Hatay’ı alan, Kıbrıs’ta Faşist Sampson darbesini püskürterek çıkarma yapan, ortanın solu proğramını benimseyen, çıkarttığı sendikal hak yasaları ile işçilere sendikal haklara kavuşturan, çağdaşlığın olmazsa olmazı laikliği gözünün ışığı gibi savunan, insan haklarını savunan, Atatürk’ün altı okunun kendisine bayrak edinen, hiç bir yolsuzluk ve hırsızlığı bağrında taşımayan, yürekleri halkı için çarpan bir parti olduğu için desteklemeye devam edeceğim.

Bir de hayatın gerçeği olan diğer Sol geçinen örgütlenmelere bakalım. CHP dışında Sol görüşler be örgütlenmeler vardır ve var olacaklardırda. Ama bunların çokları oturdukları yerde bilmem kaç dakika da devrim yaparlar. Türkiye’yi ve dünyayı tahlil ederler, kendilerinden başka düşünenleri beğenmezler, hep havada uçarlar. Seçimlerde de hepsinin aldıkları oy toplamı yüzde birleri bile doldurmaz. Böyle durumlarda onlara verilecek her oy, AKP nin işine yaramaktadır. O zaman AKP ye karşı olan her kesin kitle tabanı olan, oy potansiyelleri yüksek olan, iktidar şansı olan partiler de oylarını birleştirmeleri gerekir. Türkiye’nin sosyal ekonomik şartları böyle gerektirir. Binde bilmem kaç oy dahi alamıyan partilerin TV lerdeki parlak söylemlerine kapılmak, ülke gerçeklerini görmemek demektir. Benim düşüncem böyledir. Ben yolumu kitlelerle çizer ve öyle yürürüm.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
5 Mart 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header

24 Şubat 2015 – Ali Ulutaş – Dostlara Yeniden Merhaba

Ali-Ulutas-Makale-Header

Geçenlerde Türkiye de iktidar yanlısı bir TV programını izledim. Konuşmacının birisi “Bu ülkeyi düşmanlardan kurtararak Cumhuriyet’i birlikte kurduk. Bunun için kimse kimseden daha çok ulusalcı değildir “dedi. Tarihi bilmiyenler de böyle zannederler. Düşünüyorum da bazı insanlar diğer insanları aptal mı zannediyorlar ki böyle yalanları utanmadan, sıkılmadan,  yüzleri kızarmadan ulu orta söylüyorlar.

Kısa kısa cümlelerle biraz geriye gidelim. Avrupa  rönesans ve reform hareketleri ile adım adım gemi, silah, tekstil ve makine sanayileri devrimlerini gerçekleştirirlerken, Osmanlı İmparatorluğu o tarihlerde hilafeti getirerek örümcek kafalı şeyhülislamların fetvaları ile insanlarının araplar gibi ibadet etmeyenleri öldürülmelerinin vacipliği ile asırlarca uğraştılar. Yapılan teknik icatları “Gavur icadıdır” diye yasakladılar. Bu yüzden matbaayı bile icadından bilmem kaç yüzyıl sonra kabul etmek zorunda kaldılar. Matbaa yurda geldikten sonra da mürekkebinde domuz yağı vardır diye 30-40 yıl daha kullandırmadılar.

O yetersiz, eğitimsiz yoksulluk içerisinde yetişen bazı kadrolar denize düşen yılana sarılır misali yanlış hesaplarla I. Dünya Savaşı’na girdiler. Sarıkamış’ta Fizan’da, Sina ve Kanal seferlerinde, Galiçya kıyılarında yüzbinlerce Anadolu evlatlarının ölümlerine ve Karlofça Barışı’ndan bu yana devam eden toprak kayıplarına neden oldular. I. Dünya Savaşı’nda yenilen devletin o dönemin yöneticileri tarafından ülkeyi kurtarmak için türlü arayışlara yöneldiler. Bir gurup yeni bir şahlanışla ülkeyi işgallerden kurtarıp emperyalist orduları kovacaklarını ve bağımsızlıklarını alacaklarını savunuyorlardı. Diğer gurup da kurtulmak için mutlaka ABD veya İngilizler gibi güçlü bir devletin mandalığını savunuyorlardı. Bağımsızlık yanlıları Mustafa Kemal Atatürk’ün etrafında birleşip önce Kuvva-yı Milliye teşkilatları ile milis hareketlerini sonra bunları birleştirerek merkezi milli orduyu kurarak düşmanlarla boğuşurlarken, mandacı guruplar hain Vahdettin vasıtasıyla, şeyhülislam fetvalarıyla Anadolu’daki milli uyanışı etkisizleştirmeye çalışıyorlardı. Bir yandan hilafet ordularıyla yurt severlerin üzerine saldırıyorlarken, bunlar yetmeyince Ankara’da kurulan TBMM’ye seçilerek gelen sarıklı unsurları ile meclis içinden ve tahrik ettikleri eşraftan etkili kişilerce İngiliz’lerin silah yardımları ile çıkarttıkları yöresel iç isyanlarla da milli hareketleri ve bağımsızlık savaşını yıpratmaya çalışıyorlardı. Bu faaliyetlerini de “Din elden gidiyor! İslamiyet ortadan kaldırılıyor!” fetvalarıyla yapıyorlardı.

Sonuçta dincilerin ve birlikte oldukları emperyalistlerin tüm engellemelerine rağmen ulusalcılar, milleyetçiler, laikler, solcular topluma doğru temelde önderlik ederek birlikte Anadolu İhtilali’ni gerçekleştirdiler. Dış düşmanları kovarlarken iç düşmanları da yenerek etkisiz hale getirdiler. Bu dinamizmle çağdaşlığa giden yolun timsali olan Cumhuriyet’i kurdular. Akılcı ve çağdaş kalkınma hamleleriyle ülke adım adım kalkındırılırken 1950 lerden sonra değişen dünya güç dengeleriyle kalkınma önce yavaşlatıldı, sonra da adım adım durduruldu.

Günümüzdeki dünün mandacı dincilerinin takipçileri olan AKP iktidarları da bugüne kadar Cumhuriyet’in kazanımları olan devletin mallarını satarak ayakta kalmışlardır. Devletin malları azaldıkca AKP’nin iktidarda kalma imkanı da giderek zorlaşmaktadır. Halkı yoksullaştırarak, tehdit ve baskı altında tutarak, asılsız propagandalarla sonuna kadar uyutup iktidarda kalacaklarını sananlar yanılmaktadırlar. Örnek dünün Demokrat, Adalet, Anavatan, Doğruyol partilerine baksınlar. Yerlerinde yeller esmektedir. Ama devleti kuran o tarihi çınar olan CHP hala her iftira ve engellemelere rağmen her geçen gün yeniden güçlenmektedir. Anadolu insanı var oldukça CHP de var olacaktır. Bu ülkeyi de kimseler yıkamıyacaklardır.

Karlofça Barışı’ndan bu yana kayıp edilen topraklar savaşılarak, kan dökülerek, yenilerek bırakılmak zorunda kalınmıştı. Ecdatları olduklarıyla övünen AKP yöneticileri, ecdatları olan Ertuğrul Gazi’nin babası Süleyman Şah’ın türbesini IŞİD katillerine teslim edip kaçarlarken yarın hangi yüzle Söğüt Kasabası’na giderek Ertuğrul ve Osman Gazi’lerin manevi huzurlarında saygı duruşunda bulunacaklardır. Kobani’yi kontrol altında tutan PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD gerilaları ile ABD’nin koridor isteminin gerçekleştirilmesi için yapılan gizli görüşmeler sonunda Süleyman Şah Türbesi’ni ve oradaki askerleri geri çekmeyi üstün bir operasyon diye yutturmaya çalışanlar bunun hesabını ağır ödeyecekler. Süleyman Şah’ın sandukasını da Abdullah Öcalan’ın posterleri ile PKK bayrağının arasına yerleştirdiler. Bunu da AKP’ye oy veren yardakçılarının dikkatlerine sunuyorum. Lozan Barışı ile Süleyman Şah Türbesi’nin Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprak parçası olduğu tescillendirilmişti. Bugün o toprak parçamızı IŞİD’e teslim edenler utanmadan toplumun yüzüne bakarak kahramanlık yaptıklarını söyliyebiliyorlar.

Saygılarımla
Ali Ulutaş
24 Şubat 2015

Ali-Ulutas-Makale-Header